Musa aleyhisselam- 11
Geçen haftaki yazımızı şöyle bitirmiştik: (İsrailoğulları da: Öyleyse şimdi alalım, emir yerine gelsin; yoksa sonra ödeyemeyiz, dediler ve ineği aldılar. Fakat bu sefer, ineğin ücretini ödemiyorlardı. Musa aleyhisselam: Ücretini ödemezseniz, ölü dirilmez, dedi. İsrailoğulları, bundan sonra, ineğin derisini tulum yapıp içini altınla doldurarak kadına verdiler. Bundan sonra Musa aleyhisselama şöyle vahiy geldi: Haydi, şimdi öldürülen adama, kesilen ineğin bir parçasıyla vurun!)
Sonunda hayvanın dilini ölüye dokundurdular. Ölü, Allah’ın emriyle kalktı ve gerçeği anlattı:
- Beni amcaoğullarım filan ve filan öldürdü, dedi ve tekrar öldü. Bundan sonra bu cinayeti işleyen iki gence kısas uygulandı.
***
İsrailoğulları, Kenan diyarına doğru yola çıkmışlardı. Musa aleyhisselam ise, onların herbir kolundan birer temsilci seçti ve savaşarak girmek istedikleri şehre keşif için gönderdi. Gidenler, orada yaşamakta olan Amalika kavmini çok güçlü buldular. Fakat döndüklerinde bu gerçeği, -korkmamaları için- kavimlerine anlatmamak konusunda karar aldılar. Ancak geri döndüklerinde iki kişi hariç tamamı, durumu kavimlerine anlattılar. Bunun için İsrailoğulları, Amalika kavmi ile savaşmaktan imtina etti:
Bu durumda Musa aleyhisselam dedi ki:
- Ey kavmim! Allah’ın size vatan olarak yazdığı mukaddes toprağa girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa hüsrana uğramış kimseler olarak dönersiniz!
İsrailoğulları ise:
- Ya Musa! Orada zorba bir toplum var! Onlar oradan çıkmadıkça, biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer oradan çıkarlarsa, biz de hemen gireriz, diye cevap verdiler.
Bu arada; korkanların içinden Allah’ın kendilerine lutufta bulunduğu iki kişi şöyle dedi:
- Onların üzerine kapıdan girin; oraya bir girdiniz mi, artık zaferi kesinlikle kazanmış olursunuz. Eğer mümin iseniz, ancak Allah’a güvenin.
Nankör kavim ise:
- Ey Musa! Onlar orada bulundukları müddetçe, biz oraya asla girmeyiz; şu durumda Sen ve Rabbin, gidin savaşın! Biz burada oturacağız, dediler.
Çünkü İsrailoğulları, Firavun’un zulmünden kurtulduktan sonra o kötü günleri unutmuş, dünya nimetlerine kavuşmuş ve rahata alışmışlardı. Dünyevî arzularını artırmışlar, Musa aleyhisselamdan kudret helvası ve bıldırcın eti istemişlerdi. Bu nimetler, kendilerine her gün bahşedilmişti. Ayrıca Musa aleyhisselam asası ile taşa vurmuş ve oradan oniki pınar fışkırmıştı.
İsrailoğulları; istekleri bitmeyen, şükürsüz ve sabırsız bir kavim oldukları için yine Musa aleyhisselama karşı nankörlük etmeye devam ediyorlardı:
- Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz; bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın, dediler.
Musa aleyhisselam ise:
- Daha hayırlı olanı daha değersiz bir şey ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde şehre inin! Çünkü istedikleriniz sizin için orada var, dedi.
İşte bu hadiseden sonra üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu ve Allah’ın gazabına uğradılar.
Kavminin, o memlekete girmemek için direnmesi karşısında hiçbir şeyin yapılamayacağını gören Musa aleyhisselam, üzüntü içerisinde:
- Ey Rabbim! Ben, kendimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum, artık bizimle bu fâsık kavmin arasını ayır, diye yakardı.
Musa aleyhisselam, kavminin isyanından dolayı dünyada başlarına bir musibetin gelmesinden korktuğu için böyle bir yakarışta bulunarak herkese layık olduğunun verilmesini, kendisiyle isyankâr kavmin aynı cezaya çarptırılmamasını Allahü Teâlâ’dan niyaz etti.
Allahü Teâlâ da, bu neslin böyle şerefli bir göreve layık olmadıklarını bildirerek onların bu topraklara girmekten kırk sene mahrum bırakıldıklarını, bu süre zarfında çölde dar bir alanda şaşkın şaşkın dolaşacaklarını Musa aleyhisselam bildirdi. Allahü Teâlâ ayrıca Musa aleyhisselama, yoldan çıkmış bir kavim için üzülmemesini öğütledi.
Bunlardan dolayı Allahü Teâlâ, onları kırk sene boyunca sıkıcı ve dar bir yer olan Tih Sahrası’nda kalmaya mahkum etti. Buradan ne zaman çıkmaya çalışsalar, dönüp dolaşıp yine aynı dairenin içine giriyorlardı. Fakat daha sonra, imanlı bir nesil yetişti. Bunlar, Amalika kavmini mağlup edip o memlekete girdiler.