Muhalifler
TENKİT yazılarım az olup genelde sosyalizmden geçinen sahtekârlar hakkındadır. Benzer dünya görüşlerine sahip olduğumuz kişilere pek eleştiride bulunmam. Atasözümüzde ifade edildiği gibi ‘kol kırılsa da yen içinde kalmalı’dır. İyi ama nereye kadar? Ya o kırık kol, kangrene dönüşüp kokuşursa! Ne yazık ki sağ düşünceye sahip bazıları var ki, âdeta herkese çatmaktan derin zevk almaktalar. Her zaman muhalifler, hem de müzmin cinsinden. Hiç memnun olmazlar. Sivri hiciv oklarını, acımasızca, haksızca ve insafsızca sağa sola, bilhassa bu Devleti 16 seneden beri hizmetle, adaletle, inançla ve başarıyla yöneten idarecilere fırlatırlar. Esasında bu iptila, yeni değil kadîm bir hastalık!
Bizim camianın nev-i şahsına münhasır bazı tipleri var ki, her nedense kendilerinde hep bir rüçhaniyet görürler. Dilediklerine keskin nişan alabilir, istediklerini vurabilirler. Onlar lâyüs’eldir, sorgulanamazlar. Bizim mahallenin bu efeleleri, karşı semtin kabadayılarıyla her nasılsa gül gibi geçinirler. Ne de olsa ‘üslup kardeşliği’ vardır. Kuruldukları köşelerde benzer ağzı kullanırlar. Özeleştiri Hak getire! İğnelerini de çuvaldızlarını da gençlerimize, milletimize ve bilhassa Devlet adamlarımıza batırırlar. Fikir, kültür ve sanat dünyasında postlarını seren bu ‘ağır abi’ler, belediyelerin, resmî kurumların dâvetlerine koşarak gider, beyaz zarf içinde aldıkları ‘hakk-ı huzur’ları dostlarıyla lokantada eritirken velinimetlerine pervasızca çamur atmayı sürdürmeyi ihmal etmezler.
Herhangi bir şahsı kastetmiyor, isim vermiyor, genel olarak söylüyorum. Farklı kesimlerde bunlardan mebzuliyetle var. Basın İlan Kurumu’ndan aldığı paralarla ayakta durmaya çalışan ‘okuyucusuz’ gazetenin cibilliyetsiz karikatüristi, bütün dünyanın takdir ettiği İstanbul Havalimanı ile aklınca alay edebiliyor. Bazıları Vakıflar’dan devraldıkları binaları çatur çutur kullanıyor, ardından dönüp milletin seçtiği Cumhurbaşkanı’na hakaret ediyor. Kitaplarını valilere, belediye başkanlarına yalvar yakar zorla aldırıyor, sonra da 15 Temmuz’un başhainine hürmette kusur etmiyorlar. Dediğim gibi bu tipler, hep gayr-ı memnundur. Yıkıcı eleştiri yapmaktan büyük ve vahşi bir haz duyarlar. Yapılan hizmetleri görmezler. Meselâ kültür sanat alanında dev yatırımlar yapılıyor. Neredeyse bütün âbide şahsiyetlerin adını taşıyan kültür merkezleri inşa ediliyor; hergün toplantılar, paneller yapılıyor. Ama bu seçkinci, tatlısu aydınları asla bunları görmez. Aksine horlar, küçük görür, hatta reddeder.
Bazıları orta yaşlarda ve mutsuz, hatta bunalımlı. Kimisi yaşını başını almış. Artık eskisi gibi pohpohlanmıyor. Bunun kuyruk acısıyla sağa sola saldırıyor. Geniş dairelerinde, bahçeli villalarında, lüks arabalarında dünlerini unutmuş, ‘yüksek telif’in hesabını yapıyorlar. Dün “Lahana yaprağı”na razı iken bugün basında 20-30 gazete ve 15-20 televizyon ile temsil edilmenin şükrünü eda etmiyorlar. ‘Müspet hareket’ten, şükürden, teşekkürden uzaklaşıyorlar. Kimisi üniversitede hocalık eder ama öğrencilerini sevmez, gazetelerde yazar ama okuyucularını beğenmez. “Biz kitaplarınızla büyüdük” diyen idealist okuyucularını azarlamaktan vahşi bir keyif alırlar. Sürekli karalamayı tercih ederler, çözüm üretmezler. Çoğu edebiyat/sanat mahallesinde dolanır ama o nezaheti ve nezaketi lafızlarında ve hâllerinde taşımazlar. Efendiler! Biraz “Edep Yâ Hû!”