Musiki Dünyamızdan Unutulmayan Sesler
Medeniyetimizin
öne çıkan unsurlarından birisi de şüphesiz musikidir. Mimarimiz ve şiirimiz
kadar değerli olan musikimizin seslerini unutamayız.
Galiba ilk musiki
dünyamızı, çocukken dinlediğimiz ninniler, minarelerden duyduğumuz ezanlar ve
camilerde okunan ilahiler teşkil etti. Sonra da yaş ilerledikçe bunlara
şarkılar, türküler ve farklı müzikler de katıldı. Ses hassasiyetimizi, ahenk
sevgimizi ve ritimlere olan düşkünlüğümüzü bilen Ahmet Hamdi Tanpınar, bunun
için “Bizim romanlarımız, şarkılarımızdır.” demiştir. Fethi Gemuhluoğlu gibi
mütefekkirlerimiz de türkülerimizin bizi ifade ettiğini söylerdi. Türk
dünyasında, İslam coğrafyasında, daha da genişletecek olursak Asya ve Afrika’da
anlatılan bütün hüzünlü hikâyelerin ya türküsü, ya şarkısı veya ilahisi vardır.
Netice itibariyle biz, aşinası olduğumuz musikiden asla vazgeçmeyen bir
milletiz vesselam.
Musikimizin üstatlarından
Münir Nureddin Selçuk’u görmek nasip olmadı ama vefat haberini duyunca
Teşvikiye Camii’ne koşup cenaze namazına katılmıştım. Yesari Asım Ersoy’un ise
konserini dinledim. Musiki dünyamızdan Nevzat Atlığ, Selahattin İçli, Rüştü
Eriç, Cahit Öney, Yusuf Ömürlü, Necdet Yaşar, Niyazi Sayın, Yıldırım Gürses, Cahit
Atasoy, Fırat Kızıltuğ, Ahmet Özhan, Neşet Ertaş ve başka sanatkârlarımızı
tanımak, eserlerini dinlemek ve sohbetlerinde bulunmak, hatta bazılarıyla
mülakat yapmak nasip oldu. Vefat edenlere rahmet, yaşayan üstatlarımıza
sağlıklı, bereketli ömürler diliyorum. Onlar bizim hem sesimiz, hem
nefesimizdir.
Musikimizin ustalarını
tanıtan, hayatlarını anlatan biyografi kitapları çok kıymetlidir. Bu eserlerden
yeni neşredilenlerden birkaçı elime ulaştı. Onlardan size bahsedeceğim. Musiki
elbette önce icradır ama daha sonra anlatmadır, yazmadır, hatıraları gelecek
nesillere bırakmadır. Fırat Kızıltuğ gibi kalem erbabı musikişinaslarımızın
artması, en büyük duam ve temennim. Şimdi kitaplara geçelim:
TANBURÎ CEMİL BEY
Bekir Şahin Baloğlu’nun
hazırladığı Tanburî Cemil Bey “Efsane ve Realite Arasında Bir Portre” üst
başlığıyla okuyucuya sunuluyor. Namık Sinan Turan, sunuş yazısında “Müzikte
Değişimin Öznesi” olarak tarif ettiği dünya çapındaki muhteşem sanatkârımız Tanburî
Cemil Bey’in bize büyük bir sanat mirası bıraktığını söylüyor ve eserin önemini
şu satırlarla vurguluyor: “Dr. Bekir Şahin Baloğlu, yetkin bir müzisyen olarak
Cemil Bey’i yalnızca taksimleri ya da saz eserlerinin müzikal analizi üzerinden
anlamakla kalmamış sosyal bilimlerin çetrefilli koridorlarında, zorlu teorik
çerçevelerin içinde bir mesele ışığında aktarabilme gibi zor bir işe talip
olmuştur. Ortaya koyduğu eser takdiri hak etmektedir. Müziği hem teorik olarak
iyi bilen ve bunu icrasıyla sergileyebilen müzisyen yönü güçlü bir
akademisyenin kaleminden büyük bir müzisyeni okumak bizlere bambaşka pencereler
açabiliyor. Bu sayede okuyucu Harputlu dilencinin peşinden giden Sulukule’de Arap
Mehmet’ten zurna öğrenmeye çalışan Cemil’in müziğinde şehrin bu kültürel
çeşitliliğinin nasıl yansıdığını anlayabilir.”
