Mustafa Kutlu ve AK Parti gençliği
Mustafa Kutlu'nun "Ya Tahammül Ya Sefer" isimli hikaye kitabını hepimizin okumuşluğu bulunur. En azından bizim camianın gençlik çağını devirmiş, 90'lı yılların aktif kültürel, siyasi ortamından nemalanmış beher ferdinin bu kitabı okumuş olduğunu varsayıyoruz.
Her ne kadar artık camia eleştirileri AK Parti gençliği üzerindeki kritiklere dönüşmüş olsa ve AK Parti gençliği namıyla homojen bir yapıdan bahsedemeyeceksek de yeni nesil İslamcılar içinde Mustafa Kutlu'yu tanımayanlar epey yekün tutar.
Yanlış anlaşılmasın amacımız Mustafa Kutlu üzerinden AK Parti gençliği eleştirisi yapmak değildir. Ya da AK Partililer üzerinden İslami camiaya kimlik kaybı suçlamasıyla saldırmak. Aslında söz konusu iddiaların hatrı sayılır oranda bir doğruluk payı bulunmakla birlikte en azından bu yazımızın konusunu oluşturmayacaktır.
AK Parti tabanını tek tip ve tek anlayış/camia üzerinde şekillendirmek, yorumlamak doğru olmadığı gibi hepsini kapsayacak genel değerlendirmeler yapmak da pek hakkaniyetli değildir.
Aslında muhafazakar medyanın kalemlerinin zaman zaman AK Partililere yönelttikleri eleştiriler, kendi camialarının dejenerasyonuna ayna tutma çabası içerisinde yapılmış değerlendirmeler anlamı da taşır.
Eski moda deyimle, İslami çevrenin, anlam kaybına uğramasının müsebbibi olarak AK Parti iktidarının gösterilmesine sıklıkla rastlarız. İslami kesimin muhafazakar camiaya evrilmesinin en büyük -hatta kimilerince tek- sorumlusu olarak AK Parti iktidarı gösterilir.
AK Partinin iktidar olmasının İslami kesime çeşitli sıçrama noktaları oluşturması ve sekülerleşme açısından etkisi olsa da değişimin yegane sebebini buna bağlamak çok da mantıklı değil. İktidarda AK Parti değil de A veya B partisi olsa da İslami kesimin değişiminin en azından bir yere kadar devam edeceği konusunda fikri sabitemiz bulunmaktadır.
İddiamıza bir kaynak olarak da eski kitaplar arasından tekrar elimize çarpan Mustafa Kutlu'nun "Ya Tahammül Ya Sefer" hikayesini göstermek isteriz. İlk basımı Ekim 1983 olan kitabı okumuş olanlar bilse de biz yine de kısa hatırlatmalar yapalım.
Kitabın üzerinde hikaye yazıyor olsa da içindeki hikayelerinin birbirinin devamı olması tek öykü ve aynı karakterler üzerinden gitmesi benim için hikayeden çok roman tadı veren bir eser olmuştur aslında.
Yazarın bizlere Prof Asım Bey'in oğlu İlhan'ın, hayatı sorgulaması eşliğinde gösterdiği İslami kesimin yaşadığı değişimden başkası değildir. Asım Bey ve arkadaşları çerçevesinde idealist, fedakar ve camia adına hülyalar kuran gençlerin meslek ve para ile sınanmalarından sonra yaşadıkları değişim anlatılır.
Anadolu'dan İstanbul'a okumaya gelmiş, bir dernekte toplanıp dergi çıkaran gençlerin elleri para görmeye başladıktan özellikle de siyasete bulaştıktan sonra ideal dünyalarından uzaklaşmaları gözler önüne serilmiştir.
Yazar sadece anlatmakla da kalmaz, zengin bir adamın kızı ile evlenerek sınıf atlayıp hayat tarzını değiştiren Asım ve önce vekil sonra bakan olan Avukat Yunus'un müftü kızı olan karısı Neslihan'ın başını açmalarına rağmen iç dünyalarındaki sorgulamalara, vicdan azaplarına da değinir.
Ancak Kutlu, idealize ettikleri yaşantılarından kopan, sekülerleşen camianın çocuklarından ümitli olmalı ki Asım'ın oğlu İlhan, babasının geçmişi bıraktığı yerde kendilerine ait olanı bulma çabası içerisine gireru2026
1983 yılında yazılan bu eserde anlatılanlar, verilen mesajlar bugün yazılmış bir kitap gibi güncel ve geçerli. Sadece buradan hareketle bile İslami kesimin dejenerasyon ya da kimlik değiştirme sürecini AK Parti ile birebir ilintili kılmanın anlamsızlığını iddia edebiliriz. Günümüzde bu değişim daha yaygınlaşmış olsa da sürecin evveliyatının daha eskilere dayandığını kabul etmekte fayda var.
Kitaptaki sembol İlhan gibi bizler de kayıp nesiller gördüğümüz çocuklarımız eliyle aslımıza döner miyiz ya da esas başkalaşanlar çocuklarımız olduğu içim kurtuluş onların evlatları eliyle mi olacaktır tartışılabilir.
Bir sonraki nesille kurtuluş belki de yazarın camiayı ümitsizliğe düşürmeme adına verdiği bir tesellidir kim bilir? Gerçek ne olursa olsun yazarın 1983'te yayınladığı cümlelerinin günümüze nasıl da oturduğunu hep birlikte görelim:
u2026"Galiba bana yükledikleri kutsal görevin farkında değillerdi. Arzularından sıyrıl, nefsini değil başkalarını düşün, çalış, hizmet ehli ol. Peki ben okumayacak mıydım, giyinmeyecek miydim, her gün gözlerimin önünden parlak saçlarını savurarak geçen bir Fetanet'in peşinden gitmeyecek miydim?"u2026
u2026"Durduğumuz noktada inançlarımızın eskidiğini, yabancılaştığını hiç tecrübe etmediniz mi? En acı kayıp budur: Gerilmiş ruhların mütemadiyen tavizler vererek hayatla, zaruretle uyuşmalarıu2026"
u2026"Ah şu masanın hüzünlü hali. Bizim soframıza artık melekler inmiyor."u2026
Sofrasına melekler inenlerden olmanız dileğiyle efendim, selametle kalınız!
Twitter.com/sabihadogann