Muhabbete ve aşka dair
Günümüzde insanlar arasında tesis olan muhabbetin yerini malayani bir laklaka aldığından eski şevkin, iştiyakın, ülfeti yerinde yerler esmekte. Laklaka, “leylek sesi”nden mülhem anlamsız ve boş söz demek.
Neden acaba?
İki insan arasında güçlü bir bağ
kuran, muhabbet ve sevgi tesis eden sebeplerin yerini amiyane tabirle nasıl da
bu boş muhabbetler aldı. Yan yana gelindiğinde ya da telefonla görüşüldüğünde
“duydun mu falan şöyle demiş, şöyle yapmış, benden duymuş olma da…” gibi
gereksiz birçok özel detay ile hem diller, hem kulaklar hem de gönüller kirlenir
oldu.
Evvelce birbirini görmeyince
özleyen, sesini duymayınca endişe eden arayınca rahatlayan, görünce hasret
gideren insanların yerini arayınca meşgule atan, kapıyı çalınca açmayan veya
yok dedirten, görünce yolunu değiştiren insanlar aldı. Hayırdır kıyamet koptu
da birbirimizden mi kaçıyoruz?
Biz zamanlar her bunaldıklarında
birbirine sığınan, dertleşen, sıkıntılarını paylaşan, iki gün görmeyince özleyen,
sesini duymayınca huzursuz olan ve birbirini merak eden dostlar, şimdi birbirlerine
yabancı mı oldular? Yoksa sanal âlemin hayal mecralarında bir yığın sahte
yüzlerin yaptığı paylaşımlar, yazdığı yorumlar ve beğeniler o kadim
dostlukların yerini mi aldı? Telefon ve bilgisayar ekranlarını en zor
zamanlarda başınızı yaslayacağınız omuzlara tercih mi ettik? Kaldı ki artık
orada bile insanlar birbirlerini görmezden gelmeye, yok saymaya çoktan başladı
bile. Sosyal medyanın da bir dili oluştu ve insanlar bu dili de çabucak çözdü.
Artık karşısındakinin yüzünü görmeden, sesini duymadan paylaşımların samimi mi,
yapmacık mı, alaycı mı, aşağılayıcı mı, iğneleyici mi olduğu anlaşılıyor.
Yine muhabbet meselesine dönelim. Muhabbet;
bu günlerde yanlış anlaşıldığı gibi boş laf değil, anlamı sevgi demek olan
“hubb” kelimesinden türetilmiş bir mastardır. “Hubb” ise buğzun yani
düşmanlığın zıddıdır. Bir kişinin bir diğerine meyletmesi, sevgi duyması, kişinin
iyi ve güzel gördüğü bir şeyi arzu etmesi, istemesi de muhabbete dâhildir.
İbni Arabi; “muhabbet, sendeki
varlığı, sende, senden sana bir şey kalmamak üzere tamamıyla mahbûbuna hibe
eylemekliğinden ibârettir” der.
Aralarında ince farklar olmasına
rağmen muhabbet kelimesinin anlamdaşı “vedd” kökünde türetilmiş “meveddet”
kelimesidir. Süleyman Uludağ’ın da dediği gibi muhabbet ve meveddetin yani sevginin
coşkulu şekli ise aşