Dolar (USD)
35.26
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2966.83
BIST 100
9848.23
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Haziran 2018

Müslümanlık tecelli mi etiket mi?

Geçen yazımızda olgulardan kopuş ile başlayan metafizikleştirme problemine değinmiştik. Aslında meselenin mihverinde yer alan temel sorun; önemli erdemlerden sayılan ölçülülüğün nasıl sağlanacağı ile ilgilidir. Zira Batı dünyası kilisenin aşırı metafizikleştirme ve hegemonya oluşturmasına karşı, metafiziği dışlayarak başka bir ölçüsüzlüğü getirmişti.

Bugün olgular dünyasından kopuş ile metafizikleştirmenin tekrar tavan yaptığını söylemiştik. Bu, biraz da insana yaslanarak, insanı özne görerek bir şeyler yapılabileceğine dair ümitlerin azalması ile yan yana gitmektedir. Eşyaya mutlaklık atfetmek kadar, eşyayı olduğundan farklı görmek de aynı oranda birer problemdir. Hz. Peygamber (SAV)'e atfedilen bir dua vardır: "Allah'ın eşyayı bana olduğu gibi göster."

Gündelik hayattan bazı örnekler verelim: İslam dünyasının insan hakları konusunda karnesinin iyi olmadığı hep söyleniyor, konuşuluyor ve tartışılıyor. Bu durum ifade edildiğinde, karnenin batılılar tarafından düzenlendiği, nihayetinde batılıların hep İslam dünyasına düşman oldukları, komplo kurdukları ve hatta kötü göstermeye çalıştıkları birer savunu olarak dile getiriliyor.

Meselenin birkaç boyutu var. Birincisi, Batı dünyasının Müslüman toplumlara dost olduklarını iddia ediyor değilim. Hatta batılı ülkelerin Müslüman toplumların iyiliklerini istemedikleri ve kötülemeye çalıştıklarını, hatta birçok konuda engellemeler yaptıklarını da kabul edebilirim. Bu tür savunu getirenlerin batılı ülkelerden ya da gayr-ı müslim toplumlardan ne beklediklerini doğrusu merak ediyorum. Amerika, Almanya bizi mi kalkındıracaktı? Böyle bir beklenti, akıllı bir insana doğrusu hiç yakışmıyor.

Peki bu durumda batılılar ne söylerse biz tersini mi anlayacağız? Yani bize kötü diyorlarsa, biz tersine iyiyiz mi diyeceğiz? Bazıları tamamen düz mantıkla böyle davranıyor. Ben size ne yapılması gerektiğini söyleyeyim. Öncelikle kendimizden mesafe alarak kendimize bir bakacağız. Dışarıdan bizim için söylenenlerin bir gerçekliğinin olup olmadığını tespit edeceğiz. Böylece batılıların bizim için söylediklerini baştan kabul ve reddin konusu kılmadan araştırmaya tabi tutmak lazım gelir. Aksi halde bütün tutum ve davranışlar tepkisel hale gelirler. Bunun karşısında batılıların insan hakları ihlallerine bakarak, kendisini avutmaya çalışanlar da var. Doğrusu başkasının bir konuda kötü olması, bizim iyi olduğumuzu göstermez. Batılıların tarihinde ve bugün birçok ihlalleri de tespit edebiliriz. Fakat esas sorunumuz; bizim bu konuda ne yapacağımızdır.

Peki insan hakları bağlamında Müslüman toplumlara bakalım. Üstelik de batılılar hiçbir şey söylememiş gibi kendisimizden mesafe alarak bakalım. Acaba neler göreceğiz. Manzara iyi mi? sadece gözlemlerimize dayansak bile, karnemizin çok olumlu olduğunu söyleyemeyiz. Şimdi salt batılılar söyledi diye ve onlara tepki olarak insan hakları alanında "iyi" olduğumuzu iddia etmenin, bize kısa ve uzun vadede sağlayacağı bir yarar yoktur. Yapılması gereken, sorunlarımızı bir an önce gidermenin yoluna bakmaktır. Böylece belki gelecekte hem Müslüman toplumlar hem de tüm insanlık için ümit olma imkanına kavuşuruz.

İşte bugün de Müslüman toplumlar olarak bu süreci yaşıyoruz. Benim metafizikleştirme dediğim, iste bu gerçekliklerden ve olgusal durumlardan kopuş; zihinde yaratılan sanal gerçekliğe bir yöneliştir.

Müslüman olmak, dünyada bulunuşun bir anlamı olduğunu kabul ile bir sorumluluk yüklenmektir. Hiçbir şekilde "Müslüman" sıfatı, baştan garantili bir kemal durumunu ifade etmez. Ancak kemale ermenin imkanı ve yoluna düşüldüğünü kabul eder. Bu safhadan sonra müslüman, sürekli kendisini denetleyerek düzeltmeye çalışandır. Bu ise sürekli teyakkuz ve mücadeleyi gerektiren bir yolculuktur. Orada asla konformizme yer olmaz.

Allah (CC) Müslüman sıfatının tecellilerine bakar; yoksa Müslüman etiketine değil.