Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Haziran 2021

Müzminler


Büyük romancımız merhum Peyami Safa, “mahutlar” kavramını sıkça kullanırdı. Ondan başka yazarlarda, bu kelimeye pek rastlamadım. Hatta bu isimle yayımlanmış bir eseri bile var. Büyük romancımız, bu kelime ile tek kalemde bütün solcuları, sosyalistleri, komünistleri, masonları, Siyonistleri kastediyor, her biri ile olağanüstü cesaretle fikir münakaşalarında bulunuyordu.

Şimdi ben de “müzminler” kelimesini tedavüle çıkarıyorum. Bakalım tutacak ve dil denizimizde yüzüp geleceğe kalacak mı? “Bu da ne ki?” diye merakla sorduğunuzu hissediyorum. “Müzmin muhalifler”in kısaltılmışı deyivereyim. Yani inatçı kesim!Hani evliliğe yanaşmayanlara “müzmin bekâr” deriz ya! Bakarsınız ahir ömrümde “Bâbıâli Lugati”neböyle bir kelimeyi armağan olarak bırakıveririm.Müzminler kimler mi? Peşinen söyleyeyim:Hakikatleri görmeyenler, doğruyu fark etmeyenler ve meselelere her zaman şaşı bakanlar!Mahutlar gibi bunların tümü sol veya materyalist cenahta değil üstelik. Aralarında bizim sağ camianın eski muhteris kalemşörleri de var. Yazılarında dinî ve millî literatürü çok kullanana da rastlayabilirsiniz. Önce Müzminler’i nasıl keşfedip ortaya çıkardığımı söylemeliyim. Gazeteleri onları ele verdi.

Bunların ‘sözde’bazı gazeteleri var. ‘Gazete’ demeye bin şahit ister. Çünkü bütün sayfaları zifiri karanlık! Haberleri kapkara, köşeyazarları kötümser! Bunlar,üstat Necip Fazıl’ın tabiriyle,köhnemiş matbuatın “Bâbıâdi” semtinin çürümüş sakinleridir. Bu yazıcıların kadim olan sakat anlayışlarına göre “İyi haber, haber değil kötü haber haberdir!” Yani topluma hep olumsuz haberler vereceksiniz ki dikkat çekebilesiniz. Birileri bunları fena işletip “Gazetecilik böyle yapılır.” diye makaraya almış ve eklemiş:“Bardağın hep boş tarafını göstereceksiniz, asla dolu tarafını değil!” Bu yüzden gazeteleri zift dökülmüş sıcak asfalt gibi kapkaradır, göz gözü görmez. Zifiri bir karanlık kaplamış bütün sayfalarını. Hâlbuki dünyadaki gazetecilik kuralları böyle değil. Haber haberdir. İyisi de olur, kötüsü de. Dürüst, ilkeli gazeteciler, böyle saçma bir ayırım yapmaz. Gördüğünüyazar, zinhar karalamak için haberi yamultmaz.

Bu hâl-i pür melalleriyle onlara ‘gazeteci’ demek mesleğe haksızlıksayılmaz mı? 40 yıldır bu sektöre emek veren biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki bunlarınki ‘gazete’ değil, ceride! Eh o da aynı kapıya çıkar aslında, kelimenin Arapçası. Mevkute demek daha doğru. Esasen hak ettikleri başka sıfatlar var da,onları söylemeye şimdilik dilimiz ve edebimizelvermiyor.

Komik hâllere düşen mevkuteleri sıkı şekilde her gün inceliyorum. Sahiplerine, yayın yönetmenlerine ve köşe yazarlarına acımıyorum. Çünkü “Zarara rızasıyla girene merhamet edilmez.” Lâkin okuyucularına çok üzülüyorum, zira gerçekleri bilmiyorlar. Önlerine konulan bayat yemeğe habire kaşık sallıyorlar. Senenin 365 günü,insanı ümitsizliğe sevkeden haber ve yazılara dayanmak kolay mı? Üstelik 20 yıl boyunca aynı şekilde devam ederseniz soluğu psikiyatri uzmanında almaz mısınız? Böyle dolduruşa getirilenlerin ruh hâlinin sağlıklı olduğu söylenebilir mi? Son dönemde ‘eleştiri’ kisvesi altında ve terbiyeden uzak biçimde sağa sola saldıranlar, tedavi edilmeli.Doğrusu her bilinçli okur, uyanık, bilgili, akıllı, sorgulayıcı olmalı. Bir inanca bağlanır gibi bir gazeteye körü körüne inanılmaz. Sonuçta o gazeteyi çıkaranlar da insan! Hata yapabilir, menfaatlerine yenik düşebilir. İyi okuyucu önce gazetesini sorgular; papağan gibi hergün tekrarlanan çiğ lâfları yutmaz. Yazılıp söylenenleri akıl mihengine vurur, tartar, bunlar vicdanına uyarsa kabul eder. 20yıl boyunca müzmin muhalefet eden bir gazetenin idaresinde aklıselim kalır mı?

Dün “mahutlar” vardı. Bugün ise “müzminler” fellik fellikaramızda dolaşıyor. Kazara bu mevkutelerde,-binde bir de- olsa olumlu, iyimser, pembe bir haber veya yazı görünce şaşırıyorum. Ertesi günü aynı haberin tersi çıkıyor bu sefer, aynı yazarın ise aksi bir yazısı. Demek ki kulağı hemen çekilmiş: “Ne yapıyorsun? Yazdıkların hükümete yarıyor, ekmeğine yağ sürüyorsun! Bir daha olmasın!” Adamakıllı azarlanıyorlar. ‘Ulusalcı’ geçinen garibim köşe yazıcısı, Karabağ’ın kurtarılmasına sevinemiyor bile. Bir başkası aklınca ‘dindar’ görünüyor lâkin Ayasofya’nın ibadete açılmasının keyfini süremiyor. Eski püskü gazete ise, salgında ‘vaka sayılarının düşmesini’ okurundan saklıyor. Ne diyelim, sağlıkları için dua edelim bari: “Cenabı Allah, ‘müzminler’imizeâcil şifalar, basiret, feraset, şuur ve bol miktarda da akıl ile fikir ihsan etsin, âmin.”