"Müminin Niyeti, Amelinden Hayırlıdır!.."
Kulun; amel-i salih yani ibadet, taat, hayır ve hesenat namına yaptığı işlerden müstefid olabilmesi için, bunları dinen geçerli tarzda ve kabul şartlarına uygun olarak yapması gerekir. O şartlar şunlardır:
a) İman.Dikkat
edilirse,amel-i sâlih yani hayırlı işler, geçtiği hemen her ayet-i
kerimede “iman” ile beraber zikredilmiştir. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:
“Erkek veya kadın, mümin olarak kim amel-i
sâlih işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız.” (Nahl 97)
“Erkek olsun kadın olsun, her kim mümin
olarak ameli sâlih işlerse, cennete girer ve zerre kadar da haksızlığa uğratılmaz.” (Nisa
124)
“İman
edip amel-i sâlih yapanlara, bu gayretlerinden ötürü kat kat mükâfat verilecek.”
(Sebe 37)
“Rablerini inkâr edenlerin (amellerinin)
durumu, fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu (hiçbir eseri
kalmayan) küle benzer. Kazandıklarından hiç bir şey, elde edemezler.
Dosdoğru yoldan tamamen sapmak, işte budur.” (İbrahim 18)
b) Niyet. Yapılan amelin kabulü için niyet
çok çok önemlidir. Hadis-i şerifte, “ameller niyetlere göredir,” (Buhârî
1) buyurulmaktadır. Yani amel; -ister namaz gibi farz, ister sadaka vermek gibi
nafile olsun- Allahü Teâlânın yüce rızasını kazanmak niyetiyle yapılırsa, makbul
ve sevaba vesile olur.
Evet müminin niyeti çok kıymetli bir
iksirdir. Doğru niyet, mubah işleri bile amel-i sâlihe çevirir. Mesela yürümek
aslında mubah olan bir fiildir. Fakat namaz kılmak niyetiyle camiye giden veya
darda olan bir müslümana yardım etmek niyetiyle yürüyen bir kimse, bu
yürümesine karşılık olarak sevap kazanır.
Bundan dolayı İslam âlimleri: “Manasız
şeyleri terketmek, kişinin müslümanlığının güzelliğini gösterir,” (Tirmizî 2318)
hadis-i şerifini de dikkate alarak, mubahları; dinin iyi ve doğru bulduğu
gayelerle yapmanın önemi üzerinde durmuşlar ve iyi niyetten yoksun olarak
mubahlara dalmayı tehlikeli bulmuşlardır.
Niyet o kadar değerlidir ki mümin, yapmayı niyet
ettiği bir ameli, herhangi bir engel yüzünden yapamamış olsa bile, sırf bu iyi
niyeti için sevap kazanır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Müminin niyeti,
amelinden hayırlıdır.” (Beyhakî, Şuabü’l-iman 6446)
c) İhlas. Bir de şu var ki; amel-i
sâlihin makbul olması için, şirk ve riyâdan tamamen uzak olması şarttır. Bunun
için amelin; ihlasla yani sadece ve sadece, Allahü Teâlânın yüce rızasını
kazanmak için yapılmış olması gerekir. Evet yapılan amele hiçbir dünyevî gaye bulaşmamış
olması lazımdır. Aksi takdirde; -nasıl ki necaset karışmış tertemiz bir su,
hiçbir işe yaramadığı için dökülüyorsa;- riya ve şirk karışan amel de; âhirette
hiçbir fayda vermez, hatta ve hatta sahibine zarar verir.
d) Eziyet etmemek. Evet başkalarına
yaptığımız iyiliklerin amel-i salih olabilmesi için, eziyetten yani incitmekten
uzak olması gerekir. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki: “Ey iman edenler! Yardım
ettiğiniz kimselere minnet etmek ve incitmek sûretiyle o sadakalarınızı boşa
çıkarmayın!” (Bakara 264)
“Bir tatlı söz, bir kusur bağışlama;
peşinden incitme gelen maddî yardımdan (sadakadan) çok daha iyidir.” (Bekara
263)
e) İhsan. Evet gerçek amel-i
sâlih, ihsan üzere yapılandır.İhsân, sözlükte; güzellik ve güzel olmak
manasına gelen “hüsn” kökünden bir masdar olup; iyilik etmek ve yaptığı
işi güzel yapmak, anlamında kullanılır. İhsân sâhibine “muhsin,” denir.
Çoğulu ise “muhsinîn”dir. Dinde ise ihsân, Allahü Teâlâya; iyi ve güzel
kulluk etmek, manasında kullanılan önemli bir terimdir. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki: “İhsan, Allah’a; O’nu
görüyormuş gibi ibadet etmendir.
Zira sen O’nu görmesen de O, seni görmektedir.” (Buhari 1)
Bunun için; ibadeti kuru bir şekil ve beden
hareketleri olarak değil; bizi de kâinatı da yaratan ve yaşatan Allahü Teâlânın
yüce huzurunda bulunduğunu bilerek, düşünerek ve yaşayarak yapmak gerekir.
İbadet esnasında, Allahü Teâlâ ile bu manevî irtibatı kurabilen ve bu hali
ibadet süresince devam ettirebilenlere ne mutlu!..