Dolar (USD)
34.50
Euro (EUR)
36.44
Gram Altın
2958.81
BIST 100
9292.67
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
27 Ekim 2024

Musikimizin Hafızası'ndan Hüzünlü Veda

Türk müziğine ve kültürüne büyük hizmetlerde bulunan sanatkâr Fırat Kızıltuğ, ebedî âleme göç etti. Kızıltuğ dün dualar eşliğinde uğurlandı.

Türk müziğinin kıymetli sanatkârı ve musikimizin hafızası olarak kabul edilen Fırat Kızıltuğ, cuma gecesi Antalya’da vefat etti. Bestekâr, şair, udî, viyolonsel sanatçısı ve müzik tarihçisi olarak gönüllerde taht kuran sanatkârımız, dün ikindi vakti Üsküdar Şakirin Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Başıbüyük Mezarlığı’nda torununun yanında toprağa verildi. Fırat Kızıltuğ bir süredir Antalya’da hastanede tedavi görüyordu. Korolardaki olağanüstü sazendeliği, duygulu besteleri, içli şiirleri, tatlı sohbetleri, faydalı seminerleri ve aydınlatıcı yazılarıyla çok sevilen, irfanımıza ve medeniyetimize büyük katkıları olan Fırat Kızıltuğ, başta üstad Necip Fazıl olmak üzere birçok şairimizin eserlerini bestelemişti.

O mükemmel bir müzik adamı ve iyi bir şair olmanın yanı sıra kültür meselelerini kendisine dert edinmiş bir dava ve ideal insanıydı. Kalemi ve kelamı sağlam bir münevverdi aynı zamanda. Şarkı ve türkülerimizin doğuş hikâyelerini, müzik adamlarımızın hatıralarını onun yazılarından zevkle okuduk. Bandodan Klasik Müziğe kitabında, çocukluğunu ve aile muhitini anlatmıştı. Millî sanatın teşekkülü için hayatı boyunca verdiği mücadeleyi, akıcı bir dil ile anlatmıştı.

VATAN SEVDASIYLA DOLUYDU

Edebiyat tarihçileri ve araştırmacıları bile ‘şikeste’leri unutmuşken bize bu orijinal şiir tarzını hatırlatan ve bu yolda güzel deyişleri edebiyatımıza armağan eden Fırat Kızıltuğ’dur. “Çanakkale Şikesteleri”nde şöyle der: “Başımı dayadım siper taşına,/Düşmanı cepheden aldım karşıma,/Allah Allah deyip bastım kurşuna;/Vatan sevdasına çektim tetiği,/Anafartalar’a yazdım kütüğü.”

Kızıltuğ’un bereketli bir dünyası vardı. Büyükler için eserler bestelediği gibi çocuklara da müzik yaptı. Ferdî hislerden vatan şiirlerine her vadide örnek kabul edilebilecek büyük eserlere imza attı. Şiirler kitabındaki “Vatan-Ben” şiirindeki duygulara, bugün millet olarak ne kadar çok ihtiyacımız var: “Altında şehidim, üstünde kanım,/Yürekden toprağa bağlı insanım,/İradem, düşüncem, nağmem, destanım;/Vatan benim, ben vatanım vatanım!../Gündoğuda, günbatıda esen yel,/Kuzeylere, güneylere taşan sel,/Gelmiş, geçmiş, konup, göçmüş her güzel;/Vatan benim, ben vatanım vatanım!..”

ŞEHİTLER BAĞINA SÜZÜLEN YİĞİT

“Şehitler Bağına Süzülen Yiğit”te de şöyle sesleniyordu: “Şehitler Bağı’na süzülen yiğit,/Gözünü arala, uyuyor musun?/Hasretle, hürmetle, yanına geldim;/Gözünü arala, uyuyor musun?/Gönlümden geçeni, duyuyor musun?..” Şairimiz bizi arada bir maziye götürüyor ve destanlaşan kahramanlarımızla buluşturuyordu. “Bize Hayreddinli Derler” şiirinde Akdeniz’i bir “Türk ve Osmanlı Gölü” hâline getiren büyük denizcimizi anlattı: “Yüreğimiz dolu îman/ Düşmana vermeyiz aman,/Can baş üzre, emr ü ferman;/‘Bize Hayreddinli derler.’/Yavuklumuz, âşığımız,/Emr ü haktan keşiğimiz,/Denizledür beşiğimiz;/‘Bize Hayreddinli derler.’/Kıyı, bahirde dururuz,/Kal’a, hisarlar vururuz,/Şan ü şevkimiz koruruz;/‘Bize Hayreddinli derler.’/Tilemsen’den deniz uzak,/Düşman kurar binbir tuzak,/Vatan, Devlet için gezek;/‘Bize Hayreddinli derler.’/Venedikli, İspanya’lı,/Mora, İtalyan, Yanlalı,/Yunan kaçar yalı yalı;/‘Bize Hayreddinli derler.”

