Müslümanın eşsiz merhameti!..
Mazlumların, mağdurların maruz kaldıkları sıkıntıları göğüsleme ve bir anne samimiyetiyle onların üzerine titreme de diyebileceğimiz “merhamet,” İlahî ahlakın farklı bir tecellisi, göktekilerin sesi soluğu ve bütün annelerin sımsıcak nefesinin ayrı bir sembolüdür. Sinesinde bu hissi taşıma bahtiyarlığına ermiş bir mümin, herhangi bir karşılık beklemeden sevgi ve merhamete muhtaç olan herkese şefkat elini uzatır; gücü yettiğince düşenleri tutup kaldırır; üşüyenleri ısıtır; yalnızların, gariplerin üzüntüsünü giderir ve kimsesizlere yardımcı olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Küçüğümüze merhamet, büyüğümüze de hürmet etmeyen bizden değildir!” (Tirmizi 1921)
Merhamet ve
şefkat anlayışının yaşanmadığı bir toplumda kargaşa ve huzursuzluk eksik olmaz.
Çünkü merhamet ve sevginin olmadığı yerde, nefret ve zulüm hüküm sürer.
Toplumda merhamet duygusu yaygınlaşmadığı takdirde; çocukların ezilmesinin,
kadınlara şiddet uygulanmasının, cinayetlerin, hırsızlıkların ve yolsuzlukların
çoğalmasının önünde hiçbir engel yok, demektir. Huzur ve güven ortamının hâkim
olduğu mutlu bir toplum istiyorsak, Allah’tan korkmalı; mahlûkata da şefkat ve
merhamet etmeliyiz…
Kaldı ki Müslümanın
en önemli özellik ve hususiyetlerinden biri olan şefkat ve merhamet,
sadece insanlarla sınırlı olmayıp hayvanlarıda içine alır. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
“(Bir gün) bir
adam, yolda yürürken çok susadı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine indi, su
içip (susuzluğunu giderdi.) Çıkınca; susuzluktan (hızlı hızlı)
soluyup toprak yiyen bir köpek gördü. Adam kendi kendine; bu köpek de benim
gibi çok susamış, deyip; tekrar kuyuya indi ve ayakkabısını su ile doldurup,
ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah, onun bu davranışından
memnun kaldı ve günahlarını affetti. Bunun üzerine (eshab-ı kiram): Ey
Allah’ın Resûlü! Yani bize; hayvanlara yaptığımız iyilikler için de sevap var
öyle mi, diye sual edince; (Efendimiz aleyhisselam): Evet, her canlıya (yaptığınız
iyilik) için, bir sevap vardır, dedi.” (Buhari 2363)
“Bir
kadın, ölünceye kadar hapsettiği bir kedi yüzünden azap edildi ve bu sebeple
cehenneme girdi. Hayvanı hapsettiğinde ona birşey yedirmemiş, içirmemiş,
yerdeki haşereleri yemesine bile izin ve imkân vermemişti.” (Buhari)
Bir gün
Efendimiz aleyhissalatü vesselam Ensar’dan bir zatın bahçesine girdi. Orada bir
deve vardı. Deve, O’nu görünce inledi ve gözlerinden yaşlar aktı. Allah’ın
Resulü, deveye yaklaştı ve gözyaşlarını sildi. Hayvan sakinleşti. “Bu
devenin sâhibi kim,” diye sordu. Ensar’dan bir genç: “O, bana aittir
ey Allah’ın Resûlü!” deyip ortaya çıkınca, Kâinatın Efendisi sallallahü aleyhi
ve sellemonu şöyle buyurdu: “Allah’ın sana mülk kıldığı bu deve
hakkında Allah’tan korkmuyor musun? Bak! Deven bana şikâyette bulundu; sen onu
aç bırakıyor ve fazla çalıştırarak yoruyormuşsun.” (Ebu Davud 2549)
Abdullah bin
Mesudradıyallahüanh anlatıyor: “Biz bir yolculukta Resulullahsallallahü aleyhi
ve sellem ile beraber idik. Efendimiz bir ihtiyacı için yanımızdan ayrıldı. O
sırada bir kuş gördük, iki tane de yavrusu vardı. Biz yavrularını aldık, kuş
ise aşağı yukarı çıkıp inerek çırpınmaya, feryat etmeye başladı. Neticede
Resûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem geldi, hadiseye şâhit oldu ve şöyle
buyurdu: “Kim bu zavallının yavrusunu alarak ona eziyet etti? Yavrusunu
geri verin!” (EbûDâvûd 2675)
Ebudderdâradıyallahüanh:
“Çocukların elinde bir kuş görünce, onlardan satın alır ve; ‘git, yaşa,
çocuklarına yetiş’, diyerek salıverirdi.”(Bostanü’l-Fukara ve
Nüzhetü’l-Kurra, c. 2, s. 72)
“Abdulla bin
Ömer radıyallahüanh bir gün; bir kuşu hedef olarak dikip ona ok atan Kureyşli
gençlerin yanına uğramıştı. Hedefe isabet etmeyen her ok için kuş sahibine bir
ödeme yapıyorlardı. Gençler, İbni Ömer’in geldiğini görünce etrafa dağıldılar.
İbni Ömer arkalarından şöyle seslendi: Bunu yapan kim? Allah ona lanet etsin.
Şu bir gerçektir ki, Resullullah sallallahu aleyhi vesellem; canlı
bir hayvanı hedef olarak dikip ona atış yapana lanet okudu.” (Müslim)