Tanburî Cemil’in tanbur
ve kemençede zirveye çıktığının yanı sıra birçok saz ile meşgul olduğunu bize
hatırlatan Baloğlu, sanatkârımızın çello, lavta, bağlama, ud, zurna, rebab,
yaylı tanbur gibi enstrümanları da ustalıkla çaldığını ifade ediyor. “Türk
musikisi, tanbur musikisidir.” diyen Rauf Yekta Bey’in bu tarihî sözünü
hatırlıyoruz. Şu tanıtım satırları bence önemli: “Tanburî Cemil Bey, Türk
müziğinin Osmanlı’dan Cumhuriyet’e aktarımında, yaptığı ses kayıtlarıyla en
büyük aracılardan biridir. O, yaşadığı dönemin bir müzisyeni olmasının
ötesinde, değişimi idrak edip bu değişime besteleri, yazıları ve en önemlisi
bıraktığı ses kayıtlarıyla bizatihi katkıları olmuş bir portredir. Eski ve
yeninin tam merkezinde bulunan Tanburî Cemil Bey, hem ‘eski’nin hem ‘yeni’nin
göstergelerine sahiptir.” (Dergâh Yayınları)
İSTANBUL’UN ENGİN SESİ
Vefatının üzerinden 40
yıl geçen Münir Nureddin Selçuk hakkındaki eserin adı İstanbul’un Engin Sesi.
İncila Bertuğ ve Hüseyin Kıyak’ın hazırladığı eserin ön sözünde, kitabın yazılış
hikâyesi anlatılıyor. Peyami Safa’nın Selçuk hakkında 1951’de yazdığı şu
satırlar, hakkı teslimdir. Romancımız şöyle diyor: “Osmanlı musikinin tükenme
devrinde, insan sesi, muhtaç olduğu disiplini, Münir Nureddin’in kibar ve
mümtaz şahsiyetinde bulmuştur… Münir Nureddin olmasaydı, bu musiki belki çoktan
bir tarih sesi hâlini alacaktı. Ona bir müddet daha canlı ve cazip
aktüalitesini vermekte en büyük şeref payı herhâlde Münir Nureddin Bey’indir.”
Bertuğ ve Kıyak, “Münir
Nureddin Selçuk’un beste, ağır semai, şarkı, tango, türkü gibi çok değişik
formlarda eser okuduğunu” belirttikten sonra sanatkârın gazel söyleyişinde çok
farklı bir üslup oluşturduğunu hatırlatıyor ve ekliyorlar: “Ustalarından meşk
ettiği incelmiş üslubu aynı incelikle ama yeni bir söyleyişle nakletti.”
Münir Nureddin Selçuk
bana hep İstanbul’u ve Yahya Kemal’i hatırlatır. Şairimizin o ölümsüz
şiirlerini ne güzel terennüm etmiştir. Hele “İstanbul” şarkını okurken kendisi de
coşmuş, dinleyicilerini de çok farklı âlemlerde ve geniş semalarda yolculuğa
çıkarmıştır.
Eserde çok kıymetli
sanatkârların, yazarların ve araştırmacıların makalelerini görüyoruz. İlki M.
Uğur Derman’ın. Biraz da hatıralarla örülü olan bu satırları merakla okuyoruz. Derman,
yazısının sonunu Yahya Kemal’in Münir Nureddin hakkındaki sitayişkâr sözleriyle
taçlandırıyor: “Münir Nureddin’in en üstün meziyeti, son iki yüz yıl içinde
Itrî’den Zekâi Dede’ye kadar millî mûsıkînin kâr, beste, semâî, nakış, durak ve
sâir şekillerinde en hâlis eserlerini mükemmel bir ifadeyle teganni etmeyi
bilmek olmuştur. Bu meziyet, Tanbûrî Cemil’in dehâsını hatırlatır. Onun sazla
ifade ettiğini Münir Nureddin sesiyle ifade etmiştir. Bu sanatın sırı, eski
bestelere derin bir vukuf ve şaşmaz bir bilgiyle nüfuz etmekteyse de, ondan
fazla olarak millî mûsıkî dehâmızın yeniden ne tarzda tecelli edeceğini duymak
ve tam bir ifadeyle çalmak, yahud okumaktır. Bu devirde yaşayan ihtiyar, orta
yaşlı, genç vatandaşlar eski mûsıkîmizin bestelerini Münir Nuredddin’den
dinledikleri için talihlidirler.”
Selçuk ailesinden bazı fertlerinin
yanı sıra üstadı yakından tanımış, onunla çalışmış birçok musikişinasın
hatıraları da dikkatle okunuyor. Cumhuriyet devrinin en büyük ses sanatkârı
olan Münir Nureddin Selçuk’u ve çevresini daha yakından tanımak, sanatını tam
olarak idrak edebilmek için bu eser okunmalı. (Kubbealtı Neşriyâtı)
KARANLIKTA BİR SADA…
Müzik dünyamızın aydınlık
bir yüzü ve sesini tanıyoruz bu eserle. Mehmet Güntekin’in hazırladığı kitapta hafız,
mevlidhan ve büyük ses sanatkârı Kâni Karaca’nın renkli, engin ve şaşırtıcı hayatını
öğreniyoruz. Takdim yazısı, eseri neşreden Fatih Belediyesi’nin Başkanı M.