ÇAVUŞOĞLU’NA AĞIT

Fırat Kızıltuğ iyi bir sanatkâr olduğu kadar vefa duygusu yüksek bir karakter abidesiydi. Mehmed Çavuşoğlu’nun 1987’de genç yaşta vefatı, onu derinden sarsmıştı. Hocama yaktığı ağıt şöyle başlar: “Toprak tez çağırdı erken yaşında,/Dost yürekler yanar, ağlar peşinde,/Hangi mısrâ durur mezar taşında?/Ömür destanını yazan Mehmed’im,/Yârelerin sızlar, uzan Mehmed’im.” Yürek yakıcı mısralar şöyle son bulur: “Kızıltuğ unutmuş, kapıp koyvermiş,/Pîrler bahçesinde, tâze boy vermiş,/Sami’yi teselli diye soy vermiş./Fâni bestesini sezen Mehmed’im,/Kırklar Otağı’nda gezen Mehmed’im.”

MENDERES’E MERSİYE

Bir ülkenin sevgili başvekili idam edilir de soylu bir şair buna bigâne kalabilir mi? Fırat Bey de bu acıyı diğerkâm yüreğinde hissetmiş, “Sarı Zeybek” şiirinde Adnan Menderes’i rahmetle, hicranla, hüzün ve sevgiyle anmıştı: “Aydın Dağları’nda hazan sarısı,/İçinde dolanır, bozkurt irisi,/Peşinde sürünür, çakal kurusu;/Sarı Zeybek, etrafına bak hele,/Son sefer kâğıdı gelmiş, acele!../Yassıl Yassıada, eriyip yassıl, /Kol, beden budayıp, kökünden asıl,/En koyu denize bat, usul usul;/Sarı Zeybek, güneş kara, gün kara,/Vuslat kalmış, hangi sonsuz bahara?/Aydın Dağları’nda çınar eğrildi,/Köküne baltalar değdi, devrildi,/Secdeye kapandı, yere serildi;/Sarı Zeybek, ak gömleği düğmele,/Üç kulhüvallahü, dahi besmele.”

SANATA ADANMIŞ ÖMÜR

Fırat Hocamız 13 Ocak 1935 tarihinde Bayburt’ta doğdu. 1957 yılında Trabzon Öğretmen Okulu’nu bitirdikten sonra yurdun çeşitli yerlerinde ilkokul ve müzik öğretmenliği ile fotoğrafçılık yaptı. Müzik bilgilerini, İstanbul Belediye Konservatuvarı ve İleri Türk Müziği Konservatuvarı’nda ilerletti. Viyolonsel, solfej ve usul dersleri aldı. 1956-1966 yılları arasında İleri Türk Müziği Konservatuvarı Derneği’nde viyolonsel çaldı, ders verdi ve genel sekreterlik yaptı. 1963-1976 arasında Münir Nurettin Selçuk yönetimindeki İstanbul Belediye Konservatuvarı İcra Heyeti’nde yer aldı. İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nda 1976-2000 arasında viyolonsel çaldı. 2000 yılında emekliye ayrıldı. Şiir ve yazıları 1983 yılından itibaren muhtelif gazete ve dergilerde yayımlandı. Makedonya’nın Ohri şehrinde musiki dersleri verdi. Türk müziğine katkıları dolayısıyla ESKADER’den 2011 Yılı Müzik ödülünü almıştı. 100’den fazla bestesi bulunan sanatkârımıza son mükâfatı, kısa bir süre önce Türk Edebiyatı Vakfı yöneticileri kendisine takdim etmişti. Başlıca eserleri şunlardır: Oğuz Destanı, Mavi Karanlık, Bandodan Klâsik Müziğe, Satrançname, Müzik Sohbetleri, Şikesteler, Dilbeste, Dildeste, Şiirler, Açıklamalı Şarkılarımız, Kop Dağından Birinci Orduya, Tilmaç, Müzik Sohbetleri, Hikâyeler, Yaveler, ve Çal Söyle Şarkımı, Necdet Yaşar’la 60 Yıl.

MUSİKİ İKİNCİ DİLİMİZ

Türk müziğinin ikinci dilimiz olduğunu bize hatırlatan Fırat Kızıltuğ’dur. Ona göre, “Musiki eğitim meselesidir. Musikinin zayıflaması Türkçenin de zayıflamasıdır. Türk musikisi Türkçenin ikizidir. Dokunma duygusu, görme duygusu, işitme duygusu bu kadar organı aktif olarak çalıştıran bir sanat var mıdır? Musiki zamana mukayyettir. Hiçbir disiplin musiki ritmini yakalayamaz.”

