Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
31 Temmuz 2022

Muhit'imizden Taşan Edebiyat

Yayın dünyamızın seçkin kuruluşu Muhit Kitap’tan okuyucuya ulaşan eserlerde, kalbe dokunan denemeleri ve şiirleri okuyoruz.

zeki bulduk ve dostlarla_4ba708d16d7af048fcdac2c850183bbb.jpg

Zeki Bulduk, edebiyak sever dostlarıyla bir etkinlik sonrası ob.jektiflere böyle poz verdi.

Bazı yayınevlerimize çok güzel isimler seçiliyor. Asırların ötesinden günümüze akıp gelen bu adlarla kültür dünyamız giderek bereketleniyor. Bu isimlerden birisi de yeni kurulan yayınevlerimizden Muhit. İsmini duyduğumda çok sevmiştim, o muhabbetim hâlâ devam ediyor. Zira ismiyle müsemma kitaplar çıktı bu çatı altında. Üstelik Muhit Kitap’ın Genel Yayın Yönetmeni arkadaşım İbrahim Tenekeci. İbrahim Bey şair ve yazar. Refikimiz Yeni Şafak’ın yazarıydı. Oradaki köşesini takip eder, yazılarını okurdum. Kalbe dokunan, hikmetle yazılmış birer denemeydi her bir yazısı. Siyasetten bahsettiğinde de seviyeyi koruyan, çıtayı yüksekte tutan bir fıkra muharririydi kanaatimce. Sonra ayrıldı. İşte o yazılar Yakın Şahitlik adlı kitapta toplandı. İyi ki o metinler, iki kapak arasına girdi. 26 Eylül 2018-23 Eylül 2019 tarihleri arasında gazetede yayımlanan bu yazıları tekrar okudum. “Daha önce okuduğun yazıları niçin tekrar okuyorsun?” diye sorabilirsiniz. Söyleyeyim: Şu fani dünyada basılan ve rafları dolduran yüzbinlerce kitabı okumaya ne takatimiz, ne mecalimiz, ne vaktimiz, ne de nakdimiz yeter. Öyleyse iyi kitapları seçip gerekirse iki üç defa okuyabiliriz. Ne mahzuru var? Ben de bunu yapıyorum zaten.

ibrahim Tenekeci_4961da3f9355330f8e0d4172f402372f.jpg

Yakİn Sahitlik_25add879def9d0d6f67f888724b92e54.jpg

Yakın Şahitlik’teki metinlerde bizim kanaat dünyamız, iktisat âlemimiz, tevazuumuz, tefekkürümüz, inancımız, ahlakımız, örfümüz var. Milletimize, devletimize ve vatanımıza bağlılığımız, takdir edilene rızamız, seferlerimiz ve zaferlerimiz var. Muhacirlerin gözyaşı, şehitlerimizin mukaddes kanı, müminlerin duası var. Kardeşlik hukukumuzda ısrar, muhabbetimizde inat var. Daha ne olsun? Benim bazı yazarlara gönülden bağlılığım, sarsılmaz itimadım ve büyük güvenim var. Mesela Mustafa Kutlu ağabey ile İbrahim Tenekeci kardeşim işte o yüksek vicdan katında duran iki güzide yazarımdır. Gözüm ve gönlümle takip ettiğim kalem erbabıdır her ikisi de. Yazdıkları okunur, düşüncelerine hürmet edilir. Zira nefis namına değil Allah için söylerler söyleyeceklerini. Sözleri hasbi, kelamları ivazsız, görüşleri garazsızdır… Şu satırlar kitapta altını çizdiğim yüzlerce paragraftan biri: “Dünya hayatına veda etmek, bizim için sonlu olandan sonsuz olana geçmek demektir. Teslimiyet, müminler için en büyük tesellidir. Ölüm, bu dünyanın tek hakikatidir. Fakat herkesin buna inanmasını, bu düşünceye uygun hareket etmesini bekleyemeyiz.” Yazarımızı okumak içimizi ısıtıyor, yüreğimizi kanatlandırıyor, ufkumuzu enginleştiriyor. Şu anlamlı satırlarıyla dostumu selamlayayım: “Sade bir hayat yaşayan, büyüklük taslamayan, hırs yapmayan insanların başka bir şeye dönüştüğünü görmedim. Yolculuğa nasıl başladılarsa öyle devam ediyorlar. İnsana başladığı gibi bitirmenin sevinci yeter. Buna ‘istikamet’ diyoruz.”

