Mutsuzluklar diyarı Batı
Yıllardır aile yıkılırsa ümmet yıkılır diye feryat ediyoruz. Bu konuda duyarlı olan; Sema Maraşlı hanım efendi, Abdurrahman Dilipak vb. nice aydın yazarlar da “İstanbul sözleşmesi” “Cinsiyet eşitliği” “6284 nolu aileye dinamit kanunu” vb. yanlışlara karşı haykırıp duruyorlar. Ancak başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere, diğer sayın yetkililere bu sesler bir türlü yeterince ulaşmıyor olsa gerek.
Emine Bulut isimli mağdurenin ölümü nedeniyle yeniden alevlenen konunun ne kadar tahrip gücüne sahip olduğunu ifade sadedinde, biz de batı illerinden, Almanya’nın en seçkin ve elit eyaleti olan kuzey Bavyera’dan, derin bir “aaah” ile katılayım. Şunu özellikle vurgulayayım ki, Almanya, batının, Bavyera da Almanya’nın en seçkin bölgesidir. Refah seviyesi, zenginliği, inanç derinliği! Kısaca her konuda en önde olan yer.
Batı kültüründe “kadına özgürlük” diye diye kadın öyle bir hale gelmiştir ki, sadece kadınlığını değil, huzurunu, kibarlığını, nazikliğini, sevincini, rahatını, güvenini, kısaca insanlığını yitirmiştir. Şimdi en seçkin olan yerde bu böyleyse, varın diğer yerleri siz hayal edin.
Batının çarşı, sokak, işyeri, avm, lokanta vb. yerlerde dolaşan, çalışan vs. kadınları natürel halde gördüğünüz zaman ne kadar acınacak halde olduklarını hemen görürsünüz. Yorgunluk, bitkinlik, uykusuzluk, bıkkınlık, bunalım, buhran, stres, kısaca dert ve kederlerin bin türlüsü, simalarına ve her hallerine yansımış durumdadır. Yani mutsuzluk her yanlarından adeta dökülmektedir.
Tabi bunlar, sağlıklı olup dışarı çıkabilenlerdir. Ama dışarı çıkmaya takati olanların en az iki katı da, “huzur evi” ya da evinin bir köşesinde yapayalnız bir halde yaşayan bitmiş tükenmiş zavallılar var. Bu sebeple özellikle köy ve kasabalar olmak üzere, şehirlerin kenar semtleri de terk edilmiş şehir görüntüsü verirler. Kiralar ateş pahası olmasına rağmen kiralık konut bulmak çok zor. Ama sokak ve caddeler değil gece, gündüz bile bomboş. Sokaklarda çocuk sesi duymak ise neredeyse imkânsız.
Peki, kadınlar böyle de, erkekler çok mu mutlu, şen ve şakrak. Elbette değil. Hayat müşterektir. Bir yandan robotlaştıran, kapitalist bir hayatın ağır yükü, diğer yanda mutlu ve huzurlu bir eşten mahrumiyet… Dolayısıyla batı kültüründe tüm şehirler ve ülkeler. Mutsuz insanlar diyarıdır. Bir başka deyimle, kadının mutsuzluğu, tüm bir toplumun mutsuzluğu demek oluyor. Kendisi mutlu olmayan bir kadın, başkasını nasıl mutlu edebilir ki. Eşini, çocuğunu, toplumu ve derken ümmeti…
Neden batıda su yerine alkol tüketilmektedir. Sigara kadar da esrar, eroin vb. uyuşturucular kullanmaktadır. Hatta birçok batı ülkesinde, uyuşturucu ticareti belli kurallar dâhilinde serbest bırakılmıştır. Peki, tüm bu rezalet, batılı insanlar çok zengin ve dolayısıyla mutlu oldukları için mi? Elbette değil… Aksine mutsuzluk, gam ve kederlerinden kurtulmak içindir. Gam, keder, bunalım ve buhranlarını, sadece alkol teskin edemediği için, çareyi uyuşturucuyu serbest bırakmakta buluyorlar. Ama nafile…
İlahi adalet zalimlerin yakasını bırakmayacaktır. Dünyaya zulüm ve mutsuzluk dağıtan batı, kendisi de mutsuzluk çukurunda debelenmeye mahkûmdur. Nitekim zulümlerinin cezasının bir kısmını, henüz bu dünyada görmektedirler. İnceleyin bakın. En müreffeh! Batı ülkeleri, aynı zamanda uyuşturucu kullanımı ve intiharların da en çok yaşandığı ülkelerdir.
Bu aynı zamanda ilahi adaletin bir başka tezahürüdür. Batılılar ve onlara ram olan bizdeki kompleks sahibi, sosyete budalası laikçiler, yıllarca Resulullah (sav) ve ashabının (Rıdvanullahi aleyhim ecmaîn) yaşadığı “devr-i saadete” hep ortaçağ karanlığı dediler. Her vesileyle karalama çektiler. “Devr-i Saadet” Yani insanlığın bir kere yaşadığı ve bir daha yaşanmayacak olan mutluluk asrını nesillerin gözünde kapkara göstermeye çalıştılar ve halen de çalışmaktadırlar. Adili mutlak olan Allah (cc) da onları mutsuzluğun en zifiri olanına onları mahkûm etti.
Batı, içi göçmüş, takati kalmamış, çürümüş, pörsümüş: ancak haddinden fazla makyajla süslü görünmeye çalışan yaşlı bir kadını andırmaktadır. Tabi aşırı makyaj ister istemez, yer yer dökülür ve olabildiğince çirkin görüntüler sergiler. Uzaktan bakanlar bu yaşlı, zavallı ve perişan acuzeyi çekici bir dilber gibi görmeye devam ederler. Ama nafile… Boya ve cilalar yılların getirdiği büzüşme ve derin çizgileri örtemediği gibi, batı da zavallı halini bundan böyle örtemeyecektir. Devam edeceğiz inşallah. Subhaneke... Bihamdike... Esteğfiruke...