Ergün Turan’dan. Güntekin eseri, 2002 yılında merhum sanatkârımızla yaptığı bir
dizi sohbetten yola çıkarak hazırlamış. İyi ki bu nadide eseri kültürümüze
kazandırmış. Yüzyılda bir gelebilen, Allah vergisi muazzam bir sese sahip olan
Kâni Karaca’yı tanımak, dinlemek nasip oldu. Hatta bir Boğaziçi seyahatimizde
yan yana oturduk. Yol boyunca anlattıklarıyla hazirunu neşelendirdi. Mehmet
Güntekin, Kâni Karaca’nın musiki tarihimizde “zamanı aşabilen ender musiki
adamlarından” biri olduğunu zikrettikten sonra şöyle devam ediyor: “Kâni
Karaca’nın önemi, öncelik itibariyle sesinin güzelliğinde değil. Bizim
musikimizde ses güzelliği, üslûp sağlamlığının ve tavır güzelliğinin ardından
gelir. Bizde öncelikli olan üslûp ve tavırdır. Sesin güzelliği, üşüp ve tavır
güzelse bir anlam kazanır. Üslûp ve tavır güzel değilse, sesin güzelliği hiçbir
anlam ifade etmez.”
Muhtasar biyografinin
hemen ardından Mehmet Bey’in sanatkârımızla yaptığı sohbetleri okuyoruz. Bir
solukta bitirdim. İnanın bazı yerlerde gözlerimin yaşarmasına engel olamadım,
bazı sayfalarda da tebessüm çiçekleri açıyordu. Merak edip bu eseri hemen alıp
okumanızı ve büyük bir dehanın nasıl ve hangi şartlarda yetiştiğini görmenizi
isterim. Kâni Karaca gibi dâhilerde kıskançlığın emaresini göremezsiniz.
Yetişmesinde kimin emeği varsa hepsini zikrediyor. Önce Adana’daki aile
çevresini yâd ediyor. Sonra İstanbul’a geldikten sonraki sanat çevresini dile
getiriyor. Hem elinden tutan, kendisine destek olan sanatkârları rahmetle ve
hürmetle anıyor hem de bir vefa nişanesi olarak birlikte çalıştığı mesai
arkadaşlarını tek tek ismen sayıyor. Bu özgüvene sahip olan sanatkârlara ne
mutlu! Fotoğraflar orijinal ve çok güzel. Mehmet Güntekin’in zengin müzik
arşivini biliyorum. Ama bir özelliği de bunları paylaşmaktan çekinmemesi. Sanat
eserini, belgeleri saklayan, gizleyen kültür tarihçilerinden, arşivcilerden
değil. “Eserlerinin Notaları” ve “Hakkında Yazılanlardan Örnekler” iki ayrı
bölüm. Bazı bilgiler, belgeler, kupürler, fotoğraflar ve afişlerle eser bir
bütünlük kazanıyor. Fatih’imizi aydınlatan “Karanlığın Sadası” sergisinde yer
alan objelerden bazıları da kitabın sonunda yer buluyor. Velhasıl dört dörtlük
bir kitap. Kâni Karaca’nın hatırasını yaşatan Mehmet Güntekin’e teşekkürler,
kalemine sağlık. Bir teşekkür de bu güzel eseri titizlikle yayımlayan ve
sergisini açan Fatih Belediyesi’nin sanatsever Başkanı M. Ergün Turan’a. Ömrüne
bereket!
BİR MÛSİKÎ ALPERENİ
Türk
müziğine büyük hizmetlerde bulunan bir başka kahraman da bestekâr, koro şefi ve
tasavvuf müziğini ihya eden Yusuf Ömürlü’dür. Merhum Yusuf Hoca’yı
Kubbealtı’nda çalışırken tanıdım. Dünyanın en iyi, en mütevazı ve hayırlı
insanlarından birisiydi. Ergun Balcı onun için Cibali’den Kubbealtı’na Yusuf Ömürlü isimli bir eser yazmıştı.
Şimdi de Bir Mûsikî Alpereni Yusuf Ömürlü
kitabını okudum. Hocanın torunu İbrahim Melik Uyar’ın eseri. Sanatkârın hayatı,
eserleri ve tasavvuf mûsikîsine katkıları etraflı biçimde kitapta yer alıyor.
