Mutlu olmanın yolları (2)
Bir önceki yazımızda, mutlu olmak için öncelikli şartın,
sağlam bir iman olduğunu ifade etmiştik. Elbette imanın sağlamlığı, her altı
şartının da aynı derecede sağlam olmasını gerektirir. Bu şartlardan biri ve çok
önemli olanı da ahirete iman etmektir.
5. Müminin gerçek mutluluğunun dünyada değil, ahirette
olacağına kesin olarak inanmak.
Allah (cc) şöyle buyurur: “Mutlu olanlara gelince, onlar
da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar da
orada ebedî kalacaklardır. Bu (nimetler) bitmez, tükenmez bir lütuftur.”
(Hud 11/108)
Resulullah (sav) şöyle buyurur: “Dünya mü’minin zindanı,
kâfirin de cennetidir.” (Müslim, Zühd 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd l6; İbn
Mâce, Zühd 3.) Bu hadisle ilgili İbn Hacer-il Askalanî’nin
(rh.a) dikkate şayan bir kıssası vardır. Mısır’ın Baş Kadısı olduğu
dönemde, bir gün İbn Hacer-il Askalanî (rh.a), heybet ve ihtişamıyla dışarı
çıkar. Yolu üzerinde kir ve pasak içerisinde bir Yahudi’ye rastlar. Yahudi, İbn
Hacer’i durdurur ve aralarında şöyle bir diyalog geçer.
-Yahudi: Ben size göre bir kafir olduğum
halde kir, pasak içindeyken, sen ize bir Müslüman olarak tertemiz elbiseler ve
ihtişamlı bir haldesin. Durum bu iken, Peygamberinizin “Dünya mü’minin
zindanı, kâfirin de cennetidir.” Sözünü nasıl açıklarsın.
-İbn
Hacer (rh.a): Sen
kafir olarak ölüp gidersen, seni beklemekte olan Cehennem azabına kıyasla, bu
kir-pasak ve sıkıntılı halinle bile, dünya senin için cennet gibidir. Ama ben
iman üzere rabbime kavuşsam ve rabbim beni cennetiyle mükafatlandırırsa,
cennetlerde beni bekleyen nimetlere kıyasla dünya, bu heybet ve ihtişamıma
rağmen benim için Cehennem hükmündedir.
-Yahudi: Gerçekten öyle mi?
-İbn
Hacer: Elbette
Bunun
üzerine Yahudi; Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman olur.
6. Salih kimselerle arkadaşlık, seçkin ve iyi kimselerle
beraber olmak.
Hiç kimse arkadaşın arkadaşa olan etkisini inkar edemez. Bu
durum, apaçık bilinen, tecrübe ve tarihle ve realite olarak sabit bir
gerçektir. Bu sebeple Resulullah (sav) şöyle buyurur: "İyi arkadaşla
arkadaşlık yapan, misk (güzel koku) satanla arkadaş olan gibidir ki, bu insan
ya sana miskinden ikram eder veya sen ondan misk alırsın. Bu da olmazsa en
azından güzel kokusu üzerine siner. Kötü arkadaşla arkadaşlık yapan ise,
körükçüyle arkadaş olan gibidir ki ya (ateş kıvılcımlarından) elbisesi yanar ya
da kötü kokusu üzerine siner." (Buhari, Müslim)
7. İnsanların sana eziyetinin senin için hayırlı, onlar için
vebal olduğunu bilmen.
Tabi burada kast edilen, başkalarının vebal altına girmesi
değildir. Asıl anlatılmak istenen, eziyetlere tahammül ve sabretmektir. İbrahim
et-Teymi şöyle demiştir. “Adam var ki, bana zulmeder de, ben ona merhamet
ederim.”
Rivayet olunur ki, bazı alimler ve insanlar İbn Teymiye’ye
iftirada bulundular ve İskenderiye’de zindana atıldı. Zindandan çıktığı zaman,
sana iftira atanlardan şikayetçi olup intikamını alacak mısın diye soruldu.
Dedi ki: Bana zulmeden herkese hakkımı helal ettim ve onları af ettim. Çünkü
İbn Teymiye (ra) bunun, dünya ahiret kendisi için saadet olduğunu biliyordu.
Fudayl bin İyaz (rh.a) der ki: Mekke’de, haremdeyken, yanıma
ağlayarak bir Horasanlı (Bir nevi hırsız) yaklaştı. Niye ağladığını sorunca bir
miktar para kaybettiğini söyledi. Ben o paraların benden çalınan paralar
olduğunu anladım ve ağlamaya başladım. Adam dedi ki: Ya imam! Paralar için mi
ağlıyorsun. Dedim ki: Hayır, paralar için ağlamıyorum. Ama biliyorum ki, mahşer
günü ben ve o hırsız, hesap için Allah'ın (cc) huzuruna çıkacağız. Dolayısıyla
hırsıza olan merhametimden ağlıyorum.
Seleften birine bir adamın kendisinin gıybetini yaptığı söylendi. O zat, güzel ve münasip bir hediye hazırlayıp kendisinin gıybetini yapan kimsenin yanına gitti ve hediyesini ona arz etti. Adam hediye getirmesinin sebebini sorunca dedi ki: Resulullah (sav) buyuruyor ki: “Size bir iyilik yapana, sizde ona denk bir iyilikle karşılık verin.” (Ebu Davud, Nesa-î) Sen gıybetimi yapmakla bana sevaplarını hediye etmiş oldun. Bu iyiliğe denk gelecek ancak bu dünyalık hediyeyi bulabildim.