Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Temmuz 2012

Müslümanı reforme etmek

İslam ile bağlantılı ve ondan türetilen kelimelerin reformla birlikte anılmasının, ülkemizde muhafazakar (?) camia içerisinde çok hoş karşılanmadığını, "reform" kelimesini duyduktan sonra konuşana karşı bir guard (duruş) alındığını çok iyi biliyorum. Öte yandan "İslam ve reform" tartışmalarının Osmanlı'nın son dönemlerinden bu yana, dinin modernleştirilmesi gibi bir hedef ve yönelim içerisinde işlevselleştirilmeye çalışıldığı da bir gerçektir. Tüm bunlarla birlikte müslümanı reforme etmek ne anlama gelmektedir?

Yazımız boyunca anlamlı olabilecek bir ayrımla işe başlayalım; İslam ve müslüman. İslam, Kur'an ve Sünnet dediğimiz metinlere dayanan, sabiteleri olan ve inananlarına bir dünya görüşü veren bir dinin adıdır. Müslüman ise, en kaba biçimiyle İslamı deneyimleyen, hayat alanına taşıyan kişidir. Her ne kadar bazıları islam ile müslüman kelimelerinin birbirinden ayrılmazlığını iddia ediyorlarsa da, eğer teori ile pratik arasında işlevsel olarak böyle bir ayrımlaştırma yapılmazsa, islama dair deneyimlerin kritik edilmesi mümkün olamaz.; tabii ki İslamın müslümanların deneyimlerinde ortaya çıktığını, orada göründüğünü inkar etmeden. İşte meselenin en önemli boyutu da tam bu kavşak noktasıdır. Bugün ihtiyaç duyulan şey; İslam'a bakarak müslümanın hayatı deneyimlemesinde sapma derecesini görmek; sonra aradaki mesafeyi kapatmak üzere İslama göre kendisini reforme etmesi yani düzeltmesi.

Reform kelimesi, sözlüklerde ıslahat ve daha iyi yapmak anlamlarını muhteviyse de, orijinaline baktığımızda formu (biçimi) yenilemek, yeni bir biçim vermek şeklinde de anlaşılabilir. Fakat reform kelimesi, modernleşme tarihimiz göz önüne alındığında, hele bir de İslam ile bağlantılı olarak tartışmalara dahil edildiğinde, özellikle bazı kesimler tarafından İslam'ın temel metinleri üzerindeki değişimleri ifade eder bir biçimde algılanmıştır. Burada özellikle "algı" kelimesinin altını çiziyorum.

Peki bizim sorunumuz nedir? Bu kadar uzun girişten sonra esas probleme gelelim. Son on yılda dini görüntü açısından estirilen son derece olumlu bir havadan bahsediliyor. Birçokları, neredeyse artık dertlerimizin sona erdiğini ve bir Saadet asrına ulaştığımızı düşünmeye başladı. Ama gündelik hayatımızın kalitesine baktığımız zaman, orada yaşananlar bize öyle söylemiyor. Artık gittikçe dip yapmaya başlayan dünyevi yaşam biçimi ve daha da önemlisi İslamın yaşanma biçiminin gündelik hayatta bir ahlak üretememesi ciddi bir handikap olarak yakın gelecekte de toplumun en önemli problemi olacakmış gibi görünüyor.

Şu manzaralara bir bakalım; İnşaat şehveti bir türlü bitmiyor. En tatlı para kazanma mekanizması olarak devreye giren inşaat şehveti, şehirde silüet gibi bir şeyi bırakmadığı gibi, insanın müslümanca varlık algısını da bozuyor. 2010 kültür başkenti seçilen İstanbul, daha birkaç sene önce eylül ayında bir sel felaketi yaşadı. Otoyollarda tırlar yüzdü. Megakent'in ortasındaki insan manzaraları ve onların çığlıkları "dere yataklarına, orman alanlarına ev yapılır mı?" diye duyuluyordu. Yıllardan beri onlara izin veren tüm belediyeler ve tabi bu izinleri aldıkça dere yataklarına ev yapmak için iştahı kabaran vatandaşları nereye koyacağız? O kadar zararın hesabını kim kimden soracak? 17 Ağustos depreminden hiç bahsetmiyorum bile. Müslüman bir ülkede herhalde (ahlakın) iş ahlakının tefessüh ettiğini bundan daha iyi gösteren bir örnek olamaz. Peki aradan geçen 11 yıla rağmen ne değişti dersiniz? Görebildiğim kadarıyla şimdi deprem sigortası ödüyoruz. Maalesef bu konudaki müslüman deneyimleri sınıfta kalmış durumda.

Özellikle yaz aylarında pazar günü yatsı vaktinde Yenikapı'daki sahil şeridine bir gidin. Çimler üzerindeki çöpler, kağıtlar, ortada birikmiş pislikleri görünce, burası bir müslüman ülke mi? diye bir an için yeniden düşünmek zorunda kalırsınız. Böyle bir sonucun kendisinden ortaya çıktığı bilince nasıl bir "İslam" etiketi vuracaksınız?Lokantacılar kaldırımlara masa atarken, belediyeler görmüyor olsalar da (görmezlikten gelse de), Allah'ın onları gördüğünü hiç düşünmezler mi? Bunu hep merak ediyorum. Bir de küçüklükten itibaren Allah'ın görmediği yer olmadığına dair hikayeler anlatırız. Bu hikayelerin pratik faydasını da ayrıca merak etmişimdir.

Tüm bu örnekleri çoğaltabiliriz ve çoğaltırken de hiç sorun yaşamayız; Randevu saatlerinin çerez olması, kamu görevlerinin savsaklanması, adaletsizlik, adam kayırma, bıçak parası vb. ardına ekleyin ekleyebildiğiniz kadar. Hasılı Müslüman dünyanın önce ahlak üreten bir imana sahip olma ve buna göre bir ahlaklı yaşam inşa etmeye; dolayısıyla kendisini reforme etmeye ihtiyacı vardır. Kendi kendinize sorun; Eğer gayr-ı Müslim olsaydınız, Müslümanlara bakarak dininizi değiştirir miydiniz? Eğer bize, "müslümanların madem dinleri bu kadar mükemmel de, işleri niye bozuk?" diye sorarlarsa, o zaman bunun cevabı ne olacak?