Yusuf Hocanın azmini, iradesini, gayretini sayfa sayfa görebiliyoruz. Kubbealtı
Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’ndaki musiki hizmetlerini dile getiren
sayfaları okudukça mütefekkir Sâmiha Ayverdi’nin bu manevi evladına olan
hürmetimiz ziyadeleşiyor. 1959’da Sâmiha Ayverdi ile tanıştıktan sonra nasıl
değiştiğini ve kalıcı hizmetlerin başlatıcısı olduğunu görebiliyoruz. Yusuf
Ömürlü, musikimize bir nesil değil, nesiller yetiştiren bir ulu hocaydı.
Tasavvuf musikisi korosunu ilk hayata geçiren bir öncüydü. Hazırladığı İlâhiyât-ı Ken’an, Yahya Kemal’in Bestelenmiş Şiirleri, Ali Rıza Şengel Koleksiyonu ve diğer müzik neşriyatıyla büyük bir
boşluğu doldurmuş bir abide şahsiyetten bahsediyorum. Birinci kısımda Yusuf
Hoca’nın fotoğraflar eşliğindeki güzel, anlamlı ve bereketli hayatını okuyoruz.
İkinci bölümde hocamız hakkında yapılan mülâkatlar var. Hem de bakın kimlerle:
Ahmed Şahin, Ahmet Özhan, Alâeddin Yavaşça, Aydın Yüksel, Cahit Atasoy, Cemalnur
Sargut, Güner Topuz, Haydar Sanal, Hüseyin Özkılıç, İdris Alhanlıoğlu, Lâle Akay
Umul, Muhittin Serin, Mustafa Doğan Dikmen, Mustafa Tahralı, Selâhattin İçli ve
başkalarıyla yapılmış röportajlar… Hepsi de Yusuf Ömürlü hakkında hüsn-ü
şehadette bulunuyorlar. Ben Yusuf Hocayı çok seviyordum. Ama bu eseri okuduktan
sonra hürmetim de, muhabbetim de arttı. Allah gani gani rahmet eyleye. (Nefes
Yayınları)
BASINDA
NEVZAT ATLIĞ
Nevzat
Atlığ Türk müziğinin tanınan, sevilen ve sayılan bir simasıdır. 1940’dan Günümüze Basında Nevzat Atlığ
albümü, doğrusu onun hizmetlerini en iyi şekilde aksettiriyor. Hikmet Özkahraman’ın
yayıma hazırladığı kitabın takdim yazısı Kültür ve Turizm Bakanı’mız Mehmet
Nuri Ersoy’a ait. Ersoy şöyle diyor: “Prof. Dr. Atlığ’ın hayatı, çok önemli bir
kültürel mirasımız olan musikinin zaman içindeki yolculuğunu âdeta gözler önüne
sermektedir. Millî kimliğimizi yansıtan ve ortak lisanımız olan müziğimizin en
büyük icracılarından biri olarak geleneğin kılavuzluğunu reddetmeyen, ancak
modern olanı hedef alırken de gelenekten kopuşu reddeden tutumuyla musikimiz
için olağanüstü hizmetlerde bulunmuş, hayatını bu göreve vakfetmiştir.”
Gerek TRT
Müdürlüğü zamanında müziğimize sahip çıkmasıyla, gerekse AKM’deki o meşhur pazar
konserleriyle sanatseverlerin gönlünde taht kuran Nevzat Atlığ hakkında basında
çıkan yazıları toplu olarak görünce, doğrusu verilen büyük emeklerin, akıtılan
alın terlerinin boşa gitmediğine seviniyorsunuz. Peki kimler yazı yazmış Nevzat
Atlığ hakkında? Bütün isimleri sıralamam elbette çok zor ama başlıcalarını anayım
ki rahmetle anılmalarına vesile olsun. İşte Nevzat Hocanın takdirkârı olan
büyüklerimizden bazıları: Yılmaz Öztuna, Tahir Kutsi Makal, Faruk Kadri
Timurtaş, Nihad Sâmi Banarlı, Ahmet Kabaklı, Ergun Göze, Tarık Buğra, Tekin
Erer, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Ayhan Songar, Feyzi Hıalıcı, Avni Anıl,
Mehmet Barlas, Nezihe Araz, Kâmi Suveren, Talat Halman, Ahmet Arvasi, Cinuçen
Tanrıkorur, Hasan Pulur, Servet Kabaklı, Aydil Erol, Tabii aralarında benim de
bulunduğum yaşayan yazarları saymadım. Müziğimize ömrünü adayan Nevzat Atlığ
Hoca’ya selam olsun. (Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bakırköy Mûsikî Konservatuarı
Vakfı, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı)