Muhalif Damla
“Karşı düşünmemiz” yok ediliyor, şikâyeti alıyorum her taraftan. Sadece siyasi değil, hemen her başlıkta bir düşünceye eleştirel bakmanın kapıları kapatılıyor iddiası dolaşıyor. Öte yandan aynı düşünmeyen ve biri alevi, diğeri gölgeyi üfleyen geniş ve nisbetci yelpazelerin yanı sıra, o kadar çok zıt görüşler farkında olmadığı bir birliği ve fark etseler terk edecekleri dayanışmayı sürdürüyor ki… Kime inansak, bilemedik. Kimsenin yakınında övgü veya sövgü papağanı olmadığımızdan hava tahmin raporlarımızı sunuyoruz sadece…
Muhalif veya muarız, bir karşı düşünce, hayata ve olaylara verilmiş zıt bir anlamla ilgili olarak, aklıma pek çok incinin yanında ve tabii ki en başında Kitap’taki o ayet geliyor. Ben önce ve döne dolaşa en nihayet “gara gaplı kitabım” ‘a bakarım her mevzu için. Siz öyle yapmıyor musunuz? Ne diyordu? -Daha dün bir damlaydı, şimdi olmuş bir hasım!-, böyle, buna yakın bir anlamı vardı o ayetin… O çisilti, semadan, büyük burnumuza damladığında gülümsemiş ve “ Muhalif damla!” diye sevmiştim kendimi-zi, bütün insanlığın arasında…
Zemahşeri’nin açıklaması da düştü tabi zihne. Oturdum iki dakka öz dibine, diz dibine…
Der ki: “İnsan, herhangi bir teklifin yanında ya da karşısında yer alarak kendi lehinde fikir istihsal edebilen, cüret ya da cesaretle tartışmaya girebilen ve iddia ya da görüşlerini açıkça ifade edebilen yüksek tasavvur ve ifade gücüne sahip bir varlık haline gelir; bu olguda Allah'ın yaratıcı kudretinin bir tezahürü kendini göstermektedir.”
Vay!
Akıl sahibine bak! Sana bana bak! Bu yanıyla ayrılıyoruz bir kenara… Yükseğe de zıplayabilir, alçağa da zınk düşebilir bir yanımızla ayrılıyoruz, diğerlerinden…
E vatana millete hayırlı olsun! Dünyanın gözü aydın!
Gerçekten de düşünme ve karşı çıkma gücü, yani sorup- sorgulama, eleştirme, muhalefet etme, isyan gücü kabul ve itaatimize anlam kazandıran, onu değerli kılan bir güç. İnsanın bütün bir varlığı anlayabilmesi, anlamlandırabilmesi ona bağlı. Hakikaten kabul edip kıymet verdiğini yaşayabilmesi için, aynı zamanda o şeye isyan edebilme gücünün olması gerekli. Öyle ki insan, bir konuya isyan edebildiği oranda itaat edebilir. İtaatinin değeri; isyan edebilecekken itaati seçmiş olmakla ölçülebilir. İtaatin zorunlu değil, gönüllü olabilmesi ondaki düşünme ve muhalefet etme gücünden kaynaklanır.
“İşittik ve itaat ettik!” teki işitme ve itaat etme arasındaki “ve” apar toparlığı değil, olgun bir tahkik sürecini ifade ediyor. Elbette ömür bitmeden…
Biliyor musunuz; hakikati samimiyetle arasa daha iyi ama, aramasa bile, düşünen ve muhalefet eden insan diğer insan için, karşısına düştüğü toplum için bir nimettir. Her ikisi, üçü, beşi de doğruyu arıyorsa endişelenecek bir durum yok. Düşünmemek, kendi görüşlerini ortaya koyamamak, suskun ve silik bir insan olmak ise, hem kişinin kendisi, hem ait olduğu etraf açısından endişe verici…
Fakat gelin görün ki, ne hikmetse, susmuş, olmayan fikrini yutmuş ve toptan kabulcü insanlar sevilir. Konuşan, itiraz eden, şerh koyan, alternatif düşüncesiyle katkı sunanlar ise şüpheli bakılmış ve ilerde işlem yapılmak üzere bir kenara ayrılmış olanlardır. Ailede, sülalede ve diğer her öbekte…
Hâlbuki düşünen insan illa muhalif duracak diye bir kayıt yok… Muhalefet etmenin düşman ile ve düşmanlık etme ile özdeşleştirilmesi inanın gerçekte bizim toplumsal kafamıza ait bir alt yapısı yok. Fakat yaşanan ve sahnelenen kimi siyasi süreç düşman deyince nasıl yunan akla geliyorsa, muhalefet deyince de hep aynı kesimi akla getirmede kemikleşti.
