Dolar (USD)
34.60
Euro (EUR)
36.31
Gram Altın
2928.14
BIST 100
9659.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Temmuz 2023

​Musiki Dünyamızdan Unutulmayan Sesler

Medeniyetimizin öne çıkan unsurlarından birisi de şüphesiz musikidir. Mimarimiz ve şiirimiz kadar değerli olan musikimizin seslerini unutamayız.

Galiba ilk musiki dünyamızı, çocukken dinlediğimiz ninniler, minarelerden duyduğumuz ezanlar ve camilerde okunan ilahiler teşkil etti. Sonra da yaş ilerledikçe bunlara şarkılar, türküler ve farklı müzikler de katıldı. Ses hassasiyetimizi, ahenk sevgimizi ve ritimlere olan düşkünlüğümüzü bilen Ahmet Hamdi Tanpınar, bunun için “Bizim romanlarımız, şarkılarımızdır.” demiştir. Fethi Gemuhluoğlu gibi mütefekkirlerimiz de türkülerimizin bizi ifade ettiğini söylerdi. Türk dünyasında, İslam coğrafyasında, daha da genişletecek olursak Asya ve Afrika’da anlatılan bütün hüzünlü hikâyelerin ya türküsü, ya şarkısı veya ilahisi vardır. Netice itibariyle biz, aşinası olduğumuz musikiden asla vazgeçmeyen bir milletiz vesselam.

Musikimizin üstatlarından Münir Nureddin Selçuk’u görmek nasip olmadı ama vefat haberini duyunca Teşvikiye Camii’ne koşup cenaze namazına katılmıştım. Yesari Asım Ersoy’un ise konserini dinledim. Musiki dünyamızdan Nevzat Atlığ, Selahattin İçli, Rüştü Eriç, Cahit Öney, Yusuf Ömürlü, Necdet Yaşar, Niyazi Sayın, Yıldırım Gürses, Cahit Atasoy, Fırat Kızıltuğ, Ahmet Özhan, Neşet Ertaş ve başka sanatkârlarımızı tanımak, eserlerini dinlemek ve sohbetlerinde bulunmak, hatta bazılarıyla mülakat yapmak nasip oldu. Vefat edenlere rahmet, yaşayan üstatlarımıza sağlıklı, bereketli ömürler diliyorum. Onlar bizim hem sesimiz, hem nefesimizdir.

Musikimizin ustalarını tanıtan, hayatlarını anlatan biyografi kitapları çok kıymetlidir. Bu eserlerden yeni neşredilenlerden birkaçı elime ulaştı. Onlardan size bahsedeceğim. Musiki elbette önce icradır ama daha sonra anlatmadır, yazmadır, hatıraları gelecek nesillere bırakmadır. Fırat Kızıltuğ gibi kalem erbabı musikişinaslarımızın artması, en büyük duam ve temennim. Şimdi kitaplara geçelim:

TANBURÎ CEMİL BEY

Bekir Şahin Baloğlu’nun hazırladığı Tanburî Cemil Bey “Efsane ve Realite Arasında Bir Portre” üst başlığıyla okuyucuya sunuluyor. Namık Sinan Turan, sunuş yazısında “Müzikte Değişimin Öznesi” olarak tarif ettiği dünya çapındaki muhteşem sanatkârımız Tanburî Cemil Bey’in bize büyük bir sanat mirası bıraktığını söylüyor ve eserin önemini şu satırlarla vurguluyor: “Dr. Bekir Şahin Baloğlu, yetkin bir müzisyen olarak Cemil Bey’i yalnızca taksimleri ya da saz eserlerinin müzikal analizi üzerinden anlamakla kalmamış sosyal bilimlerin çetrefilli koridorlarında, zorlu teorik çerçevelerin içinde bir mesele ışığında aktarabilme gibi zor bir işe talip olmuştur. Ortaya koyduğu eser takdiri hak etmektedir. Müziği hem teorik olarak iyi bilen ve bunu icrasıyla sergileyebilen müzisyen yönü güçlü bir akademisyenin kaleminden büyük bir müzisyeni okumak bizlere bambaşka pencereler açabiliyor. Bu sayede okuyucu Harputlu dilencinin peşinden giden Sulukule’de Arap Mehmet’ten zurna öğrenmeye çalışan Cemil’in müziğinde şehrin bu kültürel çeşitliliğinin nasıl yansıdığını anlayabilir.”

