Müzik nezaketin dilidir
Cumartesi akşamı Ankara’da CSO Ada salonunda İspanyol ‘viyola da gamba’ sanatçısı ve besteci Jordi Savall’ın konseri vardı. Osmanlı İmparatorluğu’nun 18. yüzyılda yaşamış önemli müzisyen ve tarihçilerinden Dimitri Kantemir’in ölümünün 300. yılı vesilesiyle Osmanlı döneminden bizlere gelen birbirinden şarkılar ki, aklımda kaldığıyla Muhayyer Peşrev, La rosa enflorece - Macico de rozas, Makâm-ı Uzzâl uşûleş Devr-i Kebir, Makâm-ı Hüseynî Semâ’î, Hisar Buselik Şarkı, Hisar Agir Semai, Çeçen Kızı ve Üsküdar’a Giderken ile Konyalımı dinledik.
Ankara’nın soğuk
günlerinden birini yaşadığımız akşam sıcak ve içten müziğiyle içimizi ısıtan
sanatçı müzik eğitimine doğduğu şehir Barselona’da altı yaşında başlamış. Viyolonsel
eğitimi gördüğü Barselona Konservatuarı’ndan mezuniyetinden sonra, 1965 yılında
antik dönem müziği eğitimine ve bir yandan da kendi imkânlarıyla viyola da gamba öğrenmeye başlamış. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının
da içinde yer aldığı salonda her akşam farklı bir etkinliğe ev sahipliği
yaptığını fuayedeki afişlerden öğrendim. Dinleyicileri sessizliğinin
sınırlarına götürecek kadar zarif bir çalgı aleti olan ‘viyola da gamba’yla bizleri buluşturan, günümüz müzik dünyasının
en saygın ve önemli isimlerinden Jordi’ye
eşlik edenlere göz atacak olursak; Afganistanlı rebap sanatçısı Davut Khan Sadozai, kemençesi ile Derya Türkkan, vurmalı çalgılarıyla
konsere ayrı bir renk katan Fahrettin
Yarkın, kanunuyla Hakan Güngör,
Udi Yurdal Tokcan ve tambur
sanatçısı Özata Ayan’ı uyumlarından
ötürü ayakta alkışladık.
Değeri anlaşılamamış
müziklerin kemancısı sıfatıyla sürdürdüğü inceleme çalışmalarıyla çeşitli
performanslara imza atan yetenekli ve çok yönlü müzisyenlerinden biri olduğunu duymuştum.
Onu sahnede gördüğümde tarihî müziğin günümüzde yeniden değerlendirilme sürecinin
mimarlarından birisi olduğuna şahitlik ettiğim gecede bir süreliğine kayıp zamanlarda,
içimden bir başka ruh ve hiç bilmediğim duygularımla seyahate çıkarttı dersem
abartmamış olurum.
Sıklıkla Türkiye'ye gelen Jordi, Konya Büyükşehir Belediyesince
düzenlenen ‘19. Uluslararası Konya Mistik
Müzik Festivali’ne katılmıştı. Konserlerinde İspanyol ve barok müziğiyle,
Osmanlı, Orta Doğu, Ermeni, Musevi ve Balkan kültürlerinin müziklerini
yorumlayan Savall, bir röportajında
Osmanlı'nın tarihini ve kültürünü araştırıp projeler gerçekleştirdiğini beyan
etmiş. Kendisini en çok etkileyen olaylardan birisinin ise Osmanlı'nın
Balkanlar'a girdiğinde asla onların kültürüne, dinine, diline, müziğine
dokunmaması olduğunu ifade ederek “Bir
müzisyen için en önemli şey içsel huzura ve içsel özgürlüğe kavuşmak. Onunla
(Mevlana) tanıştıktan sonra ben de bu içsel huzuru ve içsel özgürlüğü
yakaladım. Bir şeye konsantre olabilmek için de bu içsel huzuru yakalamak çok
önemli. Ben buna Rumi'nin felsefesiyle kavuştum. Rumi bana bütün gereksiz
şeylerden arınmayı öğretti. Üzerinizdeki yükten ne kadar arınırsanız o kadar
müziğin derinliklerine inebiliyorsunuz.” dediği sohbetindesözlerini şöyle tamamlamış: “Şu anda gerçekten barış dilinde
konuşmalıyız. Öyle bir zamandayız ve müzik tamamen budur, barış dilidir. Müzik
yapmak, bu dili öğretmek, insanların bir arada yaşamasını ve uyum içinde
olmasını sağlayacaktır. Müzik öğretmek, barışı öğretmektir.”
Müzik
hayatına 100'den fazla çalışma sığdıran ve unutulmuş çalgı aleti Viyola de gambayı
günışığına çıkararak, konserlerinde çalan Jordi Savall’ın nezaketi o gece yüreklerimizi ısıttı diyebilirim.