Mü'min emin olandır
Hz. Muhammed (s.a.v.) çeşitli vesilelerle insanlar arası sosyal münasebetlerin tanzimi, beşeri ilişkileri güzelleştirmeyi, feragat ve fedakarlığı, sevgi ve dayanışmayı, karşılıklı güven ve itimadı mecazi anlamda da olsa iman konusu saymakta, kamil imanın tezahürü olarak görmektedir. Bunu mü'min olmanın vasfı saymaktadır. Müslümanı elinden ve dilinden Müslümanların emin olduğu, selamette olduğu, kişi olarak tarif etmektedir. Bu eminlik sadece can için değil aynı zamanda malları içinde zikretmektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.) hayatında insani özellikleri iyileştirmek için çalışmıştır. Yoldaki bir taşı kendisinden sonra gelenleri incitir diye kaldırmayı imani özelliklerden sayar.
İnsanları en çok etkileyen şey insanın eli ve dilidir. Dil yarası kolay kolay kapanmaz, telafi edilemez. Birisine silah çekmeden önce bile dil girizgah yapar. Bütün davranışlarda ilk adımı dil atar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) döneminde müşrikler en büyük rahatsızlığı dilleri ile vermişlerdi. El, dilden sonra devreye girer. "Ok yarasının çaresi vardır, ancak dil yarasının tedavisi yoktur." der şair Hassan b. Sabit.
İnsanlara mallarından ve canlarından emniyette oldukları kanaatini vermek, mü'minin şiarı olarak gösterilmektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.) İslam dininin gönderiliş amacının yeryüzünde güven ve emniyeti tesis etmek olduğunu söylemektedir. Zaten Hz. Muhammed (s.a.v.) in unvanı da el- Emindir. Ebu Cehil bile "Muhammed asla yalan konuşmaz." Demiştir. İslam'ın amacı güven vermek, Müslüman da çevresine güven verendir. Etrafına, etrafındakilerin canına, malına, namusuna zarar vermek haramdır. Hz. Muhammed (s.a.v.) "Bir süvari, içinde Allah korkusundan başka korku ve endişe duymadan, San'a'dan Hadramut'a kadar tek başına gidecektir." diyerek dinin temel amacının güven ve emniyet, Müslümanın da emin insan olduğunu zikretmektedir.
Müslüman emin olduğu kadar haramdan kaçan ve yasakları terk eden kişidir aynı zamanda. Resülüllah döneminde Mekke'nin fethine kadar Medine'ye hicret farz idi. Bunun sebebi Müslümanların Medine'de yekvücut olmalarını sağlamaktı. Müslümanlar arasında bütünlük sağlama adına Hz. Muhammed(s.a.v.) e biatın şartlarından biri de hicretti. Mekke'nin fethinden sonra hicret farz olmaktan çıkmıştır. Çünkü Müslümanlar bir güç oluşturmuşlardı. Bugün Müslümanların dayanışmaları, birlik olmaları ve kenetlenmeleri gerekirken birbirimize engel oluyor, itibar kaybına uğratıyor ve aşağılamaya çalışıyoruz.
Bir insana zarar vereni Allah da zarara uğratır, birini sıkıntıya düşüreni de Allah sıkıntıya düşürür ihtarıyla Hz. Muhammed (s.a.v.) bizleri uyarmaktadır. Cezalar amel cinsinden olur. İyilik edene Allah iyilik eder. Kusurları örtenin Allah kusurlarını örter. Ayıpları ifşa edenin de Allah ayıplarını ifşa eder. Birini rahatlatan kişiyi de Allah rahatlatır. Allah'ın vereceği zarar da fayda da insanlarınki gibi olmaz. Bunlar dinin sahibinin sözleridir. Bizim tavrımız Allah'ın bize tavrının göstergesi olacaktır.
Komşusu kötülüğünden emin olmayan, Resulüllahın istediği gibi mü'min olamaz. Onun istediği gibi mü'min olmayınca yarın mahşerde O'ndan nasıl yardım talep edebiliriz ki? Bir mü'mine zarar veren, tuzağa düşüren veya ona hile yapan kişi lanetlenmiştir. Bu zarar sadece maddi değil aynı zamanda manevidir de. Kibir ve gururumuz bize birçok hata işletebilir. Ama bizimle gelecek olan şan ve şöhret değil amellerimiz olacaktır. Hayatımızı da ona göre düzenlemeliyiz.
Mü'minin bir özelliği de kimseyi ayıplamayan olmasıdır. Kardeşini bir hatadan dolayı ayıplayan kişi aynı hatayı işlemeden ölmez uyarısı kulağımızda küpe olmalıdır. Kendisi mükemmelmiş gibi davranıp, başkasının başına gelen felaketten dolayı sevinmek, ayıbına gülmek mü'minin vasıflarından olamaz. Şeytanın aldatmasına karşılık Allah, ölünceye kadar insanlar için tövbe kapısını açık tutmaktadır. Bu Allah'ın şanındandır ve bizlere verilmiş bir lütuftur.
Başkasının başına gelene sevindiğimizde Allah o belayı ondan alıp bizim başımıza salar. Kişilik yapısı olarak mü'min başkasının başına gelene sevinmeyecek asalete sahiptir. Allah değer vermiş ve kul olarak yaratmış ise bize düşen ayıbına gülmek değil derdine yardımcı olmaktır. Yüce Mevla bu tipleri uyarıyor ve dünyada da, ahirette de onlar için acı veren bir azap olduğunu ilan ediyor. Mü'minlerin arasını düzeltenleri de rahmetle müjdeliyor.
"Allah'ım! Kötü akıbetten, helake uğramaktan ve düşmanların şamatasından (onları sevindirecek bir halden, onların diline düşmekten)sana sığınırım."
Aminu2026