Müşteri temsilcisi
Dünya, gariplikler
diyarı. Garipsediğin hale gün geliyor aşina oluyorsun ve önceki haline garip
kalıyorsun. Buna da değişimin kaçınılmaz çaresizliği diyorlar ve ardından
okkalı ve felsefik bir söz iliştiriyorlar; “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.”
Malum iddia büyük bir şahsın sözüne dayanıyorsa kabullenmekten başka çaresi
kalmıyor insanın!
İpi elinde tutan
herkes cambaz. Üzerinde yürüdüğü ise dünya... Gemisini yürüten herkes kaptan
olmuş, cambazlara taş çıkartıyor ve ip elinde kalıveriyor cambazın.
İnsan suçluyu hep
kendi dışında aradığından beri herkes suçlu olarak dolaşıyor sokaklarda. Hâkim
kim, savcı kim, sanık kim, tanık kim, haklı kim, haksız kim? Olaydan olaya,
durumdan duruma değişen gerçekler muamması olmuş ömür ve bir olanın bir de
ölenin çaresi yokmuş.
Meselenin köküne
inmek yerine maymunlar misali daldan dala atlıyoruz. Sonrası ise cevapsız
sorular mezarlığı zihnimiz... Cevaplamaya istediğimiz sorudan başlama
özgürlüğünü kazanım olarak gördüğümüzden beridir, bir türlü ilk soruya
gelemiyoruz. Diğer sorularda dolanıp duruyor, hayatta volta atıyoruz. Sonra da
o ilk sorudan şikâyet edip duruyoruz. Kendimizi bulmak için ise aynaya bakma
cesaretini de göstermiyoruz.
Neden mi? Çünkü bu
zamanda bütün aynaları çatlak hayatın. Hiçbir aynada bulamıyoruz yüzümüzün tam
halini.
Garip, gariplikler
arasında dahi kendini daha garip görür oldu. Dahası, dahası, dahası...
Devası
olamadığımız devasa davaların dehası olmaya gayret ediyoruz. İltifat, marifete
tabidir, demiş atalarımız; biz ise marifetsiz köşe kapmaca oynuyoruz. Ve daha
da dahası... diye devam edip gidiyor mesele.
Mesela en garip
kavramlardan birisi ‘müşteri temsilcisi’
kavramı olsa gerek yaşadığımız şu hayatta. Hani hayatın çelişkileriyle
yüzleşmek için aynaya bakma cesareti göstereceğiz ya, işte tam da o sebepten...
Müşteri
Temsilcisi! Yani patrona karşı müşterinin yanında durması ve müşterinin hakkını
savunması gereken kişi! Kavram aslına rücu ettirildiği zaman tam olarak böyle
anlaşılması gerekiyor. Belki de yalnız ben böyle anlıyorum. Bilinmez! Dedik ya,
hayat baştan sona bir muamma ve benim de muammam bu olsun.
Hepimiz öyle veya
böyle hayatımızda en az bir defa da olsa yüz yüze veya telefonda müşteri
temsilcisiyle muhatap olmuşuzdur. Adeta bu hayatta var olma gayemiz gibi bir
şey, müşteri temsilcisinin sorularına samimi ve doğru cevaplar vermek.
Kendimizi zorunlu hissediyoruz belki de! Yahut insana verdiğimiz değerden
ötürüdür.
Telefonumuz
saygıdeğer temsilci tarafından çaldırıldığı zaman, milyonlarca insanın içinden
seçilmiş olma ayrıcalığı ve gururuyla telefona cevap verip bizi önemli
hissettirdiği için karşı tarafa müteşekkir bir yaklaşımla sorulara adam akıllı
cevap verme gayretinde olmak. Bu psikolojik ruh halinin travmatik ve nevrotik
kodları sanırım müşteri temsilcilerine hizmet içi eğitim adı altında kişisel
gelişim uzmanları tarafından verilmiştir. Çünkü patronların kaybetmeye
tahammülü yoktur ve onlar daima kazanan taraftır. Kaybetme ihtimalli riskleri
almazlar ve ticareti, keser misali hep kendilerine yontarlar. Bu sebeple Ar-ge
çalışmalarına harcanan masrafı kazanç olarak görürler.
Müşteri
temsilcilerinin eğitilme sureci de böyle bir çalışmanın ürünü olsa gerek. Çünkü
halk nezdinde müşteri temsilcisi diye nitelendirilen kavram tüketicinin yanında
olması gereken kişi olarak anlaşılması gerekirken maalesef ki üreticinin
sözcüklüğünü yapıyor. Şayet kavram halkın anladığı şekilde kullanılmış ve
uygulamaya konulmuş olursa, sizi taahhüt ederim ki, müşteri temsilcisi denen
kavramın son kullanma tarihi en fazla bir yıl olur ve bir yıl içinde tedavülden
kaldırılır.
Çünkü müşteri
temsilcisi beni temsil ettiğini iddia ediyor ancak benimle konuştuktan sonra
nedense kazanan hep banka oluyor.