Tanburî Cemil’in tanbur ve kemençede zirveye çıktığının yanı sıra birçok saz ile meşgul olduğunu bize hatırlatan Baloğlu, sanatkârımızın çello, lavta, bağlama, ud, zurna, rebab, yaylı tanbur gibi enstrümanları da ustalıkla çaldığını ifade ediyor. “Türk musikisi, tanbur musikisidir.” diyen Rauf Yekta Bey’in bu tarihî sözünü hatırlıyoruz. Şu tanıtım satırları bence önemli: “Tanburî Cemil Bey, Türk müziğinin Osmanlı’dan Cumhuriyet’e aktarımında, yaptığı ses kayıtlarıyla en büyük aracılardan biridir. O, yaşadığı dönemin bir müzisyeni olmasının ötesinde, değişimi idrak edip bu değişime besteleri, yazıları ve en önemlisi bıraktığı ses kayıtlarıyla bizatihi katkıları olmuş bir portredir. Eski ve yeninin tam merkezinde bulunan Tanburî Cemil Bey, hem ‘eski’nin hem ‘yeni’nin göstergelerine sahiptir.” (Dergâh Yayınları)

İSTANBUL’UN ENGİN SESİ

Vefatının üzerinden 40 yıl geçen Münir Nureddin Selçuk hakkındaki eserin adı İstanbul’un Engin Sesi. İncila Bertuğ ve Hüseyin Kıyak’ın hazırladığı eserin ön sözünde, kitabın yazılış hikâyesi anlatılıyor. Peyami Safa’nın Selçuk hakkında 1951’de yazdığı şu satırlar, hakkı teslimdir. Romancımız şöyle diyor: “Osmanlı musikinin tükenme devrinde, insan sesi, muhtaç olduğu disiplini, Münir Nureddin’in kibar ve mümtaz şahsiyetinde bulmuştur… Münir Nureddin olmasaydı, bu musiki belki çoktan bir tarih sesi hâlini alacaktı. Ona bir müddet daha canlı ve cazip aktüalitesini vermekte en büyük şeref payı herhâlde Münir Nureddin Bey’indir.”

Bertuğ ve Kıyak, “Münir Nureddin Selçuk’un beste, ağır semai, şarkı, tango, türkü gibi çok değişik formlarda eser okuduğunu” belirttikten sonra sanatkârın gazel söyleyişinde çok farklı bir üslup oluşturduğunu hatırlatıyor ve ekliyorlar: “Ustalarından meşk ettiği incelmiş üslubu aynı incelikle ama yeni bir söyleyişle nakletti.”

Münir Nureddin Selçuk bana hep İstanbul’u ve Yahya Kemal’i hatırlatır. Şairimizin o ölümsüz şiirlerini ne güzel terennüm etmiştir. Hele “İstanbul” şarkını okurken kendisi de coşmuş, dinleyicilerini de çok farklı âlemlerde ve geniş semalarda yolculuğa çıkarmıştır.

Eserde çok kıymetli sanatkârların, yazarların ve araştırmacıların makalelerini görüyoruz. İlki M. Uğur Derman’ın. Biraz da hatıralarla örülü olan bu satırları merakla okuyoruz. Derman, yazısının sonunu Yahya Kemal’in Münir Nureddin hakkındaki sitayişkâr sözleriyle taçlandırıyor: “Münir Nureddin’in en üstün meziyeti, son iki yüz yıl içinde Itrî’den Zekâi Dede’ye kadar millî mûsıkînin kâr, beste, semâî, nakış, durak ve sâir şekillerinde en hâlis eserlerini mükemmel bir ifadeyle teganni etmeyi bilmek olmuştur. Bu meziyet, Tanbûrî Cemil’in dehâsını hatırlatır. Onun sazla ifade ettiğini Münir Nureddin sesiyle ifade etmiştir. Bu sanatın sırı, eski bestelere derin bir vukuf ve şaşmaz bir bilgiyle nüfuz etmekteyse de, ondan fazla olarak millî mûsıkî dehâmızın yeniden ne tarzda tecelli edeceğini duymak ve tam bir ifadeyle çalmak, yahud okumaktır. Bu devirde yaşayan ihtiyar, orta yaşlı, genç vatandaşlar eski mûsıkîmizin bestelerini Münir Nuredddin’den dinledikleri için talihlidirler.”

