Mülteci ateşi
Hira dağına inen İslam güneşinin Hicret ile Medine semalarından tüm dünyayı aydınlatmasıyla insanlık, hak, hukuk, adelet ile tanıştı. Kavmi tarafından canına kast edilen mazlum bir peygambere indirilen İslam, mültecilere nasıl davranılacağını muhacir ve ensar hukukunu medeniyetin beşiği Medine’de yaşatarak öğretti.
İslam medeniyeti takvimini Hicret ile başlatarak, can, mal, namus, akıl ve din emniyeti olmayan yerlerden ayrılmanın Peygamber sünneti olduğunu her daim bizlere hatırlatıyor.
Batılı sömürgecilerin insanlığı 20. Yüzyılda sürüklediği zulüm karanlığı, Müslüman coğrafyaları kan, göz yaşı, açlık ve sefalete boğuyor. 2. Dünya savaşı sonrası kurulan organizmalar, dünya sömürüsüne bir son veremedi. Dünya’nın zenginliklerini çalan Avrupa ve Kuzey Amerika’ya bugün 272 milyondan fazla mazlum göç etmek için yollara çıkıyor. Doğudan batıya, güneyden kuzeye gerçekleşen bu göç dalgasında, Türkiye, Uygur ve Asya’daki Türkler için hedef ülke olurken, Afrika ve Asya’dan Avrupa’ya geçmek isteyen milyonlarca mülteci için geçiş yaptıkları köprü ülke durumunda.
Anadolu coğrafyası, İspanya’daki Yahudilerden, Balkan muhacirlerine, Kafkaslarda zulme uğrayan etnik gruplara binlerce insana kucak açtığı gibi, bugün Afrika’dan, Asya’dan Orta Doğu’dan, savaştan, açlıktan, yokluktan, ölümden, zulümden kaçan insanların sığınağı haline geldi.
Uyguladıkları, savaş ve zulüm politikalarıyla insanlara vatanlarını dar eden Avrupa ise Türkiye’nin ülkesine gelen göçmenleri durdurmayacağını açıklaması üzerine yüzbinlerce insan Yunanistan sınırına dayandı. Avrupa’nın bugüne kadar uyguladığı iki yüzlü siyaset çöktü.
Bugüne kadar Türkiye’den kaçan FETÖ’cüler dahil her türlü terör örgütü mensubuna kapılarını sonuna kadar açan Avrupa, gerçek ihtiyaç sahipleri için ne yapacağını şaşırdı. Avrupa artık kendi değerlerini inkar aşamasına geldi. Avrupa’nın kalkanı olmak için milyonlarca doları cebe indiren Yunanistan, ülkesinden geçmek isteyen mültecileri çırılçıplak soyarak, ellerindeki avuçlarındakini alarak, üzerlerine gaz ve kurşun yağdırarak faşist ve ırkçı yüzünü bir kez daha gösterdi.
Artık Avrupa, Suriye’den, Somali’den, Afganistan’dan ülkelerine yönelen insanlara, çaldıkları nimetleri paylaşmak istemediklerini açıkça söylüyor. Artık Avrupa’nın değerleri de idealleri de çöktü.
2010 yılında 221 milyon olan göçmen sayısının 2019 yılında 272 milyona çıkmasından en büyük payı tabi ki Türkiye aldı. 1990 yılında Türkiye’de 1 milyon 163 bin 700 göçmen bulunurken 2019 yılında bu rakam 5 milyon 678 bin 800 kişiye ulaştı.
ABD, Kanada, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Hollanda mültecilere karşı ‘giriş ve yaşama koşullarını zorlaştırıcı ama ülkeden sınır dışı etmeyi kolaylaştırıcı tedbirler alıyorlar. Bunu yaparken, göçe kaynaklık eden ülkelerin zenginliklerini o ülkelerin halklarıyla paylaşmaya yanaşmıyorlar.
Son dönemde göç dalgasının artmasında en büyük etmen ise 21. Yüzyılın yeni dijital sömürge sisteminin kurulma girişimidir. Atom bombası devrinden, yapay zeka ve robot asker devrine geçmek için yeni planlar kuran üst akılın Koronavirüsü bile sosyolojik, psikolojik ve fıtrat değişimini sağlamak için bir fırsat olarak değerlendirmesi olayın başka bir boyutu. Ne yaparsalar yapsınlar insanlığı ve insani değerleri çökertemeyeceklerdir. Avrupa sömürdüğü insanlardan kaçmanın yollarını ararken, Dünya sömürü düzeninin zirve noktalarından biri Papa bile artık Pazar ayinlerini uzaktan dijital olarak yaparak insanların içine çıkamaz hale geldi. Buna kendi kurduğu tuzakta boğulma derler. Avrupa, ya mültecileri ülkesine kabul edecek veya bunları sığınmacı olarak görerek, kan ve gözyaşına boğdukları topraklarındaki yaktığı fitne ateşini söndürecektir…. Zafer her zaman iyilerin olacaktır. Vesselam.