Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Ekim 2021

Muhalefetin anayasa masasında çatlak

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 27 Eylül’de Türkiye’nin 2016’da imzaladığı Paris Anlaşması’nı TBMM’de onaylayacağını açıklamıştı.

1 Ekim itibarıyla Komisyon’dan hızla geçen Paris Anlaşması yine aynı hızla Genel Kurul’a geldi ve ilk çalışma haftasında konsensüs sağlanarak oy birliği ile kabul edildi.

Meclis uzun zamandır ilk kez bir konuda hemfikir oldu.

(Sanırım en son milletvekillerine maaş zammı yapılması ve özlük haklarının iyileştirilmesi hakkında yapılan düzenlemede oy birliği sağlanmıştı.)

Görünüşe göre herkes İklim Krizi’ni ciddiye alıyor.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında, iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında 2015’te Paris’te imzalanan anlaşmayı onaylamayan birkaç ülkeden bir olan Türkiye’nin bu adımı atması cesaret verici oldu.

Zira bu ay içinde Glaskow’da iklimin geleceğine ilişkin önemli bir toplantı gerçekleşecek.

Meclis’ten geçen onay ile masaya daha bir özgüvenli oturacağımız hepimizin malumu sanırım.

Dünyanın enerji krizi yaşadığı ve tekrar kömüre sarıldığı bir dönemde 2050’ye kadar sıfır karbon emisyonu hedefine ulaşmanın zorluğu bir yanda dururken pandemiyle darmadağın olan bütçelerin yeşil enerji dönüşümü için kaynak ayırması epey başka bir yanda duruyor.

İklim konusunda dünyanın iyimser düşüncesinin yanında reel sektörün kârlılığını korumanın derdiyle hareket etmeye devam etmesi, Türkiye gibi ülkelerin de sistemin dışında kalmayarak kendi çıkarlarını korumaya çalışması en beklenen senaryo olacak.

Bu çıkar korunumunda en güzel adım yeni anayasa çalışması olabilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir süredir yeni bir anayasa yazılması konusunda çağrıda bulunuyor.

İktidar ve muhalefetin sistem üzerine tartıştığı bir durumda anayasa değişikliğinde uzlaşmak epey zor olacağa benziyor.

İklim değişikliği ile mücade etme arzusunu düşününce gelecek korkusunun insanları nasıl da bir araya getirdiği ortada.

Herhalde bu fikirden ilham almış olacak ki bu sıralar Türkiye’nin geleceğinin kanlı olacağını açıklayan sözde bazı yazarların fevri çıkışları epey bir konuşulur oldu.

“Biz bu seçimi kazanamayacak gibiyiz, o zaman sistemi değiştirelim. Zira biz bu sistemi Erdoğan için yaptık. Başkası bu yetkilerle kazanırsa kan akar” minvalinden açıklamalar ile darbe tamtamlarını çalmaya çalışanlar bu ülkeye çok büyük bir kötülük yapıyorlar.

Sopa ile korkutmak mı kaldı?

Erdoğan yıllardır kozlarını paylaşmak isteyenlere sandık gösteriyor.

“Daha adil bir ülke için sistem değişmeli” çıkışlarının peşinden “dikkat yoksa kan akar” ifadelerini kullanmak iki yüzlülüğün daniskasıdır.

Siyasette her şey konuşulur.

Ama ben ne AK Parti’nin ne de MHP’nin sistem konusunda bir geri adım atacağını düşünmüyorum.

Kaldı ki muhalefetin 2023 seçimlerinde Cumhurbaşkanlığını kazanması durumunda bile sistemi değiştireceğine inanmıyorum.

Bizzat Millet İttifakı bileşenlerinin Başkanlık Sistemine sıcak baktığını biliyorum.

Meclis’te 6 partinin katılımı ile kurulan masaya zoraki oturanlar var.

İlerleyen dönemde masanın yıkıldığını görürseniz şaşırmayın.

ONLİNE EĞİTİMDE SAHTEKÂRLIK MI YAPILDI?

Geçenlerde üniversite çalışmalarının göbeğinde uzun yıllar boyunca emek vermiş çok kıymetli bir hocamızla konuştum.

İstatistiklere bakıldığında geçtiğimiz yıl uzaktan eğitim ile mezun olan öğrenci sayısının kabaca yüzde 20 oranında fazla olduğu sonucu ortaya çıkıyormuş.

“Evde olmanın zaman tasarrufu sağladığı ve sınıfta olmamanın da daha pratik puanlama yönetmeleri kullanılmasın neden olduğu” fikriyle “Türkiye acaba yüksek eğitimdeki sıçramayı online eğitim ile sağlayabilir mi?” diye düşünürken hocam beni o derin hülyalardan bir anda çıkardı.

-Yok, öyle değil. Yazılım uzmanlarına sordum. Uzaktan eğitimle yapılan sınavlarda çok ciddi açıklar meydana geliyormuş. Sınav sonrasında notların dahi değiştirildiğinden şüphe duyulduğuna vurgu yaptı.

Ahlâksızlığı huy edinmiş insanlar ile mücadele etmek zor.

Burada asıl mesele gerçekten hak edenlerin kazanımlarını korumak olmalı.

Onu da sanırım serbest piyasa yapacak.

Çünkü diploma nasıl alınırsa alınsın o kişiler; eğer çalışmıyor ve emek göstermiyorsa işveren karşısında hiç şansları yok.

Es kaza işe girse bile bu kişilerin doğası gereği yine kolaya kaçacak olmaları iş yaşamında uzun süre barınmalarına imkan vermeyecektir.

Tembellik ve liyakatsizlik serbest piyasanın gözünün yaşına bakmadan tepki vereceği önemli bir piyasa gerçeği...