Dolar (USD)
32.59
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2406.53
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

06 Eylül 2021

'Mürteci' mülteci

Altmışaltı yıl önce bugün…

6 Eylül 1955…

Yıllarca barış ve kardeşlik içinde yan yana yaşamış Rum ve Ermeni vatandaşların evleri, iş yerleri yağmalandı, onlarca vatandaş katledildi.

Toplumsal hayatın dinamiklerini Faşizmle iğdiş edenler, bir provokasyonda daha arzı endam ettiler.

Bu damarı son olarak Ankara Altındağ’da 10 Ağustos 2021’de bir kez daha gördük.

Bolu Beyi’nin başörtülünün “tüp bebek” tedavisine yardım talebine ahlaksız iması da bu zihniyetin uzantısıdır.

6 Eylül’ün amacı neydi?

Türkiye’yi yönetilemez duruma getirip sonra da “idareye el koymak…”

Her on yılda uygulanageldi.

“İrtica” en elverişli aparatlarıydı. İrtica hortlar, rejim tehlikeye girer. Rejimin banileri “sarsılan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için” idareye el koyarlardı.

5 Eylül 1955’te farklı bir plan uyguladılar. Temellerini 1943’te Varlık Vergisi’yle attılar. Ötekileştirme, azınlıklardan daha fazla vergi alınarak icra edilmişti.

Tertip azınlıklar üzerinden yapıldı. Bugün de mülteciler üzerinden yapılıyor…

Altmışaltı yıl önce ne oldu?

Kıbrıs’la ilgili İngiltere, Yunanistan ve Türkiye arasında 1951’de başlayan görüşmeler Londra’da devam ediyordu. İstanbul’da ise o gün elli sekiz ülkenin maliye bakanları toplantı halindeydi.

Yunanistan, bugün olduğu gibi o gün de Kıbrıs’ın tamamını istiyordu.

Kıbrıs’ta Türklere yönelik saldırılar başlamıştı. Türkiye kamuoyu bu nedenle hassas haldeydi.

5 Eylül 1955’te Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evle Türkiye Konsolosluğu arasında bir bomba patlatıldı. Konsolosluğun ve Atatürk Müzesi’nin camları kırıldı.

Türkiye’de bazı gazeteler “Atamızın evi büyük hasar aldı.” manşetiyle verince provokatörlere gün doğdu.

Günler öncesinden İstanbul’a İzmit’ten ve başka yerlerden trenlerle, otobüslerle gösterici taşındı. Ellerdeki sopaların aynı uzunlukta ve kalınlıkta olmaları kalkışmanın uzun bir hazırlık dönemi olduğunu göstermektedir.

6 Eylül 1955 gecesi…

Yağma ve kundaklama başladı. altı bine yakın ev ve iş yeri, yağmalandı, yakıldı. Kiliseler kullanılamaz hale geldi. Araçlar ters çevrildi, kundaklandı.

Tarihin utanç levhasıydı. Medeniyet adına kara bir gündü. On iki yıl önce ekilen fitne fırtınaya dönüşmüştü.

Benzer olaylar İzmir’de de vuku buldu.

Birileri düğmeye basmıştı.

Çünkü 14 Mayıs 1950’de mütekebbirler ellerindeki gücü kaybetmişlerdi. Ezan aslına göre okunuyor, fikir ve inanç hürriyeti genişliyordu. Bunu kabullenemediler. “Çarıklılar ve mürteci” olarak nitelendirdikleri halkın devlet yönetiminde söz sahibi olmaları başlı başına “irticai” bir durumdu.

İstanbul ve İzmir’de sokağa çıkma yasağı ve sıkıyönetim ilan edildi.

Olayların bastırılmasında güvenlik güçlerinin ihmali ise Mayıs- Haziran 2013’teki Gezi olaylarında FETÖ’cü polislerin tutumuyla aynı değil mi?

6-7 Eylül olaylarında zarar gören vatandaşlara tazminat ödendi. Devlet yardımlaşma kampanyası başlattı. Elli milyon lira bağış toplandı.

Kaybedilen, bir milletin ve devletin itibarıydı.

Üst akıl tam da bunu planlamıştı. Hem de İstanbul’da uluslararası toplantıların yapıldığı günlerde…

Şüpheliler yakalandılar, yargılandılar, serbest bırakıldılar.

Bu arada ordu içinde cunta yapılanmaları başlamış, dokuz subay olayı patlak vermişti.

Yıllar sonra bir 28 Şubatçı generalin bu olayların bir özel harp operasyonu olduğunu söylemesi dikkati şayandır.

6-7 Eylül olaylarından beş yıl sonra 27 Mayıs’ta seçilmiş hükümet darbeyle görevden uzaklaştırıldı. Düzmece “Yassıada Yüksek Adalet Divanı” kurdular. Bu olay da dava konusu edildi. Hükümetin “tiyatrosu” olduğuna hüküm verdiler.

Öyle ki olayla ilgili olarak yargılananların mahkeme tutanakları bile incelenmedi, tanıklar dinlenmedi.

Kıbrıs’ta Türkiye’yi garantör ülke yapanları böylece cezalandırdılar.

Bugün mürteci yaftasıyla yürüyemez hale geldiklerinden mültecilere yöneldiler.

Altındağ olayları öncesi ve sonrasında atılan nefret manşetleri ortada…

“Müretci” mülteci…