muhafazakâr cahiller
Denilir ki Lut kavmi helak olduğunda seksen bin kişi teheccüd namazındaydı. Ama onlar da o pis işleri yapanlarla birlikte helak oldu. Neden öyle oldu? Çünkü teheccüd namazında olanlar, o pis işi yapanlara karşı çıkmadılar, bizi ilgilendirmez dediler.
Geçtiğimiz günlerde çoğu muhafazakâr kadın, Murat Övüç konserine gitmek için yedi bin lira konser parası vermiş. Gazze açlıktan kırılırken bu da neyin nesidir, diye sorduğumuzda “canım Murat Övünç aç mı kalsın.” Vallahi aç kalsın, Gazzeliler gibi açlıkla imtihan olsun. Gitsin bir fabrikada çalışsın aslanlar gibi. Tabi buna muhafazakâr ablalarımız razı olur mu? Kim onların kahve falına bakacak.
Şimdi soruyorum bu başı bağlı ablalara. Başınızı kapatınca cennete mi gideceğinizi sanıyorsunuz?
Başı kapalı muhafazakâr ablalara geçen hafta da değinmiştim. Başı bağlı muhafazakar teyzenin mini etekli kızı transparan kıyafeti ve erkek sevgilisiyle okul mezuniyet törenine girmek istemişti de okul yönetimi kabul etmemişti. Kızılca kıyamet kopmuş. Başı bağlı teyze feveran ederek jandarmayı çağırmıştı. Okul yönetimini deyim yerindeyse yavuz hırsız gibi ev sahibini bastırmıştı. Çok uzun zaman değil 28 Şubat 1997 tarihi ve sonrasında bu başı bağlı teyzeler okullara, hastanelere, ordu evlerine alınmıyordu. Hatta varsa o mini etekli kızının ablası şayet lisede-üniversitede okuyorsa onun mezuniyet törenine alınmıyordu.
Eski çağlarda yaratılış ve din ihtiyacı ile ilgili sorular umumiyetle malumat noksanlığı, bilgi eksikliği ve cehaletten kaynaklanıyordu. Bu cehaleti günümüzde eğitim yetersizliği ile tanımlayabiliriz. Yoksa eğitilmiş cahiller de vardır. Ancak günümüzde din ihtiyacı gelişmişlik düzeyine bağlı olarak daha fazla ön plana çıktı. Bu anlamda en düşündürücü ve en didaktik sorular-sualler eğitimli kişilerden geliyor.
İnanç psikolojisi üzerine bir kitap yazan Nevzat Tarhan bu tip insanlar üzerinde dinin değil materyalizmin baskın olduğunu ileri sürer. Materyalizm kendi ahlak kurallarını belirleyemedi. Eskiden Anadolu irfanı vardı. Şimdi bu İrfan da sekülerleşti. Biz buna Anadolu Müslümanlığı diyorduk. Cumhuriyet tarihiyle birlikte böyle bir İslâm anlayışı türedi. Kadınlar başını kapatır, makyaj yapar, iş yerinde her türlü gırgır şamatayı yapar, okul ortamında erkeklerle içli dışlı takılır… Kısacası laikliğin her türlü icabını yerine getirir ama başını da kapatır. Materyalim ve hümanist felsefe; iyi-doğru ve güzel olanı araştırırken dinî değerleri referans almadı. Ancak eski çağlardan itibaren semavî birikimleri kendine mal etme bencilliğini de gösterdi. Şamanizim’den tutun Budistliğe kadar bir çok eski inanç kalıntılarını çağdaş medeniyet öğesi olarak sundu. Meditasyon, Yoga gibi birkaç öğretiyi burada zikredebiliriz.
Ahmet Arslan diye bir profesör var. Urfa’da Hz. İbrahim’in varlığını, Hz. Eyyub’un varlığını daha doğrusu burada yaşadığını efsane olarak gören bu safsatacı profesör Göbeklitepe’yi, Karahantepe’yi ön plana çıkaran konuşmalar yapınca ondan ilham ve heyecan alan yeni yalancı peygamberler türedi. Bunlardan biri de Tao Vinyasa ve yoga eğitmeni Seda Bağcan, başı bağlı ablaları bir din taciresi gibi geçtiğimiz haftalarda Göbeklitepe’ye getirmiş ve orada meditasyon yapmıştı. Burada hazırlık yogası, Tao Vinyasa gibi yabancısı olduğumuz ritüeller yaparak zavallı insanlardan para çarpmıştı. Oysa biz yıllarca Göbeklitepe’deki Dilek Ağacının altında sabah namazı kılmak için çağrıda bulunmuştuk. O bölgeyi haksız yere işgal eden alan yönetimi burayı bize bir türlü açmamıştı. Buradan Urfa müftülüğüne çağrımızı yeniden yapıyoruz. Orada yıllarca büyüklerimiz gidip namaz kılıp adaklar adıyordu. Bu konuda bize yardımcı olun.
Başı bağlı ablalara yeniden dönelim. Bu abla ve teyzelerin baş örtüsü bir inanç öğesi olarak değil kültürel ve folklorik bir öğe olarak varlığını korumuş olduğunu bu inanç kalıntılarından anlayabiliyoruz. Köprünün altında çok sular akmış. Bu olay tıpkı tarihî camilerin kültür bakanlığı tarafından restore edilip ziyaretçilere sözüm ona turistlere açılması gibi bir şey.
Bunu niçin söylüyorum. Yakın zamanda Harran’daki tarihî ulu cami –tarihte ilk İslam Üniversitesi olarak bilinir.-Kültür bakanlığı tarafından restore edilip ziyaretçilere açılacak. Ama müminlere değil. Niye müminler orada namaz kılamaz. Orada cemaat yok diyebilirler. Hâlbuki burayı vakıflar genel müdürlüğü restore edebilir ve camiye dönüştürebilirdi. Buranın turistik bir öğe olarak sunumu bizi tarih ile olan bağımızı koparmak demek. Çünkü biz biliyoruz ki şarkın sevgili sultanı Salahaddin-i Eyyubi, Harran Ulu Cami’de son Cuma namazını kılıp Kudüs üzerine yürümüştü.
Şayet bizim tarihle bağımız güçlü bir şekilde kurulsaydı. Kudüs bilincimiz-şuurumuz olsaydı. Diyanet işleri başkanlığı Bu ulu camiyi alıp müminlerin ibadetine açabilirdi.