Muhterem Yusuf Tekin'in yükü o kadar ağır ki…
Yeni Kabine’de Milli Eğitim Bakanı olarak yer alan Prof.Dr. Yusuf Tekin’i uzun yıllardır tanırım.
Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki Müsteşarlık ve Hacı Bayram-ı
Veli Üniversitesi’ndeki Rektörlük dönemlerinde, gazeteci ve “talebe” olarak yakından takip etme
imkânını buldum.
Sayın Tekin’in üstlendiği vazifenin manevî mesuliyetinin ne
kadar büyük olduğu malûm.
Bir türlü düzene girmeyen “eğitim” işleri, bu dönemde nasıl bir seyir izleyecek?
Ne kadar yerli ve milli olacak ve çocuklarımızı, gittikçe
zorlaşan küresel rekabet şartlarına ne kadar hazırlayacak?
Bir önceki Bakan Sayın
Mahmut Özer, birilerinin veriye yaslanmadan sürekli olarak şikâyet ettiğini
söylerdi.
Milli Eğitim’deki tablonun epeyce “güzel” olduğunu göstermek için de verileri ardı ardına sıralardı.
Mesela…
2000’li yıllarda
eğitim sisteminde 500 bin civarında öğretmen varken, bugün bu sayısının 1 milyonu
çok çok aştığını…
Öğrenci sayısındaki büyük artışa rağmen, öğretmen başına
düşen öğrenci sayısının azalmasının eğitimde "fırsat eşitliği"ne
doğru epeyce yol alındığının bir göstergesi olduğunu...
Sadece MEB verilerinin değil, PİSA ve TIMSS gibi uluslararası
öğrenci başarı izleme araştırmalarının da
eğitimde kalitenin arttığına işaret ettiğini belirtirdi.
Eğitim’de kalite artıyor mu, artmıyor mu?
Uluslararası eğitim
derecelendirme kuruluşlarına göre artıyor…
Sahaya baktığınızda ise, biraz farklı bir tablo
görüyorsunuz.
Mesleki eğitim mesela…
Ankara’nın OSTİM
taraflarına gidip “ustalarla” konuştuğunuzda, “yarı vasıflı eleman”
bulmakta büyük güçlük çektiklerini söylüyorlar.
Meslek liselerinden gelen öğrencilerin neredeyse “sıfır” durumda olduklarını öne
sürenler bir yana, “Hiç okumasalardı
daha iyiydi, neyi bilmediklerini bilirlerdi hiç olmazsa” diyenler bile
çıkıyor.
Uzun yıllardır gazetecilik mesleği ile iştigal eden bendeniz
de, üniversitelerin iletişim fakültelerinde öğrenim görenlerin bir A-4 kağıtlık
“komposizyon” yazamadıklarını
görmekten mustarip.
Yazamıyor gençlerimiz.
Kalemi kâğıdı unutmuş gibi, biraz uzun cümle kuramıyor.
Elinize kâğıt kalem alıp, köyünüzü anlatabilir misiniz?
Bunu yapamayanlar üzülmesinler…
Zira dedim ya, denk geldiğim iletişim talebelerinin, hatta
yüksek lisans mezunlarının çoğu pek yapamıyor bunu.
Türkçe’yi kullanamıyoruz.
Gençlerimiz, sık sık “ayynen!”
diye karşılık veriyor size.
-Bu devirde sağlam iş bulmak zor, değil mi?
-Ayynen!..
-Bu bana yakışmış değil mi?
-Ayynen!..
“Evet” kelimesini
bile unutacağız bu gidişle!
Bizler, malûm dağarcığımızdaki kelimeler ve kavramlar kadar
düşünebiliyoruz.
“Tefekkür” çok ileri merhale.
Önce bir düşünebilsek ve tefekküre doğru yolculuğa
çıkabilsek.
Kelime-kavram dünyamız çok daraldı, çok.
“Bereket” ne
demek, bunu bile bilmeyenler var.
“Allah bereket versin” duası ne mânâya geliyor.
“Rabbim, Milli Eğitim
Bakanı Yusuf Tekin Hocamızın çalışmalarına bereket versin.”
Ne demek?
Öğrenci ve öğretmen sayısı artsın mı demek sadece?
“PISA ve TIMSS”da daha iyi yerlere gelmeyi mi "nasip" etsin?
Hadi bakalım; “Nasip”
ne demek?
Sorun üniversite “talebelerine”,
kaçı “google”a bakmadan “doğru cevabı” verebilecek?
“Nasip”
kelimesinin “tanımını, tarifini”
yapmaya çalışın bakalım, olacak mı?
Medeniyetimizin “kadîm”
kelime ve kavramlarından “nasibimiz”
kalmadı mı ne?
“Münasip” bir
vakitte, “talebelere” bir sorun
bakalım, “talebe” ne demek?
Bizi vurmak için öncelikle “dilimize” saldırdıklarını, çocuklarımıza gençlerimize kimler
anlatacak?
Hangi “muallim ve
muallime”ler?
Kavramlarımıza sahip çıkmayınca başımıza neler gelir?
“Müsamaha” ile “hoşgörü” arasındaki derin mânâ farkını
bilmeyenler elbette “FETÖ”yü
ıskalarlar!
“Tevazu” kelimesini
“alçak gönüllülük” olarak tercüme ediyorsak...
İstiklâl Şiiri’nde, “Arkadaş!
Yurduma alçakları uğratma sakın!” diyerek bizlere seslenen Merhum Mehmet Akif Akif Ersoy’un yürek
çilesini nasıl hissedeceğiz?
Pazar pazar fazla uzatmayalım yazıyı…
“Hülâsa” diyelim:
Sayın Bakanımız, Muhterem Hocamız Yusuf Tekin, öyle ümit
ediyorum ki…
Öncelikle “Dil ve
Edebiyat” meselesini ele alacaktır…
“Edep”siz “edeb”iyat, “edebiyat”sız “edep”
olmuyor.
Sorun bakalım etrafınızdaki “talebelere”…
Kaçı “edep”
kelimesinin tarifini yapabiliyor?