Selçuk ailesinden bazı fertlerinin yanı sıra üstadı yakından tanımış, onunla çalışmış birçok musikişinasın hatıraları da dikkatle okunuyor. Cumhuriyet devrinin en büyük ses sanatkârı olan Münir Nureddin Selçuk’u ve çevresini daha yakından tanımak, sanatını tam olarak idrak edebilmek için bu eser okunmalı. (Kubbealtı Neşriyâtı)

KARANLIKTA BİR SADA…

Müzik dünyamızın aydınlık bir yüzü ve sesini tanıyoruz bu eserle. Mehmet Güntekin’in hazırladığı kitapta hafız, mevlidhan ve büyük ses sanatkârı Kâni Karaca’nın renkli, engin ve şaşırtıcı hayatını öğreniyoruz. Takdim yazısı, eseri neşreden Fatih Belediyesi’nin Başkanı M. Ergün Turan’dan. Güntekin eseri, 2002 yılında merhum sanatkârımızla yaptığı bir dizi sohbetten yola çıkarak hazırlamış. İyi ki bu nadide eseri kültürümüze kazandırmış. Yüzyılda bir gelebilen, Allah vergisi muazzam bir sese sahip olan Kâni Karaca’yı tanımak, dinlemek nasip oldu. Hatta bir Boğaziçi seyahatimizde yan yana oturduk. Yol boyunca anlattıklarıyla hazirunu neşelendirdi. Mehmet Güntekin, Kâni Karaca’nın musiki tarihimizde “zamanı aşabilen ender musiki adamlarından” biri olduğunu zikrettikten sonra şöyle devam ediyor: “Kâni Karaca’nın önemi, öncelik itibariyle sesinin güzelliğinde değil. Bizim musikimizde ses güzelliği, üslûp sağlamlığının ve tavır güzelliğinin ardından gelir. Bizde öncelikli olan üslûp ve tavırdır. Sesin güzelliği, üşüp ve tavır güzelse bir anlam kazanır. Üslûp ve tavır güzel değilse, sesin güzelliği hiçbir anlam ifade etmez.”

Muhtasar biyografinin hemen ardından Mehmet Bey’in sanatkârımızla yaptığı sohbetleri okuyoruz. Bir solukta bitirdim. İnanın bazı yerlerde gözlerimin yaşarmasına engel olamadım, bazı sayfalarda da tebessüm çiçekleri açıyordu. Merak edip bu eseri hemen alıp okumanızı ve büyük bir dehanın nasıl ve hangi şartlarda yetiştiğini görmenizi isterim. Kâni Karaca gibi dâhilerde kıskançlığın emaresini göremezsiniz. Yetişmesinde kimin emeği varsa hepsini zikrediyor. Önce Adana’daki aile çevresini yâd ediyor. Sonra İstanbul’a geldikten sonraki sanat çevresini dile getiriyor. Hem elinden tutan, kendisine destek olan sanatkârları rahmetle ve hürmetle anıyor hem de bir vefa nişanesi olarak birlikte çalıştığı mesai arkadaşlarını tek tek ismen sayıyor. Bu özgüvene sahip olan sanatkârlara ne mutlu! Fotoğraflar orijinal ve çok güzel. Mehmet Güntekin’in zengin müzik arşivini biliyorum. Ama bir özelliği de bunları paylaşmaktan çekinmemesi. Sanat eserini, belgeleri saklayan, gizleyen kültür tarihçilerinden, arşivcilerden değil. “Eserlerinin Notaları” ve “Hakkında Yazılanlardan Örnekler” iki ayrı bölüm. Bazı bilgiler, belgeler, kupürler, fotoğraflar ve afişlerle eser bir bütünlük kazanıyor. Fatih’imizi aydınlatan “Karanlığın Sadası” sergisinde yer alan objelerden bazıları da kitabın sonunda yer buluyor. Velhasıl dört dörtlük bir kitap. Kâni Karaca’nın hatırasını yaşatan Mehmet Güntekin’e teşekkürler, kalemine sağlık. Bir teşekkür de bu güzel eseri titizlikle yayımlayan ve sergisini açan Fatih Belediyesi’nin sanatsever Başkanı M. Ergün Turan’a. Ömrüne bereket!