BAKARSIN YAĞMUR YAĞAR

bbb_83555858d1201c79ec1de81af851aaad.PNG

YAGMUR_04dd197e0b21e0866c8cb56167064e23.jpg

Nurettin Durman iyi bir şair ve yazar, sebatkâr bir kalem ehli. Bunların ötesinde simasında hep ideal bir mümin ışıltısı gördüm yıllar boyu. Yeni şiirlerinden meydana gelen Bakarsın Yağmur Yağar kitabını okurken dost meclislerindeki o unutulmaz hâlini hatırladım hep. Çelebi kişiliğini, mütevazı kimliğini ve erdemli bir ağabey duruşunu hissettim. Tanıdığınız şair ve yazarların kitaplarını okurken böyle bir hisse kapılırsınız. Salgın dolayısıyla görüşememenin hasreti ve tatlı hüznü sarmalıyor sizi. İçli mısralar ruhunuzun derinliklerine işliyor: “Severim dedim. Sevilmiş gibi şeyleri daima / Nerede varsa kendini gül misali bilene / Zaten Allah bir diyen… / Mekke’ye, Medine’ye / Adı güzel olana, uzun yola eyvallah diyene. / Severim elbet. Sevmek gibi olsun da / Nihayet bir inci tanesi önemlidir / Önemlidir kadir kıymet bilene.” Bu şiirlerde Yûnus sadeliğiyle birlikte derin düşünceleri sırtlayan mısralarla karşılaşıyoruz: “Sabaha bir nefes çıksa emelim / Bir vakit beş vakit dua ederim / Bir anı bir ana tebdil ederken / Dünya fani ömür kısacak derim.” Şairimiz “Günler Geçer Hayret Ederim” diyor ama o zaten her dem ‘hayret makamı’ndadır. Bize de yansıyan o hâlini şöyle anlatıyor: “Tuhaf değil mi şarkısız kalsa insan / Yolsuz, yordamsız, sevgisiz kalsa / Günler geçer ben hayret ederim / Kırılmış kalbimin ince yerinden.” Bir şiir sizi maveraya taşıyorsa görevini yapmış demektir, tıpkı şu mısralar gibi: “İnsanın kendinden başlıyor yolu / İçinden içine akan bir ırmak mıdır? / Varınca menzile gönül bahtiyar / Varmazsa ne çare kader bellidir” Şimdi de dünyanın ahvalini Nurettin Durman nazarıyla seyretme demidir: “Geceyi gündüze katıyor dünya / Geçip gitmesini seyrederek / İnsana bir miktar yaşamak dersi / Nihayet bu dünya sınav yeridir.” Dünyanın fenalığından ve faniliğinden hep bahseder dururuz ama şairimiz onu kalben terk etmek gerektiğini de bize ihtar ediyor: “Haydi kalbim hatırı var gecenin / Seherin vakti var yıldızın ayın / Zaman yokmuş gibi geçiyor zaman /Böyle dönmüş böyle dönüyor dünya.” Ben bu şiirlerin bütününü çok sevdim. İnanıyorum ki sizler de okuyunca seveceksiniz. “Ne Çok Sevdik” şiirinin ilk mısralarıyla sizi baş başa bırakayım: “Bu gökyüzü ne kadar güzel bakıyor / Ne çok güzellikleri var yeryüzünün / Ne çok sevdik birbirimizi ölümüne / Ne çok ölümler yaşadık beraber / Bir işaret olarak kalıyor aramızda.”