Bütün bu yaşatılan algıların ötesinde, muhalifliği, alışılagelen olumsuz bakışın aksine, hakikati arayış sürecinde rastlanması gereken çok gerekli bir basamak ve kabulün içselleştirilme aşaması olarak değerlendiremez miyiz?
Ne var ki sorgusuz süalsiz tek celsede ve toplu itaate hem de din adına alıştırılmış ve kendine ait bir fikri olabileceğine çok şaşırmış, bu nedenle muhalefeti sonradan öğrenen kesimler bu konuda da dengesizliğini aşamıyor. Bu yüzden, bu defa da, kısa bir süre sonra evet diyeceği hemen her şeye, daha dinlemeden, anlamadan, düşünmeden, önce illa bir hayır deme ergenliğini gösteriyor. Tabi bu da önceden her şeye evet demenin getirdiği bir diğer uç olduğu için çok değersiz duruyor.
Öte yandan bilinen insanlara muhalefet ederek, o yolla bilinmeye, tanınmaya çalışma yolunu seçenler ve istisnasız her şeye muhalefet eden, sırf muhalif olmak için muhalif olanlar da farklı düşünmenin o tadına doyum olmayan onurunu zedeliyor. Toplumsal gelişimi sekmesinden düşürüyor ve öteliyor.
Mesela bir Müslüman olarak, en başta bizim, hayat kurucu metinlerimizi düşünmemiz ve hikmetini ararken sual etmemiz, karşımıza çıkan anlamları kalbin mantığına yerleştirmemiz için muhalefet etmemiz Allah’a muhalefet anlamına getiriliyor. En ufak bir farklı düşüncede kendini din muhafızı sananlar toplaşıp silah(dil-kalem ve bildiğin silah) doğrultuyor.
Sakin ol. Sen kimsin? Muhafız mısın? Kapı kulluğuna gerek var mı, kapısız bacasız bu evrensel özgürlükte?
Senin muhalifliğin alınmışsa, düşünme ve itiraz gücün alınmışsa biz ne yapabiliriz? Bu halde o koyulttuğun itaatin bile anlamsızlaşıyor, bilsen…
Bi’ dur. Soluklan kula kulluktan… Zaten çıkarılmış anlam; hakikatin kendisi değildir. Hakikate yakın bir şeydir. Ramak kaladır, her zaman hikmet denilen, hakikatin ramağıdır. Az kalsın hakikattir. Kendisi değil. O nedenle arama sürecinde sorgulama da olur, ret ve muhaliflik te…
Hem en başta insan, muhalifliği kendi kendine yapabilir. Daima karşıt bir düşünce çıkarır ve ona/ yani diğer kendine karşı kabulünü savunabilir.
Kendinden muhaliftir insan. Kendinden aykırı…
Şeytan içe yerleştirilmiş olumsuz muhalefetse de, çok olumlu yanları var. Her şeyi tersinden düşünerek sağlamasını yaparız onun vesilesiyle. Aptallar gibi hemen kabul etmemiş oluruz. Abdalca bir itina akışı vardır. Sulaya sulaya ilerler anlam akışı yukarı kaynaktan… Başı eğinceye kadar bir bir sorgulatır. Burnundan getirir. Ona rağmen kabul edilmişse sağlam bir kabuldür.
Çeldiricili düşünmeye, başkasından önce kendine muhalefete ve hakiki/kral bir kabule, kabul edilmiş bir hayata devam. Hayatın makbul olması, gökteki menziline varıncaya dek insanın kendi aklından ve kalbinden, evinden, memleketinden başlar.
Allah cc buna izin vermiş, bu özellik ve donanımda yaratmış. Bak sen dünkü damlaya… Bak sen sana, bana, ona!
Düşünme ve muhalefet edebilmeyle kendimizi bir şey sanmada yanlışız… Fakat işte bu donanımımızla bir şeyiz, bir şey oluruz zaten!
Aferin!