Müslümanın Alâmet-i Fârikası: İHLÂS -3
Geçen hafta başladığımız “İhlaslı müminin kıymetli
vasıfları” isimli konumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz:
5- Allahü Teâlâ’ya kulluk etmeyi çok istemek: Bu
sıfata sahip olan insanlar; Allahü Teâlâ’ya gönülden iman eden, katıksız olarak
O’na yönelen, büyük bir aşk ve şevkle O’na ibadet eden samimi müminlerdir.
Bunlar, Allahü Teâlâ’ya kulluk yapmaktan ve ibadet etmekten asla vazgeçmezler.
Bunun içindir ki ihlaslı ve samimi kişiler; her şart ve durumda ibadet
şevklerini korurlar, -ibadet etmemek için değil-, ibadet ve taatta bulunmak
için bahane ve çare arar ve bunun için şartları zorlarlar. Allahü Teâlâ’nın
rıza-i bârisini kazanabilmek için; mallarından, canlarından ve her türlü
imkânlarından fedakârlık yapmakta asla tereddüt etmezler. Hatta fedakârlık
şöyle dursun, gerektiğinde bütün bunlardan tamamen feragat bile ederler. Hiçbir
korku, zorluk ve sıkıntı onların şevklerini kıramaz ve hiçbir şey onları bu
kutlu yoldan geri çeviremez.
6- Allahü Teâlâ’nın istediği şekilde arınmayı istemek: İhlas
sahibi müminlerin en önemli özelliklerinden biri de; Allah’ın beğendiği ahlak,
kıvam ve olgunluğa ulaşabilmek için; gayr-ı meşru ve cahilî her türlü tavır ve
huylardan arınmayı içten arzu etmeleri ve bunu gerçekleştirebilmek için her
zaman samimi bir çaba içinde olmalarıdır. Mümin, hayatının sonuna kadar
nefsinin kötülüklerinden arınmaya çalışır. Bir kimsenin arınmayı içten arzu
ederek bu yönde ciddi bir çaba harcaması, onun iman, ihlas ve samimiyetinin çok
önemli bir göstergesidir. Çünkü insan, ancak Allahü Teâlâ’ya kesinkes inandığı
takdirde nefsini bütün pislik ve kötülüklerden arındırmaya çalışır. Gerçek
ihlas sahipleri; -Allahü Teâlâ’yı memnun edebilmek için- nefislerine, şeytana
ve şeytanlaşmış insanlara karşı verdikleri amansız mücadeleleri ile tanınırlar.
Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:
“Nefsini maddî ve manevî kirlerden arındıran, felaha
erer. Onu günahlarla örten ise ziyana uğrar.” (Şems 7-10)
7- Allahü Teâlâ’nın hoşnutluğunu kazanmak için daima
amal-i sâlih işlemek: Böyle olmak, kişinin ihlasının da samimiyetinin de
önemli bir delilidir. Evet ihlaslı müminler; hayatlarının her anında, hep
hayırlı işler peşinde koşturur, ihtiyaç içinde olan kardeşlerine yardım eder.
Bunu da sırfAllahü Teâlâ’nın yüce rızasını kazanmak için yaparlar.
Sadece rıza-i Bârî için gösterilen bu ciddi çaba, kişinin samimiyetinin önemli
bir kanıtıdır. Samimi kimseler, dünyada yaşadıkları her anın hesabını
vereceklerini ve ancak Allah’ın rızasına uygun bir yaşam sürdükleri takdirde
sonsuz cennet hayatına layık olabileceklerini çok iyi bilirler. Bu sebeple de
yaptıkları her hareket, söyledikleri her söz ve her işlerinde Allahü Teâlâ’nın
yüce rızasını gözetirler ve bu yolda yarışırlar. Bu şekilde kesintisiz olarak
amel-i salih yani hayırlı iş yapmak için ciddi bir çaba içerisinde olan
kimselerin tavırları övülmüştür. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:
“İman edip makbul ve güzel işler yapanlar, içlerinden
ırmaklar akan cennetlere yerleştirilecekler, Rablerinin izniyle orada devamlı
kalacaklardır. Orada karşılaştıklarında iyi dilek temennileri ‘selam’ olacaktır.”
(İbrahim 23)
8- Allahü Teâlâ’nın rızasını hayatın tamamında amaç
edinmek: Bu özelliğe sahip olaninsanlar; 24 saatlerini Müslümanca
yaşamaya gayret ederler. Sadece ibadet ve taat anlarını değil, bütün
zamanlarını rıza-i bârîyi düşünerek değerlendirirler. Dolayısıyla onların her
ânı ibadet titizliğinde geçer. Onlar; yolda yürürken, yemek yerken, çalışırken,
sohbet ederken, ticaretle uğraşırken hep Allahü Teâlâ’nın rızasını gözetir ve
asla O’nun çizdiği çerçevenin dışına çıkmazlar. Bunun içindir ki onlar; dinin
sadece bazı ibadetlerden ibaret olduğu gibi yanlış bir düşünceye kapılmazlar.
Kısacası onlar; ibadet içinde de, dünya işlerinde de hep Allahü Teâlâ’nın yüce
rızasını ararlar. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:
“De ki: Benim namazım da, her türlü ibadetlerim de,
hayatım da ölümüm de hep Rabbülalemin olan Allah’a aittir. O’nun eşi ortağı
yoktur. Bana verilen emir budur. O’na ilk teslim olan da benim.” (Enam
162-163)
(Devamı haftaya…)