TÜRKÜLERDEN NE HABER

Cemal Kurnaz_1e9f7eaec949458c3042899e59055060.jpg

Türkülerimizi sevmeyen var mı? Onların hüznünü hissetmeyen, neşvesini tatmayan, melalini anlamayan var mı? Prof. Dr. Cemal Kurnaz Hocamız Türk’ün Mektebi Türkü Mektebi isimli eseriyle hepimizi gönendirdi. Elimizden tutan mihmandarımız, bizi memleketin türkü bahçesinde dolaştırıyor. Renkleri gösteriyor, kokuları hissettiriyor. Zaten sevdalısı olduğumuz, her dem burnumuzda tüten türkülerimizi bize daha da sevdiriyor. Yıllar önce bir türkü kitabı hazırlayan biri olarak bu eseri ne kadar çok sevdiğimi anlatamam. “Türkülerle büyüdüm. Onları kendiliğinden sevdim. Neden sevdiğimi bilmeden sevdim.” diyor Cemal Hoca. Zaten hepimiz bu kara sevdaya tutulmuş değil miyiz? Onu da bizi de türkülere davet eden Tanpınar’la Gemuhluoğlu değil mi? Kitapta türkülerimiz gergef gibi işleniyor. Konular tek tek önümüzden geçiyor. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Türküler Dolusu” şiiriyle hoşamedi başlıyor. Uzun şiirdeki şu mısralar bile ne kadar yürek yakıcı, değil mi: “Ah bu türküler/ Türkülerimiz / Ana sütü gibi candan / Ana sütü gibi temiz.” Yazarımız, “Ben köy çocuğuyum. Türkülerle büyüdüm. Kendimi bildim bileli türkü dinlerim. El zanneder türkü dinlerim, aslında ben Türk’ü dinlerim. Türküler millet korosudur. Türk’ün mektebi, türkü mektebi.” diyor. Yakılan türkülerde sevdamız, aşkımız, hüznümüz, sefamız, hasretimiz, cefamız, sevgimiz, sabrımız ve bütün güzel hususiyetlerimiz dile geliyor. Bugüne kadar türlü tarifi yapılmıştır türkülerin. Bakalım burada ne deniliyor: “Türküler hayatımızın aynasıdır. Bazısı köylüdür, bazısı şehirli. Kimisi ekin biçer, kimisi esnaflık yapar. Kimisi çadırda, hanaylarda oturur, kimisi konaklarda. Göçebelik çağına ait olanlar da vardır, yarı göçebe olanlar da. ‘Kara çadır’dan, obalardan, yayla göçünden söz eden türküler belli bir hayat tarzının ürünüdür.” Türkülerin şen diyarında gezdiren rehberimiz, bize envai çeşit bilgiler veriyor, bu deryanın iksirini sunuyor. Neredeyse bütün türkü çadırlarını ziyaret ediyor, limanlarına uğruyoruz. Kelimeler ve kavramlar türkülerimizde ne ölçüde işlenmiş? Doğrusu lirik ve ansiklopedik bir kitapla baş başayız. Mesela “Gönül” başlığı altında şu satırlara ne dersiniz: “Gönül, Türklere özgü bir kelime. Yürek desen değil, kalp desen değil. Anlatılamaz ama herkes ne olduğunu bilir. İşte öyle bir şey. ‘Gönül defterinde sildin mi beni?’ dediğinde muhatabı bunu anlar. Türkü anlatır, yerli yerince anlatır, anlamayan kalmaz. Bu da türkülerin sırrı olmalı: /Gönül bir tel ibrişim / Dolaşmış açamadım.” Türkülerimizi seviyorsunuz elbette ama bu kitap, sizi karasevdaya sürükleyecektir. Gözünüz kesiyorsa okuyun, derim.

MEŞHURLARIN SON ANLARI

Burhan Bozgeyik_8f3278bcb05b3ebab830f58fa095835b.JPG

meshur_5118dfd5fe90d6ce310f2f921203be81.jpg

Burhan Bozgeyik usta bir gazeteci yazar. 100’den fazla eserin müellifi. Bu kıymetli eserlerinden biri Meşhurların Son Anları adını taşıyor. Konusu adında yazılı. Merak uyandıran isimlerle dolu bir kaynak. Tarih boyunca âlimlerin, zalimlerin, din ve devlet adamlarının, komutanların, sanatkârların, şairlerin, yazarların velhâsıl muhtelif makam ve mevkii işgal etmiş meşhurların sonları… Ve onların ibret alınası ilginç hikâyeleri… Kimi son demlere gıpta ediyor, kimisinden ise ders çıkarıyor, ibret alıyoruz. Fani dünya hayatını tamamlayan, sınırlı ömür defterini kapatan ünlülerin hâl-i pür melâli bir arada… Doğrusu insanı düşündüren yakıcı sahnelerle dolu bir eser. Akıcı ve sürükleyici bir üslûp. Kitapta yüzlerce isim var. Kültür sanat dünyamızdan ise şunlar dikkatimi çekti: Mehmed Âkif, Ziya Gökalp, Aziz Nesin, Zeki Müren, Kemal Sunal, Barış Manço, Ahmet Kaya, Cem Karaca, Müslüm Gürses ve daha niceleri…

