Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.02
Gram Altın
2999.99
BIST 100
9422.41
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 May 2022

Namaz İbadeti 5

Namaz ibadetinde “zikr” büyük önem taşır hatta namaz tamamen “zikr”dir dersek salatı daha iyi tanımlamış oluruz. Kalbin-dilin-duruşun beraberce gerçekleştirdikleri zikir… Beraberce ve ibadet niyetiyle zikretmenin yani anmanın, düşünmenin gerektiği yerde bu üçlüden biri yoksa zikr eksik kalır.

Mesela namazda bir şey söylemeden-okumadan sadece gönül “duruş”a eşlik ediyorsa namazın/zikrin yerine getirildiği söylenemez. Aynı şekilde namazda söylemeye-okumaya (düşünmek suretiyle/zikr) gönül eşlik etmiyorsa zikr yine eksik kalır. Namaz, birbirinden ayrılmaması gereken okuma-söyleme ve duruşlara kalbin mutlaka eşlik etmesidir. O zaman namazın zikr boyutu tamamlanmış olur. Ancak;

Her konuda olduğu gibi namaz ibadeti için de öncelikle niyet şarttır. Ne yapacağını, niçin yapacağını düşünmek ve bunun için harekete geçmek babında niyet şarttır.

Namaz için niyet namazdan çok önce başlar. Abdestle devam eden niyet namaza durmak için kalkıldığında tamamlanır.

Niyet; aklın ve kalbin tercihi, kararı ve yönelişidir. Alemlerin Rabbi dışındaki hiçbir şeye rağbet etmeden yönelmek demektir namaz niyeti.

Allah Resulü (sav) “Ameller niyetlere göredir” buyururken iyi şeylere niyet ediniz demek istemiştir. Niyet o kadar derunidir ki şartları oluşursa niyet adeti ibadete dönüştürür. Yani ibadet değeri taşımayan bir eylem, sizin değer taşıyan niyetinizin güzelliği sayesinde ibadete dönüşüverir. Bazen de aynı iki amelden biri ibadet olurken diğeri günah olabiliyor.

Mesela küçük çocukların başını okşamak adettendir. Siz yolda yürürken bir çocuk gördüğünüzde merhametinizden kaynaklı olarak o çocuğun başını okşarsanız bu ibadet olur, ama herkes okşuyor diye çocuğun başını okşarsanız bu eyleminizin bir değeri yoktur.

Başka bir örnek:

Üç kardeş evlerinin önüne birer küçük çukur kazıyor. Birincisi yağan yağmurlarda burada biriken su ile kuşların susuzluğunu gidermesini amaçlıyor (niyet).

İkinci kardeş daha güzel, daha derli toplu bir çukur kazdıysa da o sadece kardeşim yapmış ben de takdir için yapayım, diye çukur kazmış ise bu yaptığı bir değer taşımaktan uzaktır.

Üçüncü kardeş ise yine güzel bir çukur kazıyor, ama onun niyeti burada oynayan ve seslerinden rahatsız olduğu çocuklara engel çıkarmaktır.

Bu üç kardeşin yaptıkları iş aynı olsa da niyetlerinden dolayı biri ahlaka, vicdana uygun davranmışken, diğeri boş denilebilecek bir iş yapmış olur. Üçüncü kardeşin yaptığı ise ne ahlaka ne vicdana sığar. Bunlardan birincisinin iyi niyeti işinin “ibadet-i gayri mersume” olmasını sağlıyor. Ancak diğer iki kardeş iyi niyet taşımadıkları için aynı işi “şer” kılmış oluyorlar. Bu nedenle ibadetlerin kabulü için niyetinin halisane olması elzemdir.

Kısacası namaz ibadeti için niyet şarttır. Peki, bu şart olan niyet ne olmalıdır?

Salat aynı zamanda “yanma” ile de ilişkili bir kavram-kelimedir. Mü’min’in Yüce Huzur’da olmanın zevkiyle tutuşmasıdır. O zaman niyet bu “yanış”a katılma arzusu ve isteği olarak da anlaşılır.

Biz namaz için niyet ederken, yazı dizimize başladığımızda “ibadetlerin öte ile ilişkisi”nden bahsettiğimiz evrensel ilişkiyi düşünerek niyet ederiz. Çünkü bütün varlık daima zikr halindedir: Salat-ı/Zikr-i Daimun. O zaman mü’min namaza niyet ettiğinde alemin zikr halinde olduğunu ve kendisinin de bu zikre dahil olmak istediğini niyet eder ve adeta:

Ben de alemin içindeki her şey gibi muazzam bir zikr olan bu kozmik senfoniye katılıyorum, der. Kulun namaza niyet etmesi demek bütün kainatla birlikte “Huzur” için izin istemesidir. İftitah, yani namaza başlama tekbiri için Allah-u Ekber! dediğinde kul, “Ey evren! Ben de sizinle birlikte Alemlerin Rabbi olan Allah’ı (cc) anmak (zikr) için aranıza katıldım” bahtiyarlığını ifade etmiş olur. Bütün varlığın yaradılışı gereği mecburi-özgür durduğu bu zikre kul namaz ile gönüllü olarak eşlik etmiştir.

Namaz aynı zamanda ‘İlahi Çağrı’ya cevaptır, demiştik. Kulun ifade ettiği iftitah tekbiri ile, “Geldim Rabbim, buradayım!” demesidir. Tabi, bunu diyebilmek için kalbin, sözün, eylemin uyum içinde olması şarttır. Yoksa Allah muhafaza, dil söyler de musallinin kalbi o esnada işte, güçte, dünya meşgalesinde ise ibadet farklı bir durum arz eder.

İftitah tekbiri ile birlikte tek hareketle dünyayı geride bırakmış oluyoruz. Omuzlarımızın hizasına doğru kaldırdığımız iki elimizin tersi ile dünyaya dair ne varsa arkada bırakıyoruz. Bu hareket aynı zamanda, “İlahi! İstediğim sadece Sen, yalnızca Sen, ille de Sensin…” demektir de. Ve bu tekbir bizi namaza dahil eyledi:

ALLAH-U EKBER!

KIYAM!

İman ediyoruz ki Allah Subhanehu Teala anlamsız en küçük bir şeyi, bir eylemi bile istemekten münezzehtir. O’nun her isteği, her emri hatta bir ibadetteki/nüsuktaki “en küçük(!)” diye nitelendirebileceğimiz rüknü de anlamsızlıktan ve gereksizlikten münezzehtir. Alemlerin Rabbi abes iş yapmadığı gibi kullarından da istemez. O’nun her işi, ama her işi yüce hikmete mebnidir.

O zaman namazdaki tertip ve erkanın anlamını bulmak ve bu anlama uygun ibadet etmek gerek.

Kıyamı anlatmaya geçmeden önce belirtmek gerekir ki insan kıyamda insanlarla, Rükuda hayvanlarla, Secdede nebatatla, Kuudda ise cemadatla/cansız varlıklarla birlikte zikre duruyor.

Devam edeceğiz inşaallah…