Musa aleyhisselam-6
Sihirbazlar, Firavun ve Mısır halkının önünde yere birkaç değnek ve ip atmışlardı. Onlar da kıvrılıp yılan gibi görünmeye başlamıştı. Ancak emr-i İlahî ile Musa aleyhisselam asâsını atınca, o, kocaman bir ejderha olup meydandaki bütün sihir aletlerini yuttu. Sihirbazlar, bu hâlin beşerî bir sanat ve mârifet değil, İlahî bir mucize olduğunu anladılar. Çünkü sihir olsaydı, atılan değnek ve ipler, sihir bozulduğunda yerinde kalırdı. Halbuki sihirbazların sihirleri bozulup iptal edildiği gibi, aynı zamanda değnek ve ipler de ortadan kaybolmuştu:
-
Böylece gerçek ortaya çıktı ve onların yapmakta oldukları yok olup gitti.
Bunları
söyleyen sihirbazların reisi, daha sonra Musa aleyhisselamın hak peygamber
olduğuna iman etti. Diğer sihirbaz arkadaşları da kendisine tabi olup iman ettiler.
(İşte
bu mucizeyi gören) sihirbazlar, derhal secdeye kapandılar (ve):
-
Âlemlerin Rabbine, Musâ ve Harun’un Rabbine iman ettik, dediler.
Firavun
ise, (öfkeden gözü dönmüş bir hâlde):
-
Ben size izin vermeden önce O’na inandınız öyle mi! Hakikat şu ki, O, size
sihir öğreten büyüğünüzdür. Şimdi mutlaka elleriniz ile ayaklarınızı çaprazlama
keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım! Böylece, hangimizin azabının daha
şiddetli ve sürekli olduğunu iyice anlayacaksınız, dedi. Sihirbazlar, Firavun’a
şöyle karşılık verdi:
-
Bize gelen apaçık mucizelere ve bizi Yaratana, seni tercih edemeyiz.
Dolayısıyla sen, yapacağını yap! Sen, ancak bu dünyada hükmünü geçirebilirsin!
Sonra
da:
-
Zararı yok! Hiç şüphesiz ki biz, Rabbimize döneceğiz, dediler.
Devamla
şöyle dediler:
-
Bize, hatalarımızı ve senin bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlaması için
Rabbimize iman ettik! Allah, (mükâfâtı) en hayırlı ve (cezası) en sürekli olandır!
(Ayrıca dediler ki:)
-
Biz, ilk iman edenler olduğumuz için Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını
umarız!
Ardından
da Allahü Teâlâ’ya şöyle iltica ettiler:
-
Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver ve Müslüman olarak canımızı al!
Musa
aleyhisselam, Allahü Teâlâ’nın vahyi üzerine; İsrâiloğulları’nı geceleyin
gizlice Mısır’dan çıkardı.
Sabah
olunca Kıptîler, İsrailoğullarını ev ve işyerlerinde göremeyince koşup
Firavun’a haber verdiler. Firavun ise, İsrailoğullarının bu kadar çabuk hareket
edebileceklerini hesap edememişti; öfke ve kızgınlık içinde onları takip edip
imha etmeye karar verdi.
Firavun,
İsrailoğulları’nı rahatlıkla ezebileceğini söylüyordu. Çünkü onların düzenli
orduları ve yetişmiş askerleri yoktu. Asker toplayıp şehir ve kasabalara
görevliler gönderdi. Askerler toplanıp harekât
hazırlıkları tamamlanınca Firavn ve askerleri yola çıktılar.
Firavun
ve askerleri bu harekâtla; Mısır'ın Nil Nehri sâhillerine yayılmış olan, geniş,
güzel bahçelerini, bahçelerin içinde kaynayıp akan pınarlarını, bu bahçelerde
saklı bulundurdukları altın ve gümüş definelerini ve oturdukları güzel yapılmış
debdebeli saraylarını, hâsılı her şeylerini -ileride İsrailloğullarının eline
geçmek üzere- geride bırakarak yola çıktılar. (Evet, bilindiği gibi
İsrâiloğulları, daha sonra Süleyman aleyhisselam zamanında Mısır'ın tamamına
hâkim ve Firavun ve avanelerinin geride bıraktıkları servetlerine mâlik
oldular.)
Daha
önce geceleyin yola çıkmış olan İsrailoğulları ise, Kızıldeniz’in kıyısına
varmışlardı. Güçlü ordusuyla onları takip etmekte olan Firavun bir gün
sabahleyin güneş doğarken onlara yaklaştı. İsrâiloğulları ile Firavun ve ordusu
birbirlerini görecek kadar yakın oldular. Firavun, askerlerinin moralini kuvvetlendirmek
için şöyle bir konuşma yaptı:
-
Firar edip kaçan bu İsrailoğulları, bize nispetle az bir topluluktur. Yani
kuvvet bakımından bize karşı koyacak hâlde değildirler. Hemen az bir zaman
içinde işlerini bitirir, geri döneriz. Gerçi takip etmesek, nereye giderlerse
gitsinler desek de olur. Fakat onlar bize muhalefet etmekle, görüşümüzü almadan
kendi başlarına çekip gitmekle bizi kızdırdılar. Sonra:
-
Eğer bize muhalefet edenleri, ırklarını, nesillerini kesmek suretiyle
cezalandırmazsak, hâkimiyetimize gölge düşer. Hâlbuki biz kuvvetli bir toplumuz.
Bunlar gibi muhaliflerimize karşı daima ihtiyatlı bulunuruz ve zararlarından
sakınırız, diyerek, askerini ve ileri gelen adamlarını cesaretlendirmeye
çalıştı.
(Devamı
haftaya…)