Mutluluk hayattır!
İnsanın temel varoluş hali, mutluluktur. Yaşadığımız her şey, aslında mutlu olmak demektir. Mutluluk, çok uzaklarda ve hep peşinde koşulan bir şey değildir. Meraklarımız, şaşkınlıklarımız, üzüntülerimiz, arzularımız, özlemlerimiz, şaşkınlıklarımız, korkularımız, tiksintilerimiz, kısacası yaşadığımız her şey mutluluğa dahildir. Mutluluğu hayatla özdeşleştirmek, bizi hem hayata, hem mutluluğa bağlamaktadır. Mutluluk, bir anda olup biten bir şey değil, sürekli olarak tecrübe ettiğimiz yaşam stilimizdir.
Mutluluk, istediklerimizi elde etmek için hayatımızı
harcamak demek değildir. Mutluluk, hayatın kendisini istemektir. Başarı,
istediklerimizi elde etmek değildir. Başarı, hayatı dolu dolu yaşamayı
gerçekleştirmektir. Hayat, bütün insanlarla farklılıklarıyla birlikte yaşamayı
gerçekleştirmek demektir. Yaşamak, özgürlük ve mutluluk arasındaki özdeşlik
ilişkisini Nazım, çok çarpıcı bir şekilde dile getirmektedir: “Yaşamak bir ağaç
gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim...”
Mutluluk, eştir, aştır ve iştir. Sevdiğimiz insanla yaşamak,
mutluluktur. İstediğimiz işte çalışmak mutluluktur. Hayatımızı sürdürmemizi
sağlayacak yeme, içme ve barınma ihtiyaçlarımızı karşılamak mutluluktur.
Mutluluğun temelinde, sevdiğimiz insanla yaşamak vardır. Hayatımızdaki insanı veya
insanları sevmek, özlemek, paylaşmak ve kısacası birlikte ve beraber yaşamak
temel mutluluktur. Kadın ve erkek, birbirlerine hayatı mutlu, verimli ve coşkulu
hale getirebilirler. Kadın ve erkeğin hayatı mutlu olarak yaşamalarının yolu,
birbirlerini eş ve eşit görmelerinden geçmektedir.
Bu dünya, mutlu olacağımız yerdir. Dünyayı değersiz ve
önemsiz görmek, bizi mutlu yapmaz. Dünyaya, tabiata ve hayata değer vermek,
bizi mutlu yapar. Dünya, tabiat ve insan hakkında iyi düşlere, düşüncelere ve
duygulara sahip olmak, hem bizi mutlu eder, hem de dünyanın daha iyi bir haline
gelmesine katkı sunmamıza imkan hazırlar. Dünyadan ve hayattan kendimizi
soyutlayarak, sahte hayallerle mutlu olacağımıza inanmak, kendi kendimizi
kandırmak olduğu gibi, gerçeklikten kopmak anlamına da gelmektedir. Mutluluk,
hayattan, gerçeklikten, dünyadan, tabiattan ve insandan kopmadan ve onlara
yabancılaşmadan gerçekleşebilecek bir tecrübedir.
Mutluluk hali, kişinin kendisiyle kurduğu ilişkiyle yakından
ilgilidir. Pascal, mutluluğu, kişinin bir odada kendisiyle başbaşa kalması
olarak nitelemektedir. Kafka ise mutluluğu, kişinin kendi kendine yeterli
olması olarak anlamaktadır. Mutluluk, kadının ve erkeğin birbirine ihtiyaç
duyması, birbirini araması, birbirini bulması, birbirini yaşamasıdır. Yalnız
kalmak ve kendi kendine yeterli olmak mutlu olmak değildir. Mutluluk, kadın ve
erkeğin çabalarıyla üretilen ve elde edilen hayattır. Kadın veya erkek, tek
başlarına mutlu olamazlar. Cengiz Aytmatov, hayatımızdaki bütün ilişkilerimiz
ve davranışlarımız sonucunda mutluluğu ürettiğimizi ve biriktirdiğimizi
söylemektedir: “Bana sorarsanız gerçek mutluluk yaz yağmuru gibi birdenbire
boşanmaz insanın başına. Davranışımıza, çevremizdeki insanlarla ilişkilerimize
her gün azar azar çeki düzen vererek eksiklerimizi tamamlarız. Yavaş yavaş
biriken bir şeydir mutluluk.” Damlaya damlaya mutluluk olur. Kadınlar ve
erkekler, karşılıklı olarak emekle ve akılla birbirlerini mutlu etmeye
çalışmaları halinde mutlu olabilirler.
Mutluluk, geçmişe hapsolmak olmadığı gibi, gelecek kaygısıyla
kendini harcamak da değildir. Mutluluk, anı israf etmeden yaşamaktır. İnsanın
bulunduğu yerde ve zamanda yaşamanın hakkını vererek gelişmesine ve
olgunlaşmasına katkı ve doyum sağlayacak şekilde yaşaması, mutluluktur.
Mutluluk, anı sahici şekilde yaşamaktır. Her an yapacak bir şeyler, sevecek bir
şeyler ve ümit duyulacak şeyler vardır. Anı, emekle, sevgiyle ve umutla yaşamak
lazımdır. Sevgiyle, tutkuyla ve coşkuyla bulunduğumuz zaman ve mekanda
emeğimizi harcayarak mutluluğu üretmenin peşinde olmak, hayatı mutluluk olarak
yaşamamızı sağlayacaktır. Hayatın akışı içinde emeğimizle sürekli olarak mutluluk
üretmeliyiz. Mutluluk, sevgi ve emekle tahsil edilen hayattır. Mutluluk,
akılla, emekle ve ahlakla üretilen gerçek bir tecrübedir. Aklın, emeğin ve
ahlakın olmadığı bir yerde mutluluktan değil, mutsuzluktan ve yozlaşmadan söz
edebiliriz.
Mutluluk, duygusal, düşünsel ve davranışsal açılardan
sürekli olarak bir oluş hali içinde olmak demektir. Hayatın akışı içinde kendi
oluşumuzu geliştirdikçe, mutlu oluruz. Mutluluğumuz, dışarıda olan paraya,
şöhrete, güce veya mala sahip olmaya bağlı ve bağımlı değildir. Mutluluğun
kaynağı, içimizdedir. Ruhumuzu geliştirdikçe, yeniledikçe ve oluşturdukça mutlu
olabiliriz. Ruhumuzu ihmal etmemeliyiz, çünkü hayatın ve mutluluğun ekseni
ruhtur.