BİR MÛSİKÎ ALPERENİ

Türk müziğine büyük hizmetlerde bulunan bir başka kahraman da bestekâr, koro şefi ve tasavvuf müziğini ihya eden Yusuf Ömürlü’dür. Merhum Yusuf Hoca’yı Kubbealtı’nda çalışırken tanıdım. Dünyanın en iyi, en mütevazı ve hayırlı insanlarından birisiydi. Ergun Balcı onun için Cibali’den Kubbealtı’na Yusuf Ömürlü isimli bir eser yazmıştı. Şimdi de Bir Mûsikî Alpereni Yusuf Ömürlü kitabını okudum. Hocanın torunu İbrahim Melik Uyar’ın eseri. Sanatkârın hayatı, eserleri ve tasavvuf mûsikîsine katkıları etraflı biçimde kitapta yer alıyor. Yusuf Hocanın azmini, iradesini, gayretini sayfa sayfa görebiliyoruz. Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’ndaki musiki hizmetlerini dile getiren sayfaları okudukça mütefekkir Sâmiha Ayverdi’nin bu manevi evladına olan hürmetimiz ziyadeleşiyor. 1959’da Sâmiha Ayverdi ile tanıştıktan sonra nasıl değiştiğini ve kalıcı hizmetlerin başlatıcısı olduğunu görebiliyoruz. Yusuf Ömürlü, musikimize bir nesil değil, nesiller yetiştiren bir ulu hocaydı. Tasavvuf musikisi korosunu ilk hayata geçiren bir öncüydü. Hazırladığı İlâhiyât-ı Ken’an, Yahya Kemal’in Bestelenmiş Şiirleri, Ali Rıza Şengel Koleksiyonu ve diğer müzik neşriyatıyla büyük bir boşluğu doldurmuş bir abide şahsiyetten bahsediyorum. Birinci kısımda Yusuf Hoca’nın fotoğraflar eşliğindeki güzel, anlamlı ve bereketli hayatını okuyoruz. İkinci bölümde hocamız hakkında yapılan mülâkatlar var. Hem de bakın kimlerle: Ahmed Şahin, Ahmet Özhan, Alâeddin Yavaşça, Aydın Yüksel, Cahit Atasoy, Cemalnur Sargut, Güner Topuz, Haydar Sanal, Hüseyin Özkılıç, İdris Alhanlıoğlu, Lâle Akay Umul, Muhittin Serin, Mustafa Doğan Dikmen, Mustafa Tahralı, Selâhattin İçli ve başkalarıyla yapılmış röportajlar… Hepsi de Yusuf Ömürlü hakkında hüsn-ü şehadette bulunuyorlar. Ben Yusuf Hocayı çok seviyordum. Ama bu eseri okuduktan sonra hürmetim de, muhabbetim de arttı. Allah gani gani rahmet eyleye. (Nefes Yayınları)

BASINDA NEVZAT ATLIĞ

Nevzat Atlığ Türk müziğinin tanınan, sevilen ve sayılan bir simasıdır. 1940’dan Günümüze Basında Nevzat Atlığ albümü, doğrusu onun hizmetlerini en iyi şekilde aksettiriyor. Hikmet Özkahraman’ın yayıma hazırladığı kitabın takdim yazısı Kültür ve Turizm Bakanı’mız Mehmet Nuri Ersoy’a ait. Ersoy şöyle diyor: “Prof. Dr. Atlığ’ın hayatı, çok önemli bir kültürel mirasımız olan musikinin zaman içindeki yolculuğunu âdeta gözler önüne sermektedir. Millî kimliğimizi yansıtan ve ortak lisanımız olan müziğimizin en büyük icracılarından biri olarak geleneğin kılavuzluğunu reddetmeyen, ancak modern olanı hedef alırken de gelenekten kopuşu reddeden tutumuyla musikimiz için olağanüstü hizmetlerde bulunmuş, hayatını bu göreve vakfetmiştir.”

Gerek TRT Müdürlüğü zamanında müziğimize sahip çıkmasıyla, gerekse AKM’deki o meşhur pazar konserleriyle sanatseverlerin gönlünde taht kuran Nevzat Atlığ hakkında basında çıkan yazıları toplu olarak görünce, doğrusu verilen büyük emeklerin, akıtılan alın terlerinin boşa gitmediğine seviniyorsunuz. Peki kimler yazı yazmış Nevzat Atlığ hakkında? Bütün isimleri sıralamam elbette çok zor ama başlıcalarını anayım ki rahmetle anılmalarına vesile olsun. İşte Nevzat Hocanın takdirkârı olan büyüklerimizden bazıları: Yılmaz Öztuna, Tahir Kutsi Makal, Faruk Kadri Timurtaş, Nihad Sâmi Banarlı, Ahmet Kabaklı, Ergun Göze, Tarık Buğra, Tekin Erer, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Ayhan Songar, Feyzi Hıalıcı, Avni Anıl, Mehmet Barlas, Nezihe Araz, Kâmi Suveren, Talat Halman, Ahmet Arvasi, Cinuçen Tanrıkorur, Hasan Pulur, Servet Kabaklı, Aydil Erol, Tabii aralarında benim de bulunduğum yaşayan yazarları saymadım. Müziğimize ömrünü adayan Nevzat Atlığ Hoca’ya selam olsun. (Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bakırköy Mûsikî Konservatuarı Vakfı, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı)