Dolar (USD)
32.54
Euro (EUR)
34.77
Gram Altın
2440.03
BIST 100
9722.83
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

14 Nisan 2013

Muhafazakar gençler neyle uğraşır?

Muhafazakarlık ve gençlik ilk bakışta bir tenakuz içerisinde görünür olsa da, bu isimle nam bulmuş bir camianın gençlerini bunun dışında tutmamız mümkün değil. Sağcı, solcu, İslamcılıktan; sağcı, solcu, muhafazakarlığa evrilen kesimlerin kimlik değişim ve betimlemesi ortaya, İslamcı gençliğin mirasçısı muhafazakar gençliği çıkarmış oldu.

Böylelikle de muhafazakarlık, İslamcılığın yerine geçerek sosyolojik sorgulamaların yeni kaynağını oluşturdu. Ancak muhafazakar camianın, İslamcılıkla ilintisi hala tartışılırken muhafazakar gençliğin de bu yönde aidiyet ve hüviyet testine tabi tutulması çok normal.

Aslında onlar; İslamcı gelenekten beslenen, düşünce ve birikim dünyalarına bu yönde yığınak yapmış, bakış açılarında bir şekilde iz taşıyan bir neslin postmodern dünyaya saçılmış eskizleri gibiler. Haleflerinden en önemli ve belirgin farklarını ise zihinsel kodlamada bu tür bir meba'adan uzak kalmaları oluşturur.

Geçmiş dönemin fikri ve felsefi beslenme noktaları olan imam hatipler, dernek ve vakıflar günümüzde ya anlam kaybına uğramış ya da misyonunu bitirmiş/yitirmiş görünür. Şimdi, ne eskinin imam hatip çıkışlılarına özgü ideal ve ülküden eser vardır ne de STK'lar bu yönde çalışmalar yapmaktadır.

Anne/babalarına göre daha rahat ortamlara, daha dolu ceplere sahip olup daha güzel semtlerde oturan bu gençler için tek varlık yerleri okul görünür. Ebeveynlerinin bu konuda eksik ya da yetersiz kalmış yönlerini tamamlama vazifesi, çocukların omuzlarındaki ilk ve ağır bir yük durumundadır.

Ailenin, tüm imkanlarını seferber ederek en iyi şartlarda eğitim almasını sağladıkları çocuklarından beklentileri, sadece bu emeğin karşılığını vermeleridir. Kolejlere, vakıf üniversitelerine, yabancı ülkelerdeki eğitim ve dil kurumlarına hatırı sayılır ödeme yapan ebeveyn için bu, haksız bir bekleyiş de sayılmaz.

Kendilerinin bir şekilde sekteye uğramış yahut imkansızlıktan yeterli olamamış eğitim hayatları, evlatların parlak başarılarıyla tamamlanmaya çalışılır. Afilli okullardan mezun edilen çocukların her bir başarısı, kendilerinin hayat karnelerindeki kazanım hanesine mutlulukla eklenen artılar gibi görünür.

Güzel kızları, yakışıklı oğulları vardır muhafazakar çevrenin. Marka giyimli, lüks ortamlarda takılan, yabancı dil konuşan kibar, anlayışlı çocukları...

Anne/babalarının düşünce merkezli bir yapılanma içerisinde üstlendikleri ağır yük taşınmış ve onlara hiçbir sorumluluk kalmamış gibidir. Eziyet ve çile kısmı bitmiş, rahat etme ve hasat toplama sezonu başlamıştır sanki!

Tabii, bunun sebebini çocuklardan ziyade aileler oluşturur. Sürekli çalışmaya ve başarıya odaklayan yetişkinler yönlendirmesindeki gençler için iş ve eğitim hayatındaki başarı, hayatın yegane sebebi gibi anlam kazanmıştır. İdeal, mazide kalmış, eski bir masal gibi çalınır genç dimağlara arada bir o kadar! Onlar da umumiyetle eski fotoğraflardan ya da eski dostlarla yapılan eski günlere ait cümlelerden yansıyanlar olabilmiştir sadece...

Eski ve yeni kuşak arasındaki en büyük fark, beslenme noktalarından oluşmuştur. Anne/babaların aktif olarak katıldıkları, sosyalleştikleri ortamlar artık piyasadan çekilmiş gözükür. Artık ne aktivist yetiştiren dernekler vardır ne de düşünce insanı olmalarının temellerinin atıldığı eğitim ortamlar!

Bu değişiklik, toplumsal dönüşümün izdüşümleri, sonuçları olarak da algılanabilir kuşkusuz. Muhalif ve öteki olma durumunun ortaya çıkardığı savunma mekanizmasının yapısal ürünleri. Kabul edilir ve görünür olmak için spontane gelişen var olma sisteminin kurumsallaşmaya yansıması!

Aslında sebep bu söylediğimiz unsurlardan biri olsa da, farklı bir temele dayansa da gerçeği değiştirme imkanından mahrumdur. Konuya ilişkin çözümlemeler yapılması da, sebep-sonuç ilişkisi kurulması da muhafazakar gençliğin düşünce dünyasındaki boşluğun doldurulması anlamına gelmez.

Eskinin İslamcı, yeninin muhafazakar camiası, çocuklarının maddi açıdan sıkıntı çekmemeleri için gösterdikleri çabayı manevi dünyalarına karşı da gerçekleştirir gözükür. Ya da en azından onların bu yüklerini omuzlamış gibidirler. Büyük bir aile mesuliyetiyle sarmalanmış olan anne/babalar kendi manevi doygunlukları çocuklarına da etki edecekmiş gibi bir rahatlık içindedirler. En azından kendi dini ve ülküsel birikimlerinin kalıtım yoluyla çocuklarına geçtiğini düşünüyor olmalılar. Yoksa ailelerin, çocuklarının maddi ihtiyaçlarına koşturup manevi boşluklarını başka nasıl izah edebiliriz değil mi?

twitter.com/sabihadogann