Müstemleke valisi bunlar…
İnsanlar kabileler halinde yaşarken bile onları yöneten önderler ve muhalefet eden gruplar her zaman var olmuştur. Bu anlamda siyasi partilerin var oluşu demokrasilerden daha eskidir.
Amaçları itibariyle Osmanlı’da iktidara muhalif örgütlerden biri de 1859 kurulan Fedailer Cemiyeti’dir. Ardından 1889’da kurulan İttihad-ı Osmani Cemiyeti geliyor. Amacı II. Abdülhamit’in tahtan indirilmesidir. Bu örgüt 1908 II. Meşrutiyetle birlikte İttihat ve Terakki Cemiyeti adıyla siyasi parti görünümü almıştır.
Kadroları ve destekçileri arasında Abdülhamit karşıtı ve düşmanı herkes vardı. Ermeni’si, Rum’u, ecnebisi, Türk’ü, Kürt’ü, Süryani’sinden İslamcısına kadar herkes…
O dönemde Ermeniler başkaldırıyor. Özellikle İngiltere, Rusya ve Fransızların desteğiyle yürüyüşler yapıyor. Hedefte “Devlet-i Aliyye ve Abdülhamit Han” var. İttihat ve Terakki Cemiyeti yürüyüşe katılıp Ermenilere destek çıkıyor. Bir partinin Ermenilere açıktan desteği ilk defa oluyordu. Abdülhamit şeytanlaştırılmak isteniyor.
O günün zihin kadroların devamı nesil bu kez Menderes’in idamında rol aldılar. Tıpkı bugün olduğu gibi tehdit, yalan, iftira ve provokasyonlara imza atıp cuntacılarla ve ülke düşmanlarıyla işbirliği yaptılar. Bugün de Sayın Erdoğan’a karşı İslamcı ve milliyetçi görünümlüsüne, terör destekçisinden sağcısı ve solcusuna kadar kimler aynı saftadır görün…
Aynı damarın temsilcileri geleceğimiz ve ülkemiz hakkında karamsar tablolar çizip duruyor. Halkı kin ve öfkeye sürüklemek, birbirine düşürmek ve ülkemizi boş ve suni gündemlerle oyalamak istiyorlar. Batmış bir Türkiye yalanı düşmanın kabına su taşınmak değil de nedir…
Erdoğan düşmanlığı bunlara kafayı yedirecek görünüyor. Nerden baksan gülünç, dramatik ve hastalıklı bir ruh hali!
Şu sıralar eski CHP Genel Başkan Yardımcılarından Yılmaz Ateş’ten korkunç itiraflar geldi:
“Ermenistan ilk başbakanının dahi ağzına almadığı ‘soykırım’ kelimesi, 2011’den itibaren CHP’nin Genel Merkez yetkilileri tarafından her 24 Nisan’da tekrarlanır oldu.
Yunanistan’ın Ege Denizi’ndeki tezleri büyük bir gayretle Genel Başkan yardımcısı tarafından milletvekillerine dikte edildi.
Kasım 2013’te ABD’ye üst düzey yöneticilerle görüşmeye giden Kılıçdaroğlu bu gezide FETÖ terör örgütünün ABD’deki üst düzey yöneticileri ile bir araya geldi. Dönüşte, ‘Başbakan yurtdışına kaçacak, getirip yargılayacağız’ dedi.
Parlamentoyu bombalayan, 2500 gazi, 251 vatandaşımızı şehit eden FETÖ terör örgütüne üyelik veya yardım-yataklık yapmaktan hüküm giyen 5 kişinin genel başkan danışmanı olarak yer alması, aynı şekilde bu darbe girişimine destek verdikleri gerekçesiyle tutuklanan gazeteciler için miting düzenlenip alkışlattırılması halen izah edilemedi.
Demokratik, Laik, Sosyal, Hukuk Devleti'ni kuran partinin bazı yöneticilerinin, bu devlet sistemine düşman, ortadan kaldırmaya ant içmiş, yargıda hüküm giymiş hareket mensuplarını himaye etmesine, Türkiye'nin ulusal çıkarlarına aykırı söylemlerine anlam verilememektedir.
15 Temmuz'da Türkiye'yi işgal planının önündeki engel Recep Tayip Erdoğan'dı. Boşa çıkarıldı, Türkiye işgal edilemedi.” Bunlara müstemleke valileri bile cüret edememiştir.
Zor şartların en iyi yanı kim kimin dostu, kim kiminle iş tutuyor ortaya çıkıyor olmasıdır.
Karanlık eller şu pandemi döneminde bile boş durmuyor…
Bu kez İzmir’de ortaya çıktılar. Bazı camilerin merkezi ses sistemine sızarak “Çav Bella ve Selda Bağcan’ın, “Yuh Yuh” şarkısını çalarak bir provokasyona daha imza attılar. Birliğimize, dirliğimize, istiklal ve istikbalimize karşı yapılmış bu saldırı ile bu topraklarda geçmişte yaşanmış olaylar tekrar tezgâhlanmak istenmiştir. Darbe imalarının, milletin sinir ve inanç uçlarına dokunan bu tür provokasyonların aynı döneme gelmesi sizce tesadüfi olabilir mi?
Bu işin arkasında geçmişte Maraş, Çorum, Sivas, Gazi mahallesi ve Gezi olaylarının arkasında kimler var idiyse yine onlar var.
Tahriklere kapılmamak ve oyuna gelmemek gerekir.