Müslümanlar Kur'an'ı nasıl okuyor?
Kur’an-ı
Kerim’den ne anlaşılacağı, elbette vahyin tabiatı, vahye yüklenen anlam kadar
Kur’an’ı okuma biçimleri ile de ilintilidir. İlki, özelde Kur’an-ı Kerim’i
tanımlama biçimiyle vahyin mahiyeti ile ilintilidir. İkincisi ise, Kur’an’ı
anlama biçimini içinde bulunduğumuz çağla ilişkiler içinde anlamak kadar,
bundan daha genel olarak Kur’an’ı temel bir hayat felsefesi, stratejisi ile
insan ve evrene yönelik genel ilkelerine dikkat çekmeyi gerektirmektedir.
Biz
bu yazıda daha çok ikinci kısımla ilgili kısa analizlerde bulunmak istiyoruz.
Doğrusu Kur’an-ı Kerim tam da bir kutsal kitap hüviyetini taşımaktadır. Çünkü
bu zamana kadar yapılan tartışmalarda kimileri ya “böyle Tanrı sözü olamaz”
türünden eleştirilerde bulunmaktalar, kimileri “anlaşılmaz “bulmakta kimileri
de çağdaş “esatiri evvelin” türünden tahkiye ile ilgilenmektedir.
Yusuf
Suresi bu konuda iyi bir done sunmaktadır. Daha surenin başında “çok güzel
kıssalar”ın kitabın farklı yerlerinde anlatıldığı ifade edilmektedir. Bu
bağlamda Kur’an-ı Kerim’in bütünü göz önüne alındığında büyük oranda
peygamberlerle ilgili ve “bahçe sahipleri” gibi tarihten farklı örnekler sunan
kıssalar anlatılmaktadır. Hatta bazan bir peygamberin farklı konulara vurgu
yapan bağlamı farklı kıssalar anlatılmaktadır. Kıssalar anlatılmak istenen
meramı hem sağlam bir zihni temele oturtmak hem de unutulmaz kılmak üzere
önemli araçlardır.
Meselâ;
Yusuf suresinde hem Yusuf (AS)’ın ailesiyle birlikte hikayesi, hem de “Züleyha”
ile geçen hikayesi dikkat çekmektedir. Esasen Hz. Yusuf’un ailesiyle geçen
hikayesi surenin bütününe yayılmıştır. Bu kıssalarda hangi konulara dikkat
çekilecektir? Söz gelimi; bir okuma biçiminde Züleyha ile geçen hikayeyi “bir aşk
kıssası” olarak sunanlar vardır. Kimileri de Hz. Yusuf’un babası Hz. Yakup’un
gömlekle gözlerinin açılması üzerinde durmaktadır.
Fakat
bu arada geçen Hz. Yusuf’un rüya tabiri üzerinden geliştirdiği strateji üzerine
ciddi analizler yapılmaz. Burada öncelikle Hz. Yusuf bir rüya ile bilgi
edinmiştir. Yusuf peygamber bu bilgi ile yedi sene bolluk ve yedi sene kıtlık
olacağı şeklindeki yorumla ortaya öncelikle net bir bilgi koymuştur.
Nihayetinde rüya tabiri de Allah’ın (CC) öğrettiği bir bilgidir. Burada esasen
bir kaide ortaya koymak gerekiyorsa, bilgi kaynağı olarak “rüya” ya başvurmak
değil de, farklı bilgi yollarından nasıl yararlanılarak kesin bilgi ortaya
konulacağı üzerine odaklanmak gerekmektedir.
İlginç
bir şekilde müslümanlar nezdinde mistik, gizemli, mucizevi yollar ve bilgilerin
statüsünün yüksek olduğu görülmektedir. Halbuki burada önemli olan kesin
bilgilere ulaşabilmektir ki, bugün insanın bu tür bilgilere farklı bilgi etme
tarzı ile erişimi imkan dahilindedir.
Hz.
Yusuf işte bu bilgisiyle bir yönetim stratejisi kurmuştur. Bu strateji
öncelikle ilk yedi sene bol mahsulün biriktirilmesi, ardından gelecek kıtlık
yıllarında ise bu birikimlerim dikkatli kullanılarak insanların bu krizi
atlatmalarını sağlamaları üzerine dayanmaktadır.
Bugün
dünya ölçeğinde bir gıda krizinden bahsedilmektedir. Müslümanlar
modernleşeceğiz diye geçen yüzyılda sanayiyi geliştireceğiz derken gıda ve
tarımı ihmal ettiler. Hatta tarımı feodal dönemin bir yansıması olarak
gördüklerinden küçümsediler. Halbuki dünya ne kadar gelişirse gelişsin, insan
karnı acıkan bir varlıktır ve acıkınca ekmek yemeye devam edecektir.
Buradan
net bir şekilde anlaşılmaktadır ki, müslümanlar yeniden bir dünya, insan, tarım,
yönetim stratejisi kurmak durumundadırlar ki, işte yaşamlarının ana hatlarını
belirleyecek felsefe de buradan çıkacaktır.