Mühürleri sökmeli
Yüce Rabbimiz, Bakara Suresinde
kalpleri, kulakları mühürlenmiş, gözlerine perdeler inmiş şahıslardan
bahsediyor… İnsanın
bu üç kıymetlisi şer ve günah hususunda yolgeçen hanı; en ufak hareketle, heves
ve ihtirasla sonuna kadar açılıyor ama Allah’ı ve Peygamberini razı edecek
meselelerde nefis tarafından acımasızca mühürleniyor…
En hassas olmamız gereken
şeylerin mühürlü ve perdeli olması, bize unuttuğumuz araba ve ev anahtarı kadar
endişe vermiyor ise; o göz – kulak ve kalp bize maneviyat ve Allah’ın rızasını
kazandırmaz! Dışarı çıkarken defalarca kontrol ediyoruz; anahtar yanımızda mı
diye. Demek ki inkârın ve günahın en büyük sebebi anahtarsız çıkmak; mühürlü
kalp ve kulakla perdelenmiş gözlerle hakikatlerin dışında kalmaktır. Göz
kulak ve kalp insanın saçından daha çok bakım, kıyafetinden daha çok ihtimam
ister. Açık ve faal olması gereken merkezlerin kapalı ve mühürlü
olması insanı her an karanlıklara doğru itiyor, Allah’ı bulmadığı için her şeyi
karanlık oluyor; düşüncesi, ilmi, tüm fiilleri ve ortaya
koydukları… Kalp ve kulağa mühür vurulmasına, gözlere perdelerin
inmesine sebep olan günahlardan korunmak, cihazların açık ve temiz olarak
kullanılmasına çalışmak, gözün – kulağın ve kalbin veriliş gayesidir… Bu
gayretin neticesi; hakikatlere vakıf olmak, Allah’ı tanımak ve neticesinde
kemale ermiş bir imandır.
“Evet, günah kalbe işleyip,
siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor.”Lem'alar. Günah kalbi
katılaştırıp, mührü yedikten sonra göz ve kulakta devre dışı kalmış oluyor.
Allah’ı tanımak için görüp, Allah’ı tanımak için işitmiyor, tefekkürle kuvvetli
bir iman sahibi olmaya çalışmıyor ve böylece Allah namına olmayan her şey
hakikatlere vurulmuş birer mühür oluyor…
Allah dostları, daima kulakların
günahlardan temiz olmasına dikkat etmişler ve gözlerini de günahlardan temiz
tutmuşlardır… Temiz
kulak ile varlık âleminin tespihlerini dinlemişler; temiz göz ile mevcudattaki
sâni-i hakîm-i zülcemâlin mühürlerini seyretmişlerdir... Bilmişler ki; günahla
kirlenmiş kulak ve göz hakikatleri anlamaya, kavramaya daima engeldir ve o
engel tehlikelere yol açıcıdır!
Malzeme güzel olunca; yemeği de
güzel oluyor…
Bediüzzaman, gözleriyle ve
kulaklarıyla öyle güzel malzeme toplamış ki... Tefekkürle hem mevcudatta ki,
semadaki güzellikleri izlemiş hem de fıtri seslerini işitmiş... Zerreden
yıldızlara kadar, yaratılan her şeyde, yüce Sanatkârı görmüş ve mevcudatın
fıtri tespihlerini dinlemiştir... Göz ve kulak, bu şuurla malzeme sahibi, kalp
harika bir iman sahibi olunca; düşünceler ve fikirler muhteşem oluyor, eserler
muhteşem oluyor. Zaten tefekküre ve kuvvetli imana vesile olan her eser
güzeldir.
Bediüzzaman: “Hattâ
kulaktaki zar, nur-u iman ile ışıklandığı zaman, kâinattan gelen manevî
nidaları işitir.” İşaratü-l İ'caz. Evet, kâinatta her şey Allah’ı ilan
eden manevi seslerle doludur. Bu kadar hakikati birlikte ilan eden sesleri
işitmeye engel tek bir sebep var; kulağın küfürle – günahla
kirletilmesidir...
Allah dostlarının gözü ve kulağı
temiz ve imanın nuruyla nurlandığı için; gözler kara deliklerin arkasında ki
aydınlık hakikatleri görecek güçte bir teleskop; kulaklar atomların tespihini
işitir şekilde hassas...
Bediüzzaman, o muhteşem tespitin
devamında: “Hattâ o nur-u iman sayesinde, rüzgârların terennümatını,
bulutların na'ralarını, denizlerin dalgalarının nağamatını ve hâkeza yağmur,
kuş ve saire gibi her nev'den Rabbanî kelâmları ve ulvî tesbihatı işitir. Sanki
kâinat, İlahî bir musikî dairesidir. Türlü türlü âvâzlarla, çeşit çeşit
terennümatla kalblere hüzünleri ve Rabbanî aşkları intıba' ettirmekle kalbleri,
ruhları nuranî âlemlere götürür, pek garib misalî levhaları göstermekle, o
ruhları ve kalbleri lezzetlere, zevklere garkeder.” Diyor.
İnsan neyi dinlediğini ve
seyrettiğini iyi bilmez ve kafa arşivine güzel şeyleri istif etmez ise; ihtiyaç
halinde, kuvvetli imana vesile olmayan çürük malzeme ile orta yerde kalmış
olacaktır... Kasırgalar havadaki kayıtlı ses ve görüntüyü bozmaz, ölümde kafada
kayıtlı olanı… Allah, kaydımızı temiz etsin, mühürlerimizi söksün…