Muzungo
Uganda'yı ziyaretim oldukça ilginçti. Uganda, Afrika'nın ortasında bir ülke.
Gitmeden önce bizim Afrika'ya dair imajlarımız üzerinden bir Uganda tasavvurum vardı. Bu
tasavvurum; yerli kültür, olabildiğince primitif yaşamlar ve bir de gözünüzün alabildiğince
çölü kapsama alanına alıyor. Uganda'ya vardığımda, yerli kültür ve primitif yaşamlara
dair bol bol enstantane gördüm. Fakat ülke bir baştan bir başa yemyeşil ve hatta yağmur
ormanları bile var. Okyanusa kıyısı yok ama, nil nehrinin kaynağı orada ve victoria gölüne
sahip. Aslında Uganda'ya dair anlatmak istediklerim "Victoria" ismiyle direkt bağlantılı.
Zira "Victoria" ismi, Uganda'ya sonradan yapıştırılmış olarak duruyor; İngiliz sömürüsünün
hediyesi.
Zaten gezi boyunca da içimi acıtan en önemli şey bu sömürge meselesi. İlk başta bu
kadar yeşil bir ülkenin bu denli sefalet içinde yüzmesinin bir açıklaması olması gerekir. Ben
bunu direkt olarak tabii ki sömürgeye bağlıyorum. Uganda'nın yerel dili kullanılsa bile,
ülkenin resmi dilinin İngilizce olması zaten yeterince açıklayıcı. Diliniz zaten sizin değilse,
Wittgenstein'a referansla söyleyelim, kurduğunuz dünyanın sizin olması ne kadar münkündür.
Zaten sömürüyü içselleştirmişsiniz demektir. Ülkede gezerken İngilizce levhaları, pespaye
yapıların üzerinde gördükçe kızgınlıkla ağlama arasında sık sık gittim geldim.
İngilizler dünya siyasetinde oldukça etkinler fakat önplanda görünmezler. Çoğunlukla
ateşi maşayla tutan bir siyasete sahipler. İngiltere günlerimde İngilizlerin soğukkanlı ve
elini belli etmeyen tavırları, her zaman bende bir ürküntü meydana getirmiştir. Çünkü
gülümsemesine hiçbir zaman güvenemeyeceğiniz bir millet. Şu anda da Uganda'da Hintllileri
maşa olarak kullanarak sömürmeye devam ediyorlar. Hintlilerin hala devam eden İngiliz
müstemlekesi olma tavırları biraz sınıf atlamış. Daha doğrusu, İngilizler kendi müslemlekeleri
arasında hiyerarşi yaratarak politikalarını sürdürmeye çalışıyorlar. Hintlilerin sanal
efendilikleri, İngiltere'ye sınırsız hizmetleri ile devam ediyor.
Ülkede insanlar çok düşük ücretlerle çalışıyorlar. Aylık elli dolardan başlayan
gelir düzeyleri, nereye baksanız hayatın her aşamasında kendisini göstermekte. Kadınlar
inşaatlarda belki günde iki dolara (Türk parasıyla 3.5 TL) aile geçindirmeye çalışıyorlar.
Üretim güçlerini çok cüzi bir rakama satmak zorunda kalan bu insanların, her türden
zaafiyetleri gerçekten insanın diyen bütün yürekleri acıtacak durumda. Zayıf bedenlere eşlik
eden ifadesiz yüzler beni çok etkiledi. En fazla acaba "bizimle ilgili ne düşünüyorlar" üzerine
kafa yordum. Hayatlarımızın hiçbir biçimde kesişmediği, kaderlerimizin birbirine değ(e)
mediği ortada. Ama bununla birlikte onlarla alttan alta bir yakınlık hissetmeme sahip olan
özel şeyler var. Bu da, insanlığa meydan okuyan Batı Medeniyeti'nin birkaç yüz yıldan bu
yana, tüm dünyayı sömürge koşullarına mahkum etmeye çalışması. Nihayetinde bu durum,
öyle veya böyle hepimizi "müztazaf" kategorisinde birleştiriyor.
Beni etkileyen en önemli şey ise yerel dildeki "Muzungo" kelimesi oldu. Muzungo,
beyaz adam demek. Onların bakış açısından, ben de bir muzungo'yum. Öyle ya, gözün
alabildiğince "siyah" gördüğü bir ortamda, muzungo yani beyaz adam, aynı zamanda "efendi"
demek onların gözünde. Efendi, yani parası olan ve kendilerini onların yanında köle olarak
konumlandırdıkları bir kategori. Beyaz olmak, kimilerinin tahayyüllerini süsleyen en pembe
Amerikan filmleri, siyah ile beyaz arasında kurduğu hiyerarşiyi zihinlerimize kazırken,
bu zihin kirliliğinin üstesinden gelebilmenin yegane imkanını Kur'an'a müracaat ederek
buluyorum: Farklılıklar, Allah'ın ayetleridir. Ama orada muzungo, ifadesi tam da benim
için yüzüme çarpılmış bir hakaretin ifadesi gibi geliyor. Çünkü bu, sıradan bir deri rengine
değil, Avrupalıların müslemleke tarihine göndermelerde bulunuyor. Kızılderililerin "soluk
beniz" dedikleri Batı insanıyla bir insanlık suçu paydasında "Muzungo" olarak aynılaşmak
istemiyorsun.
Önce bir kimlik kazandırmak gerek. Kimliğinin farkındalığı gerek. Bunun için de şu
müstemleke kafasından kurtulmak elzem. En kötüsü de kendi kendini müstemlekeleştirmek;
içinde bulunduğu koşulları "değişmez kader" olarak görmek. Türkiye'de de önemli bir güruh,
hala böyle bir müstemleke kafasıyla yaşıyor. Önce zihinleri ve gönülleri işgalden kurtarmak
gerekiyor ki, "Muzungo, help me" denmesin.