Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.75
Gram Altın
2963.75
BIST 100
9646.28
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Eylül 2020

Müslümanın Alâmet-i Fârikası: İHLÂS -3

Geçen hafta başladığımız “İhlaslı müminin kıymetli vasıfları” isimli konumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz:

5- Allahü Teâlâ’ya kulluk etmeyi çok istemek: Bu sıfata sahip olan insanlar; Allahü Teâlâ’ya gönülden iman eden, katıksız olarak O’na yönelen, büyük bir aşk ve şevkle O’na ibadet eden samimi müminlerdir. Bunlar, Allahü Teâlâ’ya kulluk yapmaktan ve ibadet etmekten asla vazgeçmezler. Bunun içindir ki ihlaslı ve samimi kişiler; her şart ve durumda ibadet şevklerini korurlar, -ibadet etmemek için değil-, ibadet ve taatta bulunmak için bahane ve çare arar ve bunun için şartları zorlarlar. Allahü Teâlâ’nın rıza-i bârisini kazanabilmek için; mallarından, canlarından ve her türlü imkânlarından fedakârlık yapmakta asla tereddüt etmezler. Hatta fedakârlık şöyle dursun, gerektiğinde bütün bunlardan tamamen feragat bile ederler. Hiçbir korku, zorluk ve sıkıntı onların şevklerini kıramaz ve hiçbir şey onları bu kutlu yoldan geri çeviremez.

6- Allahü Teâlâ’nın istediği şekilde arınmayı istemek: İhlas sahibi müminlerin en önemli özelliklerinden biri de; Allah’ın beğendiği ahlak, kıvam ve olgunluğa ulaşabilmek için; gayr-ı meşru ve cahilî her türlü tavır ve huylardan arınmayı içten arzu etmeleri ve bunu gerçekleştirebilmek için her zaman samimi bir çaba içinde olmalarıdır. Mümin, hayatının sonuna kadar nefsinin kötülüklerinden arınmaya çalışır. Bir kimsenin arınmayı içten arzu ederek bu yönde ciddi bir çaba harcaması, onun iman, ihlas ve samimiyetinin çok önemli bir göstergesidir. Çünkü insan, ancak Allahü Teâlâ’ya kesinkes inandığı takdirde nefsini bütün pislik ve kötülüklerden arındırmaya çalışır. Gerçek ihlas sahipleri; -Allahü Teâlâ’yı memnun edebilmek için- nefislerine, şeytana ve şeytanlaşmış insanlara karşı verdikleri amansız mücadeleleri ile tanınırlar. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:

“Nefsini maddî ve manevî kirlerden arındıran, felaha erer. Onu günahlarla örten ise ziyana uğrar.” (Şems 7-10)

7- Allahü Teâlâ’nın hoşnutluğunu kazanmak için daima amal-i sâlih işlemek: Böyle olmak, kişinin ihlasının da samimiyetinin de önemli bir delilidir. Evet ihlaslı müminler; hayatlarının her anında, hep hayırlı işler peşinde koşturur, ihtiyaç içinde olan kardeşlerine yardım eder. Bunu da sırfAllahü Teâlâ’nın yüce rızasını kazanmak için yaparlar. Sadece rıza-i Bârî için gösterilen bu ciddi çaba, kişinin samimiyetinin önemli bir kanıtıdır. Samimi kimseler, dünyada yaşadıkları her anın hesabını vereceklerini ve ancak Allah’ın rızasına uygun bir yaşam sürdükleri takdirde sonsuz cennet hayatına layık olabileceklerini çok iyi bilirler. Bu sebeple de yaptıkları her hareket, söyledikleri her söz ve her işlerinde Allahü Teâlâ’nın yüce rızasını gözetirler ve bu yolda yarışırlar. Bu şekilde kesintisiz olarak amel-i salih yani hayırlı iş yapmak için ciddi bir çaba içerisinde olan kimselerin tavırları övülmüştür. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:

“İman edip makbul ve güzel işler yapanlar, içlerinden ırmaklar akan cennetlere yerleştirilecekler, Rablerinin izniyle orada devamlı kalacaklardır. Orada karşılaştıklarında iyi dilek temennileri ‘selam’ olacaktır.” (İbrahim 23)

8- Allahü Teâlâ’nın rızasını hayatın tamamında amaç edinmek: Bu özelliğe sahip olaninsanlar; 24 saatlerini Müslümanca yaşamaya gayret ederler. Sadece ibadet ve taat anlarını değil, bütün zamanlarını rıza-i bârîyi düşünerek değerlendirirler. Dolayısıyla onların her ânı ibadet titizliğinde geçer. Onlar; yolda yürürken, yemek yerken, çalışırken, sohbet ederken, ticaretle uğraşırken hep Allahü Teâlâ’nın rızasını gözetir ve asla O’nun çizdiği çerçevenin dışına çıkmazlar. Bunun içindir ki onlar; dinin sadece bazı ibadetlerden ibaret olduğu gibi yanlış bir düşünceye kapılmazlar. Kısacası onlar; ibadet içinde de, dünya işlerinde de hep Allahü Teâlâ’nın yüce rızasını ararlar. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:

“De ki: Benim namazım da, her türlü ibadetlerim de, hayatım da ölümüm de hep Rabbülalemin olan Allah’a aittir. O’nun eşi ortağı yoktur. Bana verilen emir budur. O’na ilk teslim olan da benim.” (Enam 162-163)

(Devamı haftaya…)