Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
25 Haziran 2023

​Muhterem Yusuf Tekin'in yükü o kadar ağır ki…

Yeni Kabine’de Milli Eğitim Bakanı olarak yer alan Prof.Dr. Yusuf Tekin’i uzun yıllardır tanırım.

Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki Müsteşarlık ve Hacı Bayram-ı Veli Üniversitesi’ndeki Rektörlük dönemlerinde, gazeteci ve “talebe” olarak yakından takip etme imkânını buldum.

Sayın Tekin’in üstlendiği vazifenin manevî mesuliyetinin ne kadar büyük olduğu malûm.

Bir türlü düzene girmeyen “eğitim” işleri, bu dönemde nasıl bir seyir izleyecek?

Ne kadar yerli ve milli olacak ve çocuklarımızı, gittikçe zorlaşan küresel rekabet şartlarına ne kadar hazırlayacak?

Bir önceki Bakan Sayın Mahmut Özer, birilerinin veriye yaslanmadan sürekli olarak şikâyet ettiğini söylerdi.

Milli Eğitim’deki tablonun epeyce “güzel” olduğunu göstermek için de verileri ardı ardına sıralardı.

Mesela…

2000’li yıllarda eğitim sisteminde 500 bin civarında öğretmen varken, bugün bu sayısının 1 milyonu çok çok aştığını…

Öğrenci sayısındaki büyük artışa rağmen, öğretmen başına düşen öğrenci sayısının azalmasının eğitimde "fırsat eşitliği"ne doğru epeyce yol alındığının bir göstergesi olduğunu...

Sadece MEB verilerinin değil, PİSA ve TIMSS gibi uluslararası öğrenci başarı izleme araştırmalarının da eğitimde kalitenin arttığına işaret ettiğini belirtirdi.

Eğitim’de kalite artıyor mu, artmıyor mu?

Uluslararası eğitim derecelendirme kuruluşlarına göre artıyor…

Sahaya baktığınızda ise, biraz farklı bir tablo görüyorsunuz.

Mesleki eğitim mesela…

Ankara’nın OSTİM taraflarına gidip “ustalarla” konuştuğunuzda, “yarı vasıflı eleman” bulmakta büyük güçlük çektiklerini söylüyorlar.

Meslek liselerinden gelen öğrencilerin neredeyse “sıfır” durumda olduklarını öne sürenler bir yana, “Hiç okumasalardı daha iyiydi, neyi bilmediklerini bilirlerdi hiç olmazsa” diyenler bile çıkıyor.

Uzun yıllardır gazetecilik mesleği ile iştigal eden bendeniz de, üniversitelerin iletişim fakültelerinde öğrenim görenlerin bir A-4 kağıtlık “komposizyon” yazamadıklarını görmekten mustarip.

Yazamıyor gençlerimiz.

Kalemi kâğıdı unutmuş gibi, biraz uzun cümle kuramıyor.

Elinize kâğıt kalem alıp, köyünüzü anlatabilir misiniz?

Bunu yapamayanlar üzülmesinler…

Zira dedim ya, denk geldiğim iletişim talebelerinin, hatta yüksek lisans mezunlarının çoğu pek yapamıyor bunu.

Türkçe’yi kullanamıyoruz.

Gençlerimiz, sık sık “ayynen!” diye karşılık veriyor size.

-Bu devirde sağlam iş bulmak zor, değil mi?

-Ayynen!..

-Bu bana yakışmış değil mi?

-Ayynen!..

“Evet” kelimesini bile unutacağız bu gidişle!

Bizler, malûm dağarcığımızdaki kelimeler ve kavramlar kadar düşünebiliyoruz.

“Tefekkür” çok ileri merhale.

Önce bir düşünebilsek ve tefekküre doğru yolculuğa çıkabilsek.

Kelime-kavram dünyamız çok daraldı, çok.

Bereket” ne demek, bunu bile bilmeyenler var.

“Allah bereket versin” duası ne mânâya geliyor.

“Rabbim, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin Hocamızın çalışmalarına bereket versin.”

Ne demek?

Öğrenci ve öğretmen sayısı artsın mı demek sadece?

“PISA ve TIMSS”da daha iyi yerlere gelmeyi mi "nasip" etsin?

Hadi bakalım; “Nasip” ne demek?

Sorun üniversite “talebelerine”, kaçı “google”a bakmadan “doğru cevabı” verebilecek?

“Nasip” kelimesinin “tanımını, tarifini” yapmaya çalışın bakalım, olacak mı?

Medeniyetimizin “kadîm” kelime ve kavramlarından “nasibimiz” kalmadı mı ne?

“Münasip” bir vakitte, “talebelere” bir sorun bakalım, “talebe” ne demek?

Bizi vurmak için öncelikle “dilimize” saldırdıklarını, çocuklarımıza gençlerimize kimler anlatacak?

Hangi “muallim ve muallime”ler?

Kavramlarımıza sahip çıkmayınca başımıza neler gelir?

“Müsamaha” ile “hoşgörü” arasındaki derin mânâ farkını bilmeyenler elbette “FETÖ”yü ıskalarlar!

“Tevazu” kelimesini “alçak gönüllülük” olarak tercüme ediyorsak...

İstiklâl Şiiri’nde, “Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın!” diyerek bizlere seslenen Merhum Mehmet Akif Akif Ersoy’un yürek çilesini nasıl hissedeceğiz?

Pazar pazar fazla uzatmayalım yazıyı…

Hülâsa” diyelim:

Sayın Bakanımız, Muhterem Hocamız Yusuf Tekin, öyle ümit ediyorum ki…

Öncelikle “Dil ve Edebiyat” meselesini ele alacaktır…

Edep”siz “edeb”iyat, “edebiyat”sız “edep” olmuyor.

Sorun bakalım etrafınızdaki “talebelere”…

Kaçı “edep” kelimesinin tarifini yapabiliyor?