Mümkün Pazartesi'ler
Eskiden bu kıyıda eski bir balıkçı teknesi vardı. Artık emekliye ayrılmış ve yaşamına küçük bir çay bahçesi olarak devam etmeye karar vermiş. Tostu da vardı. Şimdi yok.
Karabataklar, martılar ve kargalar yine aynı bestedeler. Geçim telaşı bestesinde. “Aynı” diyorum ya, bu bestede en ufak bir değişikliği veya suskunluğu kaldıramayız halbuki. Kulağımızdan bu seslerle beslenir kalbimiz. Yaşama sevinci diye bir şey var ve hep olsun isteriz. Bazı “aynı”lar hep aynı kalsın isteriz. Bazı “aynı”ların farklı bir halde karşımıza çıkmasına dayanamayız. Onların tekrarları bizi yormaz. Belki her zaman aynı heyecanı vermezler fakat bir tekrarın kesilmesi, zincirin bir halkasının kırılması, bütün düzenin, bağın, aidiyetin ve bağın dağılması gibi bir etkiye sahiptir. Bir halka bütün zincirdir adeta, bir zincirin tek bir halka olamayacağı kadar…
Bazen kendimizi o halka sanırız. O halka kırılırsa zincir kopacak, dünya düşecek sanırız uzay tesbihinden. Kendimizi önemsemezsek ölürüz. “Bensiz ne olacak?” sorusunu düşünmek ve kendi yokluğumuzu hayal etmek bizi ağlatır. Kendi arkamız ağlama duvarımız. Hayali yokluğumuz pek acı! “Bensiz yapamazlar!” narası ile rahatlarız.
Halbuki halkamızı kırmazsak biz kırılırız.
Sahi o balıkçı teknesi nereye gitmiştir?
Bütün bu kıyıyı ne de güzel tamamlıyor olmaktan ne ara vazgeçmiştir? Belki de o bu kıyıyı tamamlıyordu fakat bu kıyıda olmak onu tamamlamıyordu. Hep bir yanı eksikti. Eksiğini bulmaya gitti. Evet!
Hep aynı yerde, hep aynı şeylere emek vermeye son vermek istemiş olmalı. Belki de herkesin ara ara düşünme duraklarından biridir bu. Hep aynı yerde, hep aynı şeylere emek veriyor olmak self sömürü olabilir. Emeğin, özverinin sıradanlaşması, her gün, her yıl biraz daha içten içe çürümeye durması olabilir. İnsan aynı insan değil üstelik. Somut güçleri azalırken, soyut pazuları, soyut elleri-kudretleri bereketlenen bir varlık. Her şey değişmeye bu kadar gönüllüyken neden aynı kalsın ki zaten. Aynı yere, aynı şeylere neden çakılıp kalsın ki…
Nasıl dünyada ölüyorken başka bir dünyaya doğuyorsa, nasıl ölümün tersi başka türlü doğmaksa, tıpkı onun gibi henüz dünyadayken de bu deveran başlatılabilir. Bir mekânda eskimiş olan bir insan, başka bir mekânda yeni doğabilir. Bir kalpte, bir düşüncede, bir kurumda, bir meslekte, bir iş-güç-uğraş-emekte…
Hayatımız da böyle. Biz eskiriz zamanla. Sıradanlaşır en kıymetli var oluş çabalarımız, üretkenliklerimiz bile. Ağzımızla kuş tutmamız eskir. Bir kuşla üç taş vurmamız eskir. İmkânsızlıklar eskir. Mekân eskir veya. Çevremiz eskir. Biz eskiriz.
Halbuki başka bir mekan, başka bir zaman yepyenidir. Orada öylece sizi beklemektedir. Fikir fikir ve fıkır fıkır bir hayat için daima mümkün pazartesiler gibi...