Dolar (USD)
35.07
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2957.58
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Şubat 2023

​Müzik nezaketin dilidir

Cumartesi akşamı Ankara’da CSO Ada salonunda İspanyol ‘viyola da gamba’ sanatçısı ve besteci Jordi Savall’ın konseri vardı. Osmanlı İmparatorluğu’nun 18. yüzyılda yaşamış önemli müzisyen ve tarihçilerinden Dimitri Kantemir’in ölümünün 300. yılı vesilesiyle Osmanlı döneminden bizlere gelen birbirinden şarkılar ki, aklımda kaldığıyla Muhayyer Peşrev, La rosa enflorece - Macico de rozas, Makâm-ı Uzzâl uşûleş Devr-i Kebir, Makâm-ı Hüseynî Semâ’î, Hisar Buselik Şarkı, Hisar Agir Semai, Çeçen Kızı ve Üsküdar’a Giderken ile Konyalımı dinledik.

Ankara’nın soğuk günlerinden birini yaşadığımız akşam sıcak ve içten müziğiyle içimizi ısıtan sanatçı müzik eğitimine doğduğu şehir Barselona’da altı yaşında başlamış. Viyolonsel eğitimi gördüğü Barselona Konservatuarı’ndan mezuniyetinden sonra, 1965 yılında antik dönem müziği eğitimine ve bir yandan da kendi imkânlarıyla viyola da gamba öğrenmeye başlamış. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının da içinde yer aldığı salonda her akşam farklı bir etkinliğe ev sahipliği yaptığını fuayedeki afişlerden öğrendim. Dinleyicileri sessizliğinin sınırlarına götürecek kadar zarif bir çalgı aleti olan ‘viyola da gamba’yla bizleri buluşturan, günümüz müzik dünyasının en saygın ve önemli isimlerinden Jordi’ye eşlik edenlere göz atacak olursak; Afganistanlı rebap sanatçısı Davut Khan Sadozai, kemençesi ile Derya Türkkan, vurmalı çalgılarıyla konsere ayrı bir renk katan Fahrettin Yarkın, kanunuyla Hakan Güngör, Udi Yurdal Tokcan ve tambur sanatçısı Özata Ayan’ı uyumlarından ötürü ayakta alkışladık.

Değeri anlaşılamamış müziklerin kemancısı sıfatıyla sürdürdüğü inceleme çalışmalarıyla çeşitli performanslara imza atan yetenekli ve çok yönlü müzisyenlerinden biri olduğunu duymuştum. Onu sahnede gördüğümde tarihî müziğin günümüzde yeniden değerlendirilme sürecinin mimarlarından birisi olduğuna şahitlik ettiğim gecede bir süreliğine kayıp zamanlarda, içimden bir başka ruh ve hiç bilmediğim duygularımla seyahate çıkarttı dersem abartmamış olurum.

Sıklıkla Türkiye'ye gelen Jordi, Konya Büyükşehir Belediyesince düzenlenen ‘19. Uluslararası Konya Mistik Müzik Festivali’ne katılmıştı. Konserlerinde İspanyol ve barok müziğiyle, Osmanlı, Orta Doğu, Ermeni, Musevi ve Balkan kültürlerinin müziklerini yorumlayan Savall, bir röportajında Osmanlı'nın tarihini ve kültürünü araştırıp projeler gerçekleştirdiğini beyan etmiş. Kendisini en çok etkileyen olaylardan birisinin ise Osmanlı'nın Balkanlar'a girdiğinde asla onların kültürüne, dinine, diline, müziğine dokunmaması olduğunu ifade ederek “Bir müzisyen için en önemli şey içsel huzura ve içsel özgürlüğe kavuşmak. Onunla (Mevlana) tanıştıktan sonra ben de bu içsel huzuru ve içsel özgürlüğü yakaladım. Bir şeye konsantre olabilmek için de bu içsel huzuru yakalamak çok önemli. Ben buna Rumi'nin felsefesiyle kavuştum. Rumi bana bütün gereksiz şeylerden arınmayı öğretti. Üzerinizdeki yükten ne kadar arınırsanız o kadar müziğin derinliklerine inebiliyorsunuz.” dediği sohbetindesözlerini şöyle tamamlamış: “Şu anda gerçekten barış dilinde konuşmalıyız. Öyle bir zamandayız ve müzik tamamen budur, barış dilidir. Müzik yapmak, bu dili öğretmek, insanların bir arada yaşamasını ve uyum içinde olmasını sağlayacaktır. Müzik öğretmek, barışı öğretmektir.”

Müzik hayatına 100'den fazla çalışma sığdıran ve unutulmuş çalgı aleti Viyola de gambayı günışığına çıkararak, konserlerinde çalan Jordi Savall’ın nezaketi o gece yüreklerimizi ısıttı diyebilirim.