Müzik İstanbul
Dünyaya geldikten sonra bebeklerin kulağına, babaları tarafından Ezan-ı Muhammedi okunur. Anneleri, serpilen minikleri ninnilerle avutur. Biraz büyüdükten sonra uyumadan önce masal beklerler ebeveynden. Maniler, türküler, şarkılar, marşlar ömrümüz boyunca peşimizden gelir. İlahileri, kasideleri huşu içinde dinleriz. Gün gelir, vade dolar, beniz solar, nefesler kesilir. Ahiret istikametine doğru bir yolculuk başlar. Ağıtlar yakılır, mersiyeler söylenir.
Musiki/müzik, hayatımız
boyunca bize eşlik eder. Sadece insan sesi değil kulaklarımıza dolan.
Bahçelerde, bağlarda, bostanlarda o şen şakrak kuş seslerine ne demeli?
Ormanlarda, ovalarda, tepelerde, dağlarda vahşi hayvan sesleri bir ürpertiyle
birlikte haz vermez mi kişiye? Dervişler gibi sallanan ağaçlar, kırda açan
çiçekler, coşan dereler, çağlayan ırmaklar, akıp giden nehirler ve köpüren
denizler, birer İlahi nağme değil mi anlayana? Deryalar kime ve niçin seslenir?
Büyük medeniyetimizin
sacayağı, musikiden, mimariden ve şiirden ibarettir. Başka sütunlar da var
elbet. İstanbul, müziğiyle, camileriyle ve kadim tarihiyle bir şiir şehir değil
mi? İnancımıza göre yavrularımıza güzel isim konulmalı. Bununla birlikte
ezanların da güzel sesli müezzinler tarafından okunması tavsiye edilmiştir. Güzel
sesli hafızlar, tarihimiz boyunca müminleri kutlu namaza davet ettiler. Bilal-i
Habeşi’nin mübarek ve aydınlık yolundan gidenlere ne mutlu!
İstanbul’a gelip de
gazetecilik yapmaya başladığımda yüreğimin bir yanında musiki vardı.
Söyleyebilmek Allah vergisi, herkese nasip olmaz. Ama kişi, iyi sesleri ve sazları
dinlemesini de bilmeli. 1980’lerden itibaren mülakat yapacağım sanatkârlar
arasında musiki erbabı ve üstatları, hep başı çekti. Kimler vardı görüştüklerim
arasında: Ahmet Özhan, Alaeddin Yavaşça, Barış Manço, Cahit Atasoy, Cem Karaca,
Ercüment Berker, Etem Ruhi Üngör, Fırat Kızıltuğ, Huşeng Azeroğlu, İlyas
Çelikoğlu, Mediha Şen Sancakoğlu, Nadir Şen, Necdet Yaşar, Neşet Ertaş, Nevzat
Atlığ, Rahmi Kalaycıoğlu, Rüştü Eriç, Taşkın Savaş, Yıldırım Gürses, Yusuf
Ömürlü, Zeki Yılmaz. Sohbetleri esnasında, ses kâinatımızı anlattılar; avazımızı,
sazımızı, sesimizi, nefesimizi dile getirdiler.
Esenler Belediyesi
tarafından kültür dünyamıza kazandırılan Müzik
İstanbul kitabını görünce heyecanlandım. Eseri hazırlayan Hakan Dedeler,
“Türk müziğimizin başkenti İstanbul, gerek kendi müzik kültürümüze gerekse
dünya müzik kültürlerine dair büyük bir bilgi birikimine sahip; bu konuda ne
kadar kitap yazılsa az kalır.” diyor. Elhak doğrudur. Ses dünyamızı daha iyi
tanımalıyız. Kitabın editörleri Dr. Hasan Taşçı ve Cihan Dinar. Özgün minyatür
tasarımları İsmihan Züleyha Dedeler’e ait. Esenler Belediye Başkanı M. Tevfik
Göksu sunuş yazısında müziğin medeniyetimizdeki yerine şöyle işaret ediyor: “Bizim
medeniyetimizi ve coğrafyamızı düşündüğümüzde Kur’an, mevlid ve ezan sesi gibi
dinden kaynaklanan hayatımızın temel dinamikleri, musikimizin
çekirdeğinde/merkezinde yer almaktadır. Özellikle Osmanlı Dönemi’nde sayıları
100’ü bulan mevlevîhânede icra edilen, günümüzde de ihya edilmesi önemsenen
musiki, bunun en güzel örneğini teşkil eder.”
Büyük boy 996 sayfalık
kaynak eser, sekiz bölümden meydana geliyor: Tarih, Teori ve Eğitim,
Bestekârlar ve Güftekârlar, Sazlar ve Sâzendeler, Halk Müziği, Dinî ve
Tasavvufî Müzik, Avrupa Müziği, Popüler Müzik. İstanbul’daki musiki hayatının
muhtelif cepheleri makalelerde ele alınıyor. Fotoğraflar, çizgiler, kupürler ve
istatistikler.
Eserdeki 35 makalenin
yazarları ve akademisyenleri arasında Süleyman Erguner, Bülent Aksoy, Okan
Murat Öztürk, Cem Behar, Bilen Işıktaş, Ali Tüfekçi, Fikret E. Karakaya, Özata
Ayan, Enver Mete Aslan, Cihat Aşkın, Süleyman Şenel, Namık Sinan Turan, Safa
Yeprem, Refik Hakan Talu, Mehmet Öncel, Gökhan Akçura da bulunuyor. İstanbul
yazarı rahmetli Osman Cemal Kaygılı’nın “İstanbul’da Semâî Kahveleri ve Meydan
Şâirleri” başlıklı kıymetli makalesini bir solukta okuyorsunuz. Celal Volkan
Kaya, “İstanbul’un Bilinmeyen Türküleri”ni, Uğur Alkan, “İstanbul ve Ezan”ı ele
almış. Söylemeye ne hacet! Mükemmel bir eser vücut bulmuş. Emeği geçen herkesin
eline ve gönlüne sağlık; kalemine dirayet, ömrüne bereket!
İstanbul’u, musikimizi,
mimarimizi ve bütün değerlerimizi seven ve bize de sevdiren, aziz şairimiz
Yahya Kemal Beyatlı’nın “Eski Mûsikî” şiirindeki sesine kulak verelim: “Çok
insan anlıyamaz eski mûsikîmizden/Ve ondan anlamıyan bir şey anlamaz
bizden./Açar bir altın anahtarla rûh ufuklarını,/Hemen yayılmaya başlar sadâ ve
nûr akını/Ve seslenir büyük Itrî, semâyı örten rûh,/Peşinde dalgalanır
bestesiyle Seyyid Nûh,/O mutlu devrede Itrîye en yakın bir dost/Işıklı
danteleler bestekârı Hafız Post…/Bu neslin ortada dahîcedir başardığı iş,/Vatan
nasıl karışır mûsikiyle, göstermiş.”