Müslümanlar, İslam’sız Müslümanlıkla nereye varacak…
Tüketim çılgınlığının Müslümanları da sarması, gösteriş hastalığı, şan-şöhrete saplanmak, aşırıya kaçan beğenilme duygusu, makam-mevki hırsı, yat-kat arzusu, rızık endişesinden kaynaklı gayri meşru ticaretin artması (vd.) ve Müslümanların bunları içine sindirmesi, dolayısıyla bunları hayatlarına yansıtmaları ciddi bir akıl tutulmasıdır ve izahatı imkân dairesinde zordur.
Sosyal medyadan kaynaklı hastalık, (öyle görünüyor ki şimdilik tedavisi neredeyse imkânsız sosyal medya denilen kanserin) gençliğin narkozlandığı ‘‘sosyal’’ âlemler, nesilleri hızla ve fütursuzca dipsiz bir kuyuya iterken, ‘‘neler oluyor’’ sorusu çok az soruluyor, soransa yadırganıyor ve çare arayan çok az, bulunduğu söylenen çareler maalesef tedavi olmaya yetemiyor. Kapital ‘‘din’’in mensupları, kapitalizme ettikleri imanı, söylemiyle değil; lakin eylemiyle afişe ediyor. Para için her şey meşru görülüyor mu görülmüyor mu? Üç kuruş fazla kazanmak için devletin ve milletin hukuku çiğneniyor mu çiğnenmiyor mu? Artık nesiller sosyal medyasız neredeyse nefes alamıyor, ibadetini ihmal eder durumda; ancak sosyal medyaya olan bağlılığı ihmal etmiyor.
18 yaşındaki ‘‘sanatçı’’ya Müslüman bir ülkede yüz binlerce liralar ödeniyor ve Müslüman nesiller kıyasıya çılgınca eğleniyor, muhafazakârlık literatürünün köküne kireç suyu dökülürcesine. Akıl akla hayrette. Örnekler sayısız çoğaltılabilir.
Popüler kültür ne yazık ki Müslümanlığımızı taciz etmekten öteye varmış. Dini söylemler neden genç nesli ikna edemiyor, gençlere üç kelam ettiğinizde neden dini söylemlerimiz gençliği ihya edemiyor; çünkü eylemsiz söylemlerimiz, samimiyetsiz bir ucubeliğe dönüşüyor ve maalesef bu bedel haksız bir şekilde İslam’a ödetilir duruma gelinmiş.
Samimiyet, ihlas, takva melekemize kanser bulaşmışken, yirmi birinci asra hitap etmekten uzağız. Sosyoloji gittikçe bireyselleşmeye dönüşerek ‘bireysellik’ denilen egoizm ve hedonizm batağına balçık. Nedir, neyin nesidir bu durum? Kimse artık aç olan komşusunu takmıyor, hani komşusu açken biz bizden değildik. Adamın babası iki yüz elli tl için mahpus ediliyor ama neredeyse babasına bile ‘‘baba bende de yok Allah versin’’ demeye varmış durum. Hâl böyleyken, tabi ki kapitalizmin tapınakları olan bankalar faiz devrinin zirvesinde. Tefeciler denilen ruhsuz şeytanlar esir etmiş insanı. Çoğaltılabilir, arttırılabilir ama nafile…
Coğrafyamız talan edilmekte. Çünkü artık ruhlarımız atalette. Duygu dünyamız hissiz, hissiyatımız çorak. İslam peygamberi döneminde neredeyse 8-10 milyon kilometre kareye ulaşan İslam coğrafyası, Hulefai raşidin döneminde İran’ı, Horasan’ı, Mâverâun-nehir’i, Batı Hindistan’ı, Suriye’yi, Mısır’ı, Habeşistan’ı, Kuzey Afrika olarak bilinen bölgeleri, Akdeniz’de birçok adayı, İspanya’yı ve Galya’nın bir bölümünü fethin şerefli bayrağıyla süslerken İslam coğrafyası artık neredeyse yirmi milyon kilometre karenin üstündeydi. Ama bugün ne durumdayız. Konu fiziki coğrafya değil, ancak bunun da konumuzla doğrudan ilgisi vardır. Bu fetihlerin kaynağı samimiyet ve İslam’i ameldi. Bugün, bugün Ne durumdayız..?!
Gönül coğrafyamız talan edildiği günden beri, aklımıza ve kalbimize enjekte edilen İslamsız Müslümanlıktan beri Müslümanların nereye gittiğini var mı bir bilen…
Ama size bir sır vereyim mi, fıtrat değişmez… Hakikat aslına rücu edeceği günü bekliyor…
…