Mustafa Miyasoğlu
Yazar, şair ve fikir adamı Mustafa Miyasoğlu vefat etti. Cuma günü kalabalık bir cemaat tarafından önce Fatih Camii'nde cenaze namazı kılındı sonra da Eyüp Sultan Mezarlığı'na ebedu00ee aleme ve hakiki mekana uğurlandı. Bu vefat haberini, yerli, millu00ee ve dinu00ee basın geniş şekilde verdi, ama değerlerimize yabancı mevkuteler her zaman olduğu gibi kendilerine yakışanı yaptılar, bu kaybı duymadılar, bu hadiseyi görmediler, bu acıdan bahsetmediler. Çünkü onlar bazen sağır, bazen kör bazen de dilsiz, yüreksiz ve hissizdirler.
Edebiyat ve düşünce dünyamızda önemli yeri olan Miyasoğlu'nun kısa süre içinde rahatsızlanması ve beklenmeyen vefatı çok sarsıcı oldu. Hakka yürüyüşünden önce Şerif Aydemir ağabeyimizle birlikte hastanede kendisini ziyaret etmiştik. Miyasoğlu'nu gençlik arkadaşı olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de hastanede ziyaret ederek vefasını göstermişti.
1946 yılında Kayseri'de doğan Miyasoğlu, ilk ve orta öğrenimini burada tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde okudu. On yıl liselerde öğretmenlik, 12 yıl da üniversitede hocalık yaptı. 1988-92 yılları arasında Pakistan'ın İslamabad şehrindeki Yabancı Diller Enstitüsü'nde yardımcı profesör unvanıyla görevlendirildi. Büyük Doğu ekolünden olan yazar, üstat Necip Fazıl Kısakürek'in yakın çevresinde bulundu. 1966 yılından beri şiir yanında deneme, hikaye, tiyatro ve roman türlerinde de eser veren sanatçı, pek çok dergi ve gazetede kültür ve sanat yazıları yayınladı, şiir ve romanlarıyla armağanlar kazandı. Türkiye Millu00ee Kültür Vakfı özel armağanını kazanan Hicret Destanı adlı şiiri Dr. Muhammed Harb tarafından Arapçaya çevrildi. Ayrıca başka şiir ve hikayelerinin de İngilizce, Arapça ve Urduca çevirileri yurtdışında yayınlandı. Samsun, Ankara ve Kahire üniversitelerinde eserleri üzerine tezler hazırlandı. 1980'li yıllarda Suffa Kültür Sanat Yıllıkları'nı hazırladı, bazı gazetelerde kültür sanat sayfası danışmanlığı ve yazarlığı yaptı.
Miyasoğlu'nun ilk şiiri 1966'da Kayseri'de yayımlanan Filiz dergisinde çıktı. Şiir ve yazıları Hisar, Türk Edebiyatı, Edebiyat, Mavera, Millu00ee Gençlik, Yeni Sanat, Sedir dergilerinde yayınladı. Suffe Yayınları'nı kurarak Suffe Kültür Yıllığı'nı yayınlamaya başladı. Şiir, hikaye ve romanlarında millu00ee kimlik arayışına yöneldi, toplumda değer çatışmalarını ağırlıklı olarak işledi. Bazı yazı ve kitaplarında Semih Güngör imzasını kullandı. Şiirleri: Rüya Çağrısı, Devran, Hicret Destanı, Şiirler, Bir Gülü Andıkça. Hikayeleri: Geçmiş Zaman Aynası. Romanları: Kaybolmuş Günler, Dönemeç, Güzel Ölüm, Bir Aşk Serüveni. Biyografileri: Necip Fazıl Kısakürek, Asaf Halet Çelebi, Ziya Osman Saba, Haldun Taner. Antoloji: Çağdaş İslamu00ee Şiirler Antolojisi. Denemeleri: Edebiyat Geleneği, Devlet ve Zihniyet, Muhacir, Roman Düşüncesi ve Türk Romanı.
Şair, romancı, hikayeci ve biyografi yazarı Mustafa Miyasoğlu İslamu00ee duyarlılığı çağdaş edebiyatımıza yansıtan bir yazı ustasıydı. Geleneği yaşatmak ve çağdaş edebiyata taşımak için bir şuur mücadelesi veriyordu.
