Musibet aynası
Malum, hayat sürprizlerle doludur… Bazen yüzümüzü güldürür bazen de hüzünlendirir…
Kimi zaman hayal kırıklıkları, acılar ve travmalar
yaşarız… Kimi zaman da nimetlere boğulur, refah ve konfor içinde sürüklenir
gideriz…
Tek düze bir yaşam yok…
İşlerimiz yolunda gidince şükrederiz… Peki,
aksilikler bizi bulunca ne yaparız?
‘’Neden ben?’’ diye soruyor muyuz? İçten içe
kendimizi sorguluyor muyuz?
Biliyoruz, musibetler ‘’davetsiz
misafirlerimizdir.’’ Nasıl karşılıyoruz?
Musibetler kendimizle yüzleşmemize vesile oluyorsa
amaç hâsıl olmuş demektir… Belirsizlik, boşluk ve bunalım içinde bocalıyorsak
sıkıntı devam ediyor demektir…
Musibetler maksatsız değildir… Hayata imtihan
penceresinden bakabilirsek taşlar yerine oturur…
İnsanın fiilleri musibet laboratuvarında tahlil
edilir… İnanç ve insanlık değerleri orada ortaya çıkar… Sebatı orada ölçülür…
Gaybi yardımları hak edip-etmediği orada netleşir…
Ruhumuzun kasvet ya da haşyetini keşfetmek o süreçte
mümkündür… Zaaflarımızla yüzleşir, kendimize yeniden yön verebiliriz…
Olağanüstü hallerde bilinmeyen boyutlarımızı bilme imkânı yakalarız…
Musibetlerle sınav, iç dinamiklerimize ayna tutar…
Kulluk ve kişilik kalitemiz böylece netleşir… Acılarla yoğrularak nitelik
kazanırız…
Acılardan anlam çıkarırız… Acılardan kaçmak ve
kovmak mümkün olmadığına göre acılarla olgunlaşmanın yollarını yoklarız…
Nasihatlerden hâsıl olmayan sonuçları musibetlerden
elde ederiz…
Musibetler içinde saklı olan mazhariyet ve
meziyetleri teğet geçemeyiz… Manevi donanım ve kazanımlar zorlu süreçlerde
tecelli eder… Yeter ki teselliyi Rabbimize teslimiyette arayalım…
Yeter ki içimize kapanmadan, Allah’a sığınabilelim…
Pes etmeden, ye’se yenik düşmeden, yeni açılımların
arayışında olalım… Bunun için de iman ve irade, azim ve aksiyon lazım…
Evet, krizi fırsata nasıl dönüştürebiliriz?
Kadere küsmeden kararlılık gösterebilmeliyiz…
Musibet bir kaderse, musibeti Müslümanca karşılamak
bu sınavı en güzel şekilde vermekte bir kaderdir…
Sorumluluk neyi gerektiriyor?
Musibetler hayatın bir parçası ve kaçınılmaz
gerçeği… Musibetlerle karşılaşmamanın çaresi hiç var olmamak… O ki varsınız
başınıza geleceklere hazır ve hazırlıklı olmalısınız…
Aktif bir sabrı ve aktif bir tevekkülü kuşanmak
zorundayız…
Modern zamanlarda Müslümanlar musibetlerden ne
anladıkları konusunda da sınava tabi tutulmaktadırlar…
İmtihandan kaçamayız… Emaneti beğenmemezlik
edemeyiz…
Başımızı kuma sokamayız… Sıkıntılı günlerde
sünnetullahı ve nebevi sünneti iyi izlemeliyiz… Kendimize doğru bir rota
çizmeliyiz…
Bir musibet ahlakımız olmalı…
Zor ve kötü günlerde şu dört bilinci daha güzel
kuşanmalıyız:
Adalet bilinci…
Hikmet bilinci…
İnayet bilinci…
Rahmet bilinci…
Duruşumuzu sabır ve takva ile tahkim etmeliyiz… Tevbe
ve istiğfar ile yeni bir tezkiye ve terbiye sayfası açmalıyız…
‘’…Umulur ki hatanızdan dönersiniz.’’ buyuruyor
Rabbimiz…
Musibet okumalarımızdan sonra hangi hatalarımızdan
dönebildik, değil mi?
Burhan’ını kaybeden insan buhrandan ve bunalımdan
kurtulamıyor…
İnsanoğlu Allah’ın mülkünde emanete ihanet etmişse,
bilimsel birikimi ile doğayı istismara devam ediyorsa, başına geleceklere de
hazır olması gerekiyor…
Bize düşen ibret nazarı ile ilahi işaret ve
ihtarları doğru okumaktır…
Tedbirlerle takdiri güzel anlamaktır…
Efendimiz (sav) buyurmuyor mu?
‘’Sukutu tefekkür, bakışı ibret ve konuşması hikmet
olan kurtulmuştur.’’