Müzminler
Büyük romancımız merhum Peyami Safa, “mahutlar” kavramını sıkça
kullanırdı. Ondan başka yazarlarda, bu kelimeye pek rastlamadım. Hatta bu
isimle yayımlanmış bir eseri bile var. Büyük romancımız, bu kelime ile tek
kalemde bütün solcuları, sosyalistleri, komünistleri, masonları, Siyonistleri
kastediyor, her biri ile olağanüstü cesaretle fikir münakaşalarında
bulunuyordu.
Şimdi ben
de “müzminler” kelimesini tedavüle çıkarıyorum. Bakalım tutacak ve dil
denizimizde yüzüp geleceğe kalacak mı? “Bu da ne ki?” diye merakla sorduğunuzu
hissediyorum. “Müzmin muhalifler”in kısaltılmışı deyivereyim. Yani inatçı kesim!Hani
evliliğe yanaşmayanlara “müzmin bekâr” deriz ya! Bakarsınız ahir ömrümde
“Bâbıâli Lugati”neböyle bir kelimeyi armağan olarak bırakıveririm.Müzminler
kimler mi? Peşinen söyleyeyim:Hakikatleri görmeyenler, doğruyu fark etmeyenler ve
meselelere her zaman şaşı bakanlar!Mahutlar gibi bunların tümü sol veya
materyalist cenahta değil üstelik. Aralarında bizim sağ camianın eski muhteris kalemşörleri
de var. Yazılarında dinî ve millî literatürü çok kullanana da
rastlayabilirsiniz. Önce Müzminler’i nasıl keşfedip ortaya çıkardığımı
söylemeliyim. Gazeteleri onları ele verdi.
Bunların ‘sözde’bazı
gazeteleri var. ‘Gazete’ demeye bin şahit ister. Çünkü bütün sayfaları zifiri
karanlık! Haberleri kapkara, köşeyazarları kötümser! Bunlar,üstat Necip
Fazıl’ın tabiriyle,köhnemiş matbuatın “Bâbıâdi” semtinin çürümüş sakinleridir.
Bu yazıcıların kadim olan sakat anlayışlarına göre “İyi haber, haber değil kötü
haber haberdir!” Yani topluma hep olumsuz haberler vereceksiniz ki dikkat
çekebilesiniz. Birileri bunları fena işletip “Gazetecilik böyle yapılır.” diye
makaraya almış ve eklemiş:“Bardağın hep boş tarafını göstereceksiniz, asla dolu
tarafını değil!” Bu yüzden gazeteleri zift dökülmüş sıcak asfalt gibi kapkaradır,
göz gözü görmez. Zifiri bir karanlık kaplamış bütün sayfalarını. Hâlbuki dünyadaki
gazetecilik kuralları böyle değil. Haber haberdir. İyisi de olur, kötüsü de.
Dürüst, ilkeli gazeteciler, böyle saçma bir ayırım yapmaz. Gördüğünüyazar, zinhar
karalamak için haberi yamultmaz.
Bu hâl-i
pür melalleriyle onlara ‘gazeteci’ demek mesleğe haksızlıksayılmaz mı? 40
yıldır bu sektöre emek veren biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki
bunlarınki ‘gazete’ değil, ceride! Eh o da aynı kapıya çıkar aslında, kelimenin
Arapçası. Mevkute demek daha doğru. Esasen hak ettikleri başka sıfatlar var da,onları
söylemeye şimdilik dilimiz ve edebimizelvermiyor.
Komik
hâllere düşen mevkuteleri sıkı şekilde her gün inceliyorum. Sahiplerine, yayın
yönetmenlerine ve köşe yazarlarına acımıyorum. Çünkü “Zarara rızasıyla girene
merhamet edilmez.” Lâkin okuyucularına çok üzülüyorum, zira gerçekleri bilmiyorlar.
Önlerine konulan bayat yemeğe habire kaşık sallıyorlar. Senenin 365 günü,insanı
ümitsizliğe sevkeden haber ve yazılara dayanmak kolay mı? Üstelik 20 yıl boyunca
aynı şekilde devam ederseniz soluğu psikiyatri uzmanında almaz mısınız? Böyle
dolduruşa getirilenlerin ruh hâlinin sağlıklı olduğu söylenebilir mi? Son dönemde
‘eleştiri’ kisvesi altında ve terbiyeden uzak biçimde sağa sola saldıranlar,
tedavi edilmeli.Doğrusu her bilinçli okur, uyanık, bilgili, akıllı, sorgulayıcı
olmalı. Bir inanca bağlanır gibi bir gazeteye körü körüne inanılmaz. Sonuçta o
gazeteyi çıkaranlar da insan! Hata yapabilir, menfaatlerine yenik düşebilir.
İyi okuyucu önce gazetesini sorgular; papağan gibi hergün tekrarlanan çiğ lâfları
yutmaz. Yazılıp söylenenleri akıl mihengine vurur, tartar, bunlar vicdanına
uyarsa kabul eder. 20yıl boyunca müzmin muhalefet eden bir gazetenin idaresinde
aklıselim kalır mı?
Dün
“mahutlar” vardı. Bugün ise “müzminler” fellik fellikaramızda dolaşıyor. Kazara
bu mevkutelerde,-binde bir de- olsa olumlu, iyimser, pembe bir haber veya yazı
görünce şaşırıyorum. Ertesi günü aynı haberin tersi çıkıyor bu sefer, aynı
yazarın ise aksi bir yazısı. Demek ki kulağı hemen çekilmiş: “Ne yapıyorsun? Yazdıkların
hükümete yarıyor, ekmeğine yağ sürüyorsun! Bir daha olmasın!” Adamakıllı azarlanıyorlar.
‘Ulusalcı’ geçinen garibim köşe yazıcısı, Karabağ’ın kurtarılmasına sevinemiyor
bile. Bir başkası aklınca ‘dindar’ görünüyor lâkin Ayasofya’nın ibadete
açılmasının keyfini süremiyor. Eski püskü gazete ise, salgında ‘vaka
sayılarının düşmesini’ okurundan saklıyor. Ne diyelim, sağlıkları için dua
edelim bari: “Cenabı Allah, ‘müzminler’imizeâcil şifalar, basiret, feraset,
şuur ve bol miktarda da akıl ile fikir ihsan etsin, âmin.”