Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.59
Gram Altın
2961.23
BIST 100
9916.22
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Eylül 2018

 MÜZAKERE YETKİNLİK VE SORUMLULUK

Erich Fromm, Psikanaliz ve din kitabında gerek din gerekse psikanalizin işlevleri üzerinde durmaktadır. Orada hem Marx hem de Freud’a önemli atıfları vardır. Orada üzerinde durduğu önemli konulardan birisi de insanın kazanması gereken yetkinlik ve sorumluluktur. Gerçi bunları birer anafikir olarak Fromm farklı kitaplarında hep işlemektedir.

Marx, mealen “insan Tanrı’ya ne kadar çok şey verirse, kendisine o kadar az şey kalır” demektedir. Marx’ın bu sözüne muhafazakar camialarda pek itibar edilmez. Zira burada dine bir aykırılık söz konusudur ve salt bu sebeple sözün üzerinde bile durulmaz. Evet, Marx’ın bu sözünü salt materyalistik bakış açısı sebebiyle bir eleştiriye tabi tutabiliriz. Zira özelde Marx’ın genelde Batı dünyasının perspektifindeki hata, hayatı, dünyayı ve insanı tamamen materyalistik biçimde okumasıdır.

Fakat sözün taşıdığı anlam ve içerik önemlidir. Zira insanın öznelik, yetkinlik arayışı ve kendi kapasitesini geliştirme arayışlarından vazgeçerek, aslında bir noktada kendisinin insan olma imkan ve koşullarını atlayarak her şeyi Tanrı’dan bekler hale gelmesi ciddi bir problemdir ve açıkçası İslam dünyasının bugünkü sorunu da budur. Halbuki dünyaya sorumlu bir varlık olarak gelmiş insan, kendi kapasitesini en uç sınırlara kadar genişletme, dünyayı yaşanabilir bir yer kılma ve tüm bunları kendi imkan ve çabalarıyla yapma mükellefiyetindedir.

Freud da bu anlamları çağrıştıracak yorumlar yapmaktadır. Ona göre de insan bir türlü yetkinleşememiştir. Tıpkı çocukluğunda olduğu gibi ebeveynlerine sığınarak, birilerinin gölgesi altında yaşarken yetişkin olamamaktadır. Tabi ki Freud’un din konusundaki analizlerinin tümüne ve bilhassa dinin insan hayatında bir yanılsama olduğu tezine katılmıyorum. Ancak insanın yetişkin olarak kendi öznelik ve sorumluluğunu alması gerekirken, her şeyini Tanrı’ya tevekkül ederek dünyada özne olmak adına kendisine hiç yer bırakmaması ciddi bir sorun olarak durmaktadır.

Erich Fromm da aslında insanların giderek özgürlük ve sorumluluk almaktan kaçınmaları, bunları başlarındaki insanlara devrederek aslında insanın kendisini gerçekleştirmesinin imkanlarını heba ettiğini anlatmaktadır. Fromm, özgürlükten kaçış kitabını tamamen buna ayırmaktadır.

Şimdi toplumuzda da eğer temel bir zihniyet probleminden bahsedeceksek, özgürlük, sorumluluk ve yetkinlik arayışından kaçışı özellikle belirtmeliyiz. Her şeyden önce bir insan olarak doğmak demek, dünyaya sorumlu bir varlık olarak gelmek demektir. Müslüman olmak bu sorumluluğu ancak artırır. Ancak toplumsal ilişki biçimimize, aileye ve eğitimin farklı süreçlerine baktığımız zaman, kişilerin yetişirken otoriteye (babaya, öğretmene, toplumun çok farklı katmanlarındaki lidere vb.) aşırı sığınırken, bunun verdiği rahatlık ve konformizmle hareket ettiklerini görüyoruz. Ancak bunun sonucu iş yapabilme ve düşünme kapasitelerini yitirmektir.

İnsan, Allah karşısında çok ciddi bir muhataptır. Allah’ın mutlak güç olması demek, insanın onun karşısında haddini bilmekle birlikte bütün kapasitesi, yetenekleri ve sahip olabileceği yetkinlikleri sıfırlamasını gerektirmez. Tam tersine sorumluluk bilinciyle bu yeteneklerini en uç sınırlarına kadar genişletmelidir.

Batı dünyası modernlikle birlikte bunu Tanrı’ya rağmen yapmaya çalıştı. Batı düşüncesinin temel problemi budur. Fakat Müslüman dünya da kendisini farklı güçler karşısında ezmeye ve kapasitesini kullanmamaya devam ediyor. Halbuki Tanrı’nın mutlak güç olması, bizim insanlar olarak kendisimizi hiçleştirmemiz anlamına gelmiyor. Tam tersine haddimizi bilerek, sorumluluk sahibi bir varlık bilinciyle dünyaya müdahil olmamızı zorunlu kılıyor.