Şiir, hikaye, roman, tiyatro, deneme, araştırma ve biyografi dallarında kıymetli eserler verdi. Uzun seneler sanat edebiyat dergilerinde ve günlük gazetelerde yazılar yazdı. Son çalışması Hace-i Evvel Ahmet Midhat Efendi hakkındaydı. Mehmed Niyazi Bey'den öğrendiğimize göre Mimar Sinan romanına başlamış ama tamamlayamamıştı. Aslında Miyasoğlu da üretkenliğiyle, bana göre günümüzün Ahmet Midhat Efendi'si sayılabilir.
Miyasoğlu roman, hikaye, şiir, tiyatro, deneme, biyografi ve portre dallarında kıymetli eserler verdi. Bir kütüphanenin raflarını dolduracak kadar kitabı kültür hayatımıza kazandırdı. O bir romancı kimliğine sahip olduğu kadar iyi bir hikayecidir de. Bir deneme ustası olduğu kadar mükemmel bir portre yazarıdır da. Gazetelerdeki köşe yazıları ve dergilerdeki araştırma, inceleme ve makalelerinin derlenip toparlanması ve kitaplaşması gerekiyor.
Mustafa Miyasoğlu İslamu00ee dünya görüşünün edebiyatta sözcülüğünü üstlenmiş bir misyon adamıydı. Büyük Doğu Mektebi'nden yetişmişti ve bu ekolün önde gelen isimlerindendi. Üstad Necip Fazıl'ın hatırasını her zaman ve mekanda yaşatıyordu. Kadirbilir ve vefalıydı. Kısakürek'in son yıllarda gündeme gelmesinde, şiirlerinin ve eserlerinin bu kadar yayılmasında ve okunmasında, Çile şairinin gençler arasında bu denli tanınıp sevilmesinde büyük emekleri, göz nuru ve alınteri vardır. Belki de en büyük pay sahibidir. Edebiyata bir bütün olarak bakan Miyasoğlu için Necip Fazıl'ın farklı bir yeri ve değeri vardı. Onun fikirlerinin ve sanat anlayışının özellikle genç nesiller tarafından anlaşılması, yaygınlaşması ve benimsenmesi yoluna adeta ömrünü adadı. Bu konuda bir biyografi kitabı ve onlarca makale kaleme aldı.
Kendisiyle 1985'li yıllarda birlikte çalıştık. Hem Türkiye gazetesi kültür sanat sayfasında hem de Suffe Kültür Sanat Yıllıkları'nda. Büyük azim, gayret, samimiyet ve himmet sahibiydi. Bıkmadan usanmadan anlatır, yazar ve yapılacak çalışmaları istekli olanlara gösterirdi. Yaşatılması gereken şahsiyetler hakkında biyografiler yazdı. Dede Korkut, Necip Fazıl Kısükerek, Ziya Osman Saba, Asaf Halet Çelebi, Haldun Taner ve Ahmet Mithat Efendi en çok önemsediği şahsiyetler arasındaydı.
İslamu00ee dünya görüşüne bir köprü olarak gördüğü edebiyata, tutku derecesinde bağlıydı. Onun çalışkan ve üretken tavrı, etrafındakileri de etkilerdi. Teşvik ve yönlendirmeleriyle edebiyatımıza eserler kazandırdı. Son yıllarda Ömer Seyfeddin'le ilgilendi ve onun hikayelerini İngilizce ile Arapçaya çevirterek yayımlattı. Oğullarıyla birlikte kurduğu Konak Yayınevi'nde bütün eserleri, dostlarının kitapları ve Ömer Seyfeddin külliyatı yayımlandı.
Romanında bahsettiği gibi Mustafa Miyasoğlu güzel yaşadı ve hayatını "Güzel Ölüm"le tamamladı, sonra da sevdiklerinden ayrılarak ebedu00ee aleme göç etti. Ardından güzel eserler, yazılar ve konuşmalar kaldı. Bunların yanı sıra vefalı bir eş ve üç güzel evlat bıraktı. Miyasoğlu kardeşler inşallah babalarının hatırasını edebiyat alanında yaşatacak ve babalarının hizmetlerine bıraktığı yerden devam edeceklerdir. Yazarımıza Allah'tan rahmet, ailesine ve yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum. Kabri nur, mekanı cennet olsun. Ne diyordu Yahya Kemal: "Evvel giden ahbaba selam olsun erenler!"