MÜSTESNA DELİLER ALBÜMÜ

Hilmi Oflaz_e0ef2c22c38a70508950681e768efebd.jpg

deliler_ae0242cb665fd6a5c2bf8ed7476c29c6.jpg

Biz delileri ve velileri bol bir milletiz. Hangi şehrimizde, kasabamızda, köyümüzde deli yok ki? Arif Anadolu insanı, delilere ‘meczup’ gözüyle, hatta ‘veli’ nazarıyla bakmış, onlara değer vermiştir. Zeki Bulduk, tanıdığı ve hemhâl olduğu delileri anlatıyor Müstesna Deliler Albümü’nde. Albümün sayfalarını merak ve heyecanla çeviriyoruz. Arada bir aşina simalar çıkıyor önümüze. Mesela gördüğüm, dinlediğim ve efsanevi hayatını merhum Mehmed Niyazi ağabeyden defalarca dinlediğim Hilmi Oflaz. Üstad Necip Fazıl’ın ‘azat kabul etmez kölesi’. Kendisine ‘köle’ dediğine bakmayın bir dava ve çile adamı, bir aşk ve ıstırap fedaisiydi. Sadece ekmeğini değil gönlünü de dostlarına ikram eden bir kutlu insandı. Yazarımız sıra dışı fakat çok anlamlı bir konuyu kitaplaştırmış. Viranelerde tanıdığı divaneleri anlatırken onların iç dünyalarında ufak adımlarla geziyor. Merhum Hilmi ağabey için şöyle diyor mesela: “İlesam’da iftar vakti soframıza getirilen sımsıcak çorbadır Hilmi Oflaz. Gurbettesin, talebesin, hayata pamuk ipliğiyle bağlı olacak kadar güvenden azadesin. Ve dünyada Hilmi Oflaz denli, poyraz fıtrat bir âdemi tanıyorsun; der, yalnızlık, gariplik ne gam!”

Dedim ya başka ‘delilerimiz’ de var sayfalar arasında ve bize sevimlice tebessüm ediyorlar ama biz Oflaz’da karar kılalım ve ona dair son satırları okuyalım: “Hilmi Oflaz, erenler bağının kapısındaki bekçi, dostlar meclisinin divanında saki, aşhanenin mutfağında pişirdiği yemekten bir lokma yemeyip sofraya gelenleri doyurmak için ömrünü, yüreğini insanlara sunmuş bir ah-çı idi. Ahın yerde kalmasın divane dervişim, ahın yerde kalmasın aklı kalbine yenilenlerin dünyasında Melami poyrazım!”

Zeki Bulduk delilik ve delilere dair şu sözleri de söylüyor ve bizi hayretlere sevk ediyor: “Dünya insanı delirtecek kadar güzel mi? Bilmiyorum. Bildiğim şu ki meczuplar ve deliler bana merhamet adlı bir yarayı hatırlatırlar her zaman. Merhametsiz bir dünyanın vicdan ışıkları olan bu güzel insanlardan; aklı başında olanlardan fazlasını öğrendiğimi biliyorum. Bu sebeple onlar benim için müstesna şahsiyetlerdir”

BAŞKA NELER VAR?

Muhit Kitap’ta bahsedilecek başka kitaplar yok mu? Var elbette, hem de çok. Lakin yerimiz doldu. Şimdilik isimlerini ve yazarlarını anacağım şu kitaplara borcum olsa ne çıkar. İleride onlardan da söz ederim inşallah: Önce Aşk Vardı (Ömür Ceylan), Dünya Atı (Ayşegül Genç), Sultanı Kul Eder Aşk – Sultan İkinci Bayezid ve Şiirleri (Mustafa İsen-Tuba Işınsu Durmuş), Cennette Bir Gün (Senai Demirci), Sezai Karakoç’ta Varlığa Bakış (Mehmet Özger), Savaşta Yavuz Şiirde Selim (Mehmet Fatih Köksal), Kurmaca Dünya İçinde (Turan Karataş).