Muhalefetin anayasa masasında çatlak
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 27 Eylül’de Türkiye’nin 2016’da imzaladığı Paris Anlaşması’nı TBMM’de onaylayacağını açıklamıştı.
1 Ekim
itibarıyla Komisyon’dan hızla geçen Paris Anlaşması yine aynı hızla Genel
Kurul’a geldi ve ilk çalışma haftasında konsensüs sağlanarak oy birliği ile
kabul edildi.
Meclis
uzun zamandır ilk kez bir konuda hemfikir oldu.
(Sanırım
en son milletvekillerine maaş zammı yapılması ve özlük haklarının
iyileştirilmesi hakkında yapılan düzenlemede oy birliği sağlanmıştı.)
Görünüşe
göre herkes İklim Krizi’ni ciddiye alıyor.
Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında, iklim
değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında 2015’te Paris’te
imzalanan anlaşmayı onaylamayan birkaç ülkeden bir olan Türkiye’nin bu adımı
atması cesaret verici oldu.
Zira bu
ay içinde Glaskow’da iklimin geleceğine ilişkin önemli bir toplantı
gerçekleşecek.
Meclis’ten
geçen onay ile masaya daha bir özgüvenli oturacağımız hepimizin malumu sanırım.
Dünyanın
enerji krizi yaşadığı ve tekrar kömüre sarıldığı bir dönemde 2050’ye kadar
sıfır karbon emisyonu hedefine ulaşmanın zorluğu bir yanda dururken pandemiyle
darmadağın olan bütçelerin yeşil enerji dönüşümü için kaynak ayırması epey başka
bir yanda duruyor.
İklim
konusunda dünyanın iyimser düşüncesinin yanında reel sektörün kârlılığını
korumanın derdiyle hareket etmeye devam etmesi, Türkiye gibi ülkelerin de
sistemin dışında kalmayarak kendi çıkarlarını korumaya çalışması en beklenen
senaryo olacak.
Bu
çıkar korunumunda en güzel adım yeni anayasa çalışması olabilir.
Cumhurbaşkanı
Erdoğan bir süredir yeni bir anayasa yazılması konusunda çağrıda bulunuyor.
İktidar
ve muhalefetin sistem üzerine tartıştığı bir durumda anayasa değişikliğinde
uzlaşmak epey zor olacağa benziyor.
İklim
değişikliği ile mücade etme arzusunu düşününce gelecek korkusunun insanları
nasıl da bir araya getirdiği ortada.
Herhalde
bu fikirden ilham almış olacak ki bu sıralar Türkiye’nin geleceğinin kanlı
olacağını açıklayan sözde bazı yazarların fevri çıkışları epey bir konuşulur
oldu.
“Biz bu seçimi kazanamayacak gibiyiz, o zaman
sistemi değiştirelim. Zira biz bu sistemi Erdoğan için yaptık. Başkası bu
yetkilerle kazanırsa kan akar” minvalinden açıklamalar ile darbe tamtamlarını
çalmaya çalışanlar bu ülkeye çok büyük bir kötülük yapıyorlar.
Sopa ile korkutmak mı kaldı?
Erdoğan yıllardır kozlarını paylaşmak
isteyenlere sandık gösteriyor.
“Daha adil bir ülke için sistem
değişmeli” çıkışlarının peşinden “dikkat yoksa kan akar” ifadelerini kullanmak iki
yüzlülüğün daniskasıdır.
Siyasette her şey konuşulur.
Ama ben ne AK Parti’nin ne de MHP’nin
sistem konusunda bir geri adım atacağını düşünmüyorum.
Kaldı ki muhalefetin 2023 seçimlerinde
Cumhurbaşkanlığını kazanması durumunda bile sistemi değiştireceğine
inanmıyorum.
Bizzat Millet İttifakı bileşenlerinin
Başkanlık Sistemine sıcak baktığını biliyorum.
Meclis’te 6 partinin katılımı ile
kurulan masaya zoraki oturanlar var.
İlerleyen dönemde masanın yıkıldığını
görürseniz şaşırmayın.
ONLİNE EĞİTİMDE SAHTEKÂRLIK MI YAPILDI?
Geçenlerde üniversite çalışmalarının
göbeğinde uzun yıllar boyunca emek vermiş çok kıymetli bir hocamızla konuştum.
İstatistiklere bakıldığında geçtiğimiz
yıl uzaktan eğitim ile mezun olan öğrenci sayısının kabaca yüzde 20 oranında
fazla olduğu sonucu ortaya çıkıyormuş.
“Evde olmanın zaman tasarrufu
sağladığı ve sınıfta olmamanın da daha pratik puanlama yönetmeleri
kullanılmasın neden olduğu” fikriyle “Türkiye acaba yüksek eğitimdeki sıçramayı
online eğitim ile sağlayabilir mi?” diye düşünürken hocam beni o derin
hülyalardan bir anda çıkardı.
-Yok, öyle değil. Yazılım uzmanlarına
sordum. Uzaktan eğitimle yapılan sınavlarda çok ciddi açıklar meydana geliyormuş.
Sınav sonrasında notların dahi değiştirildiğinden şüphe duyulduğuna vurgu
yaptı.
Ahlâksızlığı huy edinmiş insanlar ile
mücadele etmek zor.
Burada asıl mesele gerçekten hak
edenlerin kazanımlarını korumak olmalı.
Onu da sanırım serbest piyasa yapacak.
Çünkü diploma nasıl alınırsa alınsın o
kişiler; eğer çalışmıyor ve emek göstermiyorsa işveren karşısında hiç şansları yok.
Es kaza işe girse bile bu kişilerin
doğası gereği yine kolaya kaçacak olmaları iş yaşamında uzun süre barınmalarına
imkan vermeyecektir.
Tembellik ve liyakatsizlik serbest
piyasanın gözünün yaşına bakmadan tepki vereceği önemli bir piyasa gerçeği...