Dolar (USD)
35.15
Euro (EUR)
36.50
Gram Altın
2943.76
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
18 Aralık 2024

Muhsin Demirel

Pazartesi günüydü. Ankara’dan aziz dostum edebiyatçı yazar Taha Çağlaroğlu bana mesaj attı. Şöyle diyordu: “Değerli dostlar. Muhsin Demirel ağabeyi az önce Rahmeti Rahman’a uğurladık. Rabbim merhameti ile muamele eylesin. Allah gani gani rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun.” Böyle zamanlarda her vakit sığındığımız ayet-i kerime vardır: “İnna Lillah ve İnna İleyhi Râciun”. (Allah’tan geldik ve yine O’na döneceğiz.” Bu hakikate kim itiraz edebilir ki? Kimin haddine! Biliriz ölüm var ve vadesi dolan göçüyor. Ama yine de bir hüzün kaplar içimizi. Geçici bir ayrılık mevsimi olarak görsek de kederleniriz. Kaybımızı anarız, hatıralarını hatırlarız. Onunla yaşadıklarımız, film şeridi gibi gözümüzün önünden geçer.

Muhsin Demirel 1954 yılında Eskişehir’de doğdu. Aslında ailece Burdurludurlar. Ne var ki rahmetli babası “Tayyareci Ali” ağabeyin askerî pilot olması dolayısıyla kendisi ve kardeşleri farklı şehirlerde doğdu. Üç yaşında iken İstanbul’a geldiler. Çocukluğunu ve gençlik yıllarını İstanbul’da geçirdi. İlk ve orta tahsilini burada yaptı, yüksek tahsilini İstanbul Hukuk ve İktisat fakültelerinde tamamladı. 1980 yılında Ankara’ya geçti. Uzun seneler Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzman olarak çalıştı. İşyerindeki diğer arkadaşları gibi o da ABD’ye gidip ihtisas yaptı. Sonra yurda döndü. Son olarak Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nda uzman olarak çalışıyordu.

Muhsin abiyle 1970’li yılların sonunda tanışmıştım. İstanbul’a geldiğimde ilk tanıştığım ve sevdiğim ağabeylerimdendi. Edebiyata aşinaydı ve üstelik şairdi. Hatta o sıralarda Köprü dergisinde yayımlanan “Fetih” şiiri, çok sevilmişti ve her yerde okunuyordu. Çok güzel mısraları vardı. “Fetihlerin rüyasını gördüm bugün...” diye başlıyor ve “Fetih haktı, fetih muhakkaktı” diye devam ediyordu. Cemil Meriç’e gidip ona Risale-i Nur okuyan sekreterlerdendi. Daha sonra büyük sanatkârımız hattat Hâmid Aytaç’a talebe oldu ve hüsn-ü hattı ondan öğrendi. Ali Alparslan ve Hasan Çelebi’den de dersler aldı. Eserlerinden meydana gelen sergiler açtı.

Bediüzzaman Said Nursî’yi ziyaret eden ve daha sonra hizmete sarılan merhum Ali Demirel ve hanımının kıymetli oğlu, gazeteci Hüseyin Demirel’in sevgili kardeşiydi. O yıllarda edebiyatçılar arasında öne çıkmıştı. Şiir ve yazıları sevilerek okunuyordu. İş gereği Ankara’ya yerleştikten sonra yazı sanatına ağırlığını verdi. Kur’an-ı Kerim’i baştan sona yazdı. Hat sanatına büyük hizmetleri oldu. Hâmid Aytaç’a Bediüzzaman’ın talebeleri tarafından hazırlanan “Tevafuklu Kur’an-ı Kerim”in yazılması esnasında şahitlik etmiş, hatta daha sonra bu hizmette yıllarca bulunmuştu. Ömrünün son yıllarında ise tarih boyunca İslam âleminde okunan duaları topluyor, bunları kitaplaştırmayı düşünüyordu.

Ankara’da yaşadığı için çok sık görüşemezdik. Ama irtibatımız hep devam etti. İstanbul’a geldiğinde çalıştığım Kubbealtı’na uğrardı. Onu karşılar, oturup sohbet ederdik. Eskilerden bahseder, maziyi anlatırdı. Ben de İstanbul’daki kültür sanat faaliyetlerinden bahsederdim. Bir ara Said Yüce’nin kendisiyle yaptığı bir sohbeti dinledim. Büyük bir ufka, geniş bir bakış açısına sahipti. Anlattıklarını can kulağıyla dinlemiştim. Telefonla arardım, internet vasıtasıyla haberleşirdik. En son 20 Haziran 2024 tarihinde bana yolladığı mektubu yeniden okuyorum. Bu köşede çıkan “İslam âleminin Hüzünlü Bayramı” başlıklı yazımı kendisine göndermiş ve “Muhsin ağabey merhaba. Hüzünlü, acılı, kederli de olsa mübarek Kurban Bayramı’nı idrak ediyoruz. Bu mübarek gün ve gecelerin Türkiye’mize, İslam âlemine, Türk dünyasına ve bütün insanlığa hayırlar, iyilikler, faziletler ve barış getirmesini niyaz ediyorum. Sizin, ailenizin ve bütün sevdiklerinizin Kurban Bayramı’nı kutluyor, sağlıklı, huzurlu, bereketli ve hayırlı ömürler diliyorum. Gazze, Filistin ve Doğu Türkistan başta olmak üzere gönül coğrafyamızdaki masumların kurtuluşuna dua edelim.” demiştim. Cevabi mektubunda, “Aziz kardeşim. Teşekkür ederim. Hassasiyetlerinizden, endişe ve hüzünlerinizden, faaliyet ve gayretlerinizden haberdar oldum. Aynen iştirak ediyorum. Ayrıca bir kısım faaliyet haberlerinizden de memnun oldum. Ankara’da olmam hasebiyle hemen hiçbirine katılamamakla beraber, bilgi sahibi olmak da memnuniyet veriyor. Gayretlerinizi takdir, muvaffakiyetlerinizi tebrik ediyorum. Selam ve dua ile.” Merhumla hat sanatına merakı, Hâmid Aytaç ve diğer hocaları hakkında mülakat yapmıştım. İşte neşredilen o konuşmanın başlığı: “Türkler Hat Sanatının Sultanıdır”

Keşke muhtelif gazete ve dergilerde yayımlanmış makaleleri, denemeleri, şiirleri, sohbetleri ve kendisiyle yapılmış röportajlar bir kitapta toplansa ve milletimizin istifadesine sunulsa. Cumartesi günüydü. Bir kurumdaki dostlara, hizmetlerinden bahsettikten sonra Muhsin Demirel’e ödül verilmesini tavsiye etmiştim. Takdir-i İlahi… O şimdi asıl mükâfatını, Yüce kitabımız ‘Kur’an hattı’na ve hakikatine yaptığı büyük hizmetlerinden dolayı ahirette alır alacaktır.

Muhsin Demirel çelebi mizaca ve kalender bir yapıya sahipti. Dostluğu sağlam, muhabbeti kavi, latif bir zat idi. Onu hiç unutmayacağız. Cenabı Allah gani gani rahmet eylesin. Ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet, menzili mübarek, makamı yüksek olsun inşallah. Merhumla Dost TV’de yapılan sohbeti tavsiye ediyorum: https://www.youtube.com/watch?v=cTucz1qfa8I