Müslümanlığımızdan şüphe duymalıyız
Ülkemiz yavaş yavaş kış şartlarının etkisi altına girmeye başladı. Gündüz sıcaklıkları tekli hanelerde seyrederken, geceleri ise çoğu bölgelerde sıcaklık eksili rakamlara düşüyor. Yapılan tahminlerde, bu hava koşullarının önümüzdeki günlerdede devam etmesi bekleniyor.
Bugün gündemin ağır konularını bir kenara itip, bu zor kış şartlarında sokaklarda yaşamaya çalışan insanların durumlarını dikkatlerinize sunmak istiyorum. Değerli Dostlar, bizler bu kış sokaklardaki insanların durumlarından iki kat daha mesulüz. Çünkü, bu yıl sokaklarda yaşayanların üzerine, birde Suriye'den gelen Sığınmacılar eklendi.
Evet, Suriye'den gelen Sığınmacıların sokaklarda kalmak zorunda olanları, bizim sorumluluğumuzu bir kat daha arttırıyor. Çünkü, Sığınmacıların yaptığı göç zorunlu yapılan bir göçtür. Kim durduk yere evini barkını bırakıp, başka bir ülkeye göç etmek ister?
Bir dostumdan, doksanlı yıllarda yaşanmış şu olayı duymuştum: Konferansa geçilmeden önce, Alim bir zata İstanbul'un çöplüklerinden yiyecek toplayan insanların durumları anlatılmış. O zatta konferansın başında şunları söylemiş: "Ey Müslüman, sen sabahleyin sıcacık evinde çorbanı içerken, birileri çöplüklerden yiyecek aramaya çalışıyorsa, sen Müslümanlığından şüphe duy".
Dostlarım, o günün insanı çöplüklerden yiyecek toplayanlardan ne kadar mesulse, bizde aynı sorumluluğu bugün sokaklarda yaşamaya çalışanlar için taşıyoruz. Bizler sıcacık evlerimizde incecik kıyafetlerimizle dolaşırken, sokaklarda soğuktan tir tir titreyen birileri varsa, bizimde Müslümanlığımızdan şüphe duymamız gerekir.
Maalesef ama maalesef, günümüz dünyasında yaşam standartları hiç adaletli değil. Birileri boğazına kadar lüks içinde yaşarken, az ötedeki insanların ise açlıktan nefesleri kokuyor. Günümüz dünyasında hayat standartlarının bu kadar dengesiz olmasının en birinci nedeni, insanlar arasındaki paylaşma eksiğidir. Halbuki, olan elindeki imkanları, olmayanlarla paylaşsaydı, yaşam standartlarındaki uçurum böyle büyük olmazdı.
Yazının sonuna doğru şu olayıda anlatmak istiyorum: Adamın biri, Akşam namazından evine dönerken yolda perişan halde dilenen bir dilenci görüyor. Evine varıp sofraya oturunca, yolda gördüğü dilencinin durumuyla, kendi zenginliği aklına geliyor. Sofradaki çeşit çeşit yiyecekleri bakarak, "Ya Rabbi, bana verdiğin gibi niye o dilenciyede vermedin?" diyor. Bu adam, gece rüyasında İlahi bir sesle "Biz sana onca nimeti niye verdik?" diye uyarılıyor.
Herhalde maksat hasıl olmuş ve anlatılmak istenen mesaj yerine ulaşmıştır.