Muhabbetullah….
İnsanı,
karşılık beklemeden yakın ilgi, dostluk, şefkat, bağlılık göstermeye yönelten
ve fedakârlıkları göze aldıracak kadar güçlü olabilen duygudur sevgi. Sevgi,
hiçbir karşılık beklemeden sevgiliye tâbi olmak, ona itaat etmek, onun her
işini güzel, her eziyetini, her iyilikten daha tatlı görmek ve onun dostlarını
dost, düşmanlarını düşman bilmektir.
İnsan sevgi
üzerine yaratılmıştır. Sevgi üzere yaratılan insanda sevebilme istidadı fıtri
olarak vardır. İnsan fıtri olarak kendini, kendisine ve başkalarına iyilik ve
ihsanda bulunanı, güzeli ve ahengi sevmeye meyillidir. Kendi yaratılışı ve
kâinattaki ahenk ve güzellikler üzerinde tefekkür etmesi insanı hakiki
yaratıcıyı bilmeye, tanımaya götürür.
***
Allah
Teâlâ’nın kemâl ve cemâlini idrak ve takdir oranında kalpte oluşan ilâhî bir
nurdur muhabbetullah. Asıl sevgi tüm güzelliklerin, nimetlerin ve ihsanların
kaynağı olan Hak Teâlâ’ya duyulan sevgidir. Sevginin en üst derecesi budur ve Allah’ı
bütün kalbiyle sevmektir. Allah’a ihlas ve samimiyetle bağlanmak,
O’na kayıtsız ve şartsız teslim olmaktır. Allah için seven, Allah için
buğzeden, Allah için dost olan, Allah için düşmanlık eden, Allah için veren ve
Allah için mani olan kişi kemale eren kişidir. Sırf zatı için sevilen yalnız
Allah’tır. “İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da ona ortak koşanlar vardır.
Onları, Allah’ı severcesine severler. Müminlerin Allah’a olan sevgisi daha
güçlü bir sevgidir.” (Bakara /165)
Allah’ı
sevmek Allah ve Resulüne olan sevgiye göre ortaya çıkar. Allah’ı sevmek Onun
emir ve yasaklarına uymakla olur. Allah’ı sevmek Resulünü sevmek le olur. Allah
ve Resulünü seven bir kimse, imanın tat ve lezzetini alır.
Allah’ı
sevmek, Resulüllah’a ittiba etmeyi, O’nun getirdiği hidayet nuruna uymayı
gerektirir. O’nun sünnetini ve hayat tarzını benimseyip yaşamayı
gerektirir. “De ki: “Eğer Allah’ı
seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.
Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”” (Âl-i İmrân / 31)
Allah ve
Resulünü sevmek tevhit ehlini, Allah’a inanan diğer insanları sevmeyi, onlara
dostluk ve kardeşlik göstermeyi gerektirir. Allah ve Resulünü sevmek, hayatın
seyri içerisinde karşılaşmış olduğu meselelerde ve ihtilaflı durumlarda Allah
ve Resulünü hakem seçmek demektir. Kendi menfaatleriyle Allah’ın hükümleri
çeliştiği zaman, İslam’ın hükümlerini üç kuruşluk dünyevi menfaat karşılığında
arkalarına atarak hevâ ve heveslerinin peşinde gitmeyen kişidir. “Hayır!
Rabbine ant olsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem
yapıp, sonra da verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir
teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisâ / 65)
Allah ve
Resulünü sevmek, kendine cazibeli gelen bir şey ile Allah ve Resulü arasında
tercih yapma durumunda kaldığı zaman kesinlikle Allah’ı ve Resulünü onlar
dışındaki her şeye tercih etmesi demektir. “Ey iman edenler! Allah’ın ve
Peygamberinin önüne geçmeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah
hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Hucurât
/ 1)
***
Allah ve
Resulünü sevmek, başa gelen sıkıntı ve musibetlere karşı sabır göstermektir.
Dünya imtihan dünyasıdır. Allah, iman iddiasında bulunan bir kulun davasında
samimi olup olmadığını ortaya çıkarmak için mutlaka onu bu dünyada imtihana
tabi tutar. Şayet bu imtihanlara sabır gösteriyor ve isyana kaçmıyorsa, o zaman
sevgi iddiasında samimi demektir. “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla,
bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara / 155) “Andolsun, mallarınız ve
canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap
verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan üzücü birçok söz işiteceksiniz. Eğer
sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bunlar (yapmaya
değer) azmi gerektiren işlerdendir.” (Âl-i İmrân / 186)
Allah’ım! Senden Seni sevmeyi, Seni sevenleri sevmeyi ve Senin sevgine ulaştıracak amelleri sevmeyi dileriz. Âmin…