Fırat Hocanın tadına doyulmaz sohbetlerinde müzik ve edebiyat dünyamızın dev isimleri, âdeta resmigeçit hâlindedir. Birçoğuyla yaşadığı unutulmaz hatıraları vardır, bunları tatlı üslubuyla, mükemmel şekilde anlatır. Münir Nurettin Selçuk, Necdet Yaşar, Alaeddin Yavaşça, Ahmet Kabaklı, Kemal Eraslan, Cemil Meriç, Yücel Hacaloğlu, Sadettin Kaplan ve daha birçok şahsiyeti anar, onlarla ilgili hatıralarını nakleder. Onu dinlerken sanat galerisinde gezer gibiyiz: Kaya Bilgegil, Hakkı Derman, Yorgo Bacanos, İhsan Özgen, Niyazi Sayın, Cüneyt Kosal, Osman Nuri Özpekel, Cengiz Dağcı, Mustafa Nafiz Irmak, Hüseyin Sadetin Arel, Rauf Yekta, Suphi Ezgi, Abdülkadir Meragi, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan, Ahmet Kabaklı, Mustafa Necati Sepetçioğlu ve Bekir Sıtkı Sezgin hayalen de olsa gözümüzün önünden geçer, gönlümüze yerleşirler.

VİYOLONSELİN İHTİDASI

İzmir’de bir konser için bulunduğu sırada yaşadığı şu hatıra düşündürücüdür: Ali Rıza Avni’nin ricası ile Yesari Asım Arsoy’a yapılacak bir radyo bandı için viyolonsel provası yapılacaktır. Yesari Asım, viyolonsele ‘Batı çalgı aleti’ diye sıcak bakmaz. Prova başlayıp, birinci eser bitince gelir ve Kızıltuğ’a, “Viyolonselci Bey, ben hayretler içinde kaldım. Ne kadar güzel refakat ettiniz. Ben şimdiye kadar birçok viyolonselci gördüm ama şimdi anlıyorum. Bizim hüseyni perdelerini, evç perdelerini, dik mamur, nim hicaz’ı onlar bilmiyorlar. Bilmeyince de hissedemiyorlar, basamıyorlar.” der. Kızıltuğ’un buna cevabı, “Hocam bu saz çoktan ihtida etti, Müslüman oldu.” şeklinde olur. Bu açıklama Yesari Asım’ın çok hoşuna gider.

DEMİRPERDE’Yİ YIRTTI

Çocuklarımıza ecdadımızı tanıtmamız, tarihimizi sevdirmemiz gerektiğini belirten Fırat Hoca, “Destanlar zamanında atalarımız kopuz çalmış, Manas Destanı’nı, Su Destanı’nı, Göktürk Destanı’nı okumuşlar. Destan söylemişler. Müziğimizi bilmeliyiz. Eskiden ailelerin ortak şarkıları vardı, birlikte söylerlerdi. Bugün yazık ki yok. Öz müziğimizle yeniden buluşmalıyız.” diyordu. Kardeş Azerbaycan sevdalısı olan ve oraya sık sık giden Kızıltuğ, merhum şair Bahtiyar Vahapzade’nin de yakın dostuydu. Komünizm rejimi sırasında da bu ziyaretlerini aksatmayan Fırat Hoca için Vahapzade, “Bizim demir perdeyi yırtan Fırat Bey’dir.” diyerek anlamlı bir nükte yapmıştı.

İKİ FIRAT İKİ KIZILTUĞ

Fırat Kızıltuğ sanat dünyamızda tevazuu ile zirveye çıkmış bir erdem, fazilet ve gönül insanıydı. Bu bakımdan camiamızda çok sevilir, hürmet görürdü. Müzik Sohbetleri kitabında müzik dünyamıza kazandırdığı talebeleriyle yaptığı röportajlar var. Kabiliyetleriyle temayüz eden öğrencileriyle konuşmuş, bunları kitaplaştırmıştı. Böyle hamiyet sahibi hocalar nadirdir. Belki de bu kitap, kültür sanat dünyamızda kendi alanında bir ilktir. Menekşe Özkaya’nın hocamızla yaptığı nehir söyleşilerden oluşan İki Fırat İki Kızıltuğ armağan kitabı ise ahde vefanın güzel bir numunesidir. O, yüksek ideallere sahip, kalender ve mütevazı, mümtaz bir sanatkârımızdı. Ses mimarlarımızı en iyi bilen ve anlatan ilim ve irfan adamıydı. Yıllardan beri birçok mahfilde müzisyenlerimizi, edebiyatçılarımızı, mütefekkirlerimizi ondan dinledik, birikiminden istifade ettik. Uduyla müzikseverlerin gönlünü şad ederken hatıralarıyla da kültür dünyamızın bilinmeyenlerini anlatıyordu. Ses, saz ve sözün ihtişamı, bütün zarafetiyle sohbetlerinde hissediliyordu.

Çok sık görüşürdük ama aramıza salgın dönemi girmişti. Bir bayram günü telefonla aradığımda bana Şair Zihnî’yi anlattı ve bu büyük sanatkârın tam olarak anlaşılamadığını söyledi. Zihnî hakkında yazılar yazmıştı. İlk olarak bu konuda İbnülemin Mahmud Kemal ve Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun araştıralar yaptığını söyledi. Hoş Sada’da kıymetli bilgiler olduğunu belirtti. Şairimize dair bir tez hazırlandığını müjdeledi. Örnek bir münevver olan Fırat Hoca, bütün değerlerimize sahip çıkan hakikatli bir ilim, fikir ve sanat adamıydı.

MÜZİĞİMİZİN İSTİKLAL HARBİ

Fırat Hoca Batılılaşma rüzgârının sert estiği yıllarda insanımızın özünden koparılmaya çalışıldığını söylüyor ve şöyle diyordu: “Memleketimizde insafsız ve gaddarlığa varan bir tutumla Batı müziği propagandası vardı. Üstelik bu anlayış, 250 yıl ülke eğitimini esir almasına rağmen, onu da öğretememiş, müzik şevkini aşağı seviyelere düşürmüştür.” Peki, müziğimizin bağımsızlık harbi nasıl kazanılmıştı? Bu zafer, yukarıda isimleri anılan sanat mücahitleriyle mümkün olmuştu. Bunu sanatkârımız şu tespitle açıklıyordu: “Necdet Yaşar ve etrafındaki bir avuç serdengeçti, bir çeşit İstiklâl Mücadelesi vererek, kültür tarihimizi canlı tutmuştur. Karahisarî’nin hat sanatının, Sinan’ın mimarî dehasının, Levnî’nin muhteşem minyatür sanatının, Bâkî, Fuzûlî veya Dertli’nin, Karacaoğlan’ın, Yûnus’un edebiyatının ses dünyasında aksinin olması gerekirdi. Batı müziğini kem küm edenlerin harcı değildi bu sanatların musikisini yapmak.” Bir sohbette “Artık ailelerimizin ortak şarkıları, türküleri yok.” demişti. Çocukların yetişmesinde müziğin önemine temas etmişti. Hatta bu konuda çok değerli bir eseri neşre hazırladığını İsmail Derici’den öğrendim. Ancak ömrü vefa etmedi. İnanıyorum ki Fatma Ersem Yargıcı ve yol arkadaşları, Hocanın yarım kalan kitaplarını da günışığına çıkaracak.

HAZİNE MEKTUPLAR

Geçmişte edebiyatçılar ve sanatkârlar arasında mektuplaşma mühimdi. Şimdiki gibi iletişimin yaygın olmadığı zamanlarda insanlar, mektuplar sayesinde irtibat kuruyordu. Sonra ev telefonları devreye girdi. Şimdi ikisinin de artık esamisi okunmuyor. İnternet iletişimi yaygınlaştı. Fırat ağabey, e-postayı ve diğer teknik araçları en iyi kullanan büyüklerimizdendi. Onunla bilgisayar üzerinde yaptığımız yazışmalardan küçük bir kitap çıkar. Orada hasbi olarak duygu ve düşüncelerini dile getiriyor, gündemdeki konularla alakalı kanaatlerini belirtiyordu. İnşallah bütün eserlerini neşreden Akıl Fikir Yayınları, Fırat Kızıltuğ’un Bütün Mektupları’nı da kültür sanat dünyamıza kazandırır. Son telefon görüşmelerimizden birinde “Sanatalemi.com.tr” sitesinin yeniden hayata geçirilmesi gerektiğini söylemişti. Bu isteğini ESKADER yöneticilerine iletince Hocanın arzusu yerine getirilmişti. Şükür sitemiz, Ayşenur Aydemir’in yönetiminde kültür sanat dünyasının nabzını yeniden tutmaya başladı.

Yaşarken kıymeti bilindi Fırat Hoca’nın. Bayburt Üniversitesi ona “Dede Korkut Ödülü”nü verdi. Türk Edebiyatı Vakfı, ESKADER, Kubbealtı ve TYB başta olmak üzere birçok müessese ona değer verdi, çalışmalarına mekânını açtı. Akıl Fikir Yayınları, bütün eserlerini neşretti. O, şu fani dünyada, gök kubbe altında hoş sada bırakarak ebedî âleme yürüdü. Sohbetlerini özledikçe eserlerini okuyup teselli bulacağız ve kendisine dua edeceğiz. Ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet, menzili mübarek, makamı yüksek olsun. Ailesinin, dostlarının, müzik camiasının, sevenlerinin başı sağ olsun.