Dolar (USD)
35.24
Euro (EUR)
36.76
Gram Altın
2960.39
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Ocak 2020

Müminin Pâk Elbisesi: TAKVÂ-3

Müttakiler yani “takvâ” sahibi müminler, haramlardan sakındıkları gibi mekruhlardan da sakınırlar. Mekruh, çirkin bulunan, hoş karşılanmayan fiil, söz ve hallerdir. Bunları terk etmek de takvâdandır. Şafii mezhebine göre mekruh, tek çeşittir. O da Dinimizin -kesin ve bağlayıcı olmadan- terkedilmesini istediği şeydir. Mesela abdestin sünnetlerini terketmek mekruhtur. Mekruh olan bir şeyi yapmayan medhedilir ve sevap alır. Fakat yapan; zemmedilmez ve cezalandırılmaz.

Hanefi mezhebine göre mekruh; “tahrimen mekruh” ve “tenzihen mekruh” olmak üzere iki çeşittir. “Tahrimen mekruh”; harama yakın olan mekruhtur. Vacib olan bir şeyi mesela kurban kesmeyi terketmek gibi. “Tahrimen mekruh” olan bir şeyi terketmek sevaptır, iş-leyenin ise; azaba uğrama ihtimali vardır.

“Tenzihen mekruh” ise; helale yakın olan, fakat terkedilmesi, yapılmasından iyi olan şeydir. Soğan ve sarımsak yeyip -daha kokusu varken- camiye gitmek gibi. “Tenzihen mekruh” olan bir şeyi terkedene sevap vardır, ancak yapana azab ve kınama yoktur.

Burada işaret edilmesi gereken hassas bir husus vardır, şöyle ki: -Tenzihen bile olsa- mekruh olan bir şeyi önemsememek veya hafife almak küfürdür. Çünkü Dinin emrini yapmamak günah, ama -haşa sümme haşa- beğenmemek veya hafife almak -maazallah- küfürdür.

Müttakilerin uzak durduğu haram ve mekruhlardan sonra, şüpheliler konusu gelir. Çünkü şüpheli şeylerin de haramla bir başka komşulukları vardır. Dolayısıyla hakkında kesin bir hüküm olmayan konularda, takvâya uygun olan şey; haram olma ihtimalini gözeterek o fiilleri terk etmektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

“Hiç şüphe yok ki, helal olan şeyler bellidir, haram olan şeyler de bellidir. Ancak bu ikisinin arasında halkın çoğunun -helal mi haram mı olduğunu- bilmediği şüpheli şeyler vardır. İşte bu şüpheli şeylerden sakınanlar; dinlerini ve ırzlarını korumuş olurlar. Şüpheli şeylerden sakınmayanlar ise; -eninde sonunda- harama girerler. Tıpkı sürüsünü, başkasına ait bir arazinin etrafında otlatan çoban gibi. Bu çobanın hayvanlarının o araziye girmesi muhtemeldir. Dikkat edin her hükümdarın; girilmesi yasak bir arazisi vardır. Unutmayın ki, Allah’ın girilmesi yasak arazisi de haram kıldığı şeylerdir. Şunu da iyi bilin ki, insan vücudunda bir et parçası vardır. Bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. O bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte o et parçası kalbdir.” (Buhari 52)

Buna göre şayet çoban; sürüsünü başkasına ait arazinin yanında otlatırsa şüpheli bir iş yapmış olur. Buradaki şüpheli iş, hayvanların başkasına ait olan araziye girme imkân ve ihtimalidir. Şayet çobanın hayvanları, bu yasak araziye girerlerse, çoban harama girmiş olur. Bu durumda çobanın yapması gereken şey, sürüsünü başkasının arazisinin hemen yanı başında otlatmamaktır. Şayet böyle temkinli davranırsa; devreye aldığı otokontrol sistemi sayesinde kendisi ile haram arasına bir tampon bölge inşa etmiş, böylece de harama girme ihtimalini ortadan kaldırmış olur.

Aynı şekilde mümin de -haram mı helal mi olduğu belli olmayan- şüpheli şeylere ve tehlikeli konulara dalarsa, harama girmesi çok kuvvetle muhtemeldir. Yok eğer bu tip şüpheli ve muhataralı şeylerden uzak durursa, kendisi ile haram arasına bir set çekmiş ve haramdan sakınarak; hem dinini hem de ırzını korumuş olur.

Evet şüpheli şey, haramın yakın komşusudur. Dolayısıyla o şüpheli bölgeye girenin, bir süre sonra haram olan sahaya düşmesi de kuvvetle muhtemeldir. Şüpheli şeylerden sakınanlar ise; araya engel koydukları için, harama girme ihtimalleri yoktur.

Sonra sıra; mübah ve helâl yani normalde yapılması serbest olan şeylere gelir. Bunlardan ise, ihtiyaç kadar yararlanıp fazlasından sakınmak da “takvâ”nın icabıdır. Fakat unutulmamalıdır ki, helalin israfı da haramdır. Bu konuda da uyanık olmak gerekir. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Sakın saçıp savurma! Çünkü savurganlar, şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise, Rabbine karşı pek nankördür.” (İsra 26-27) (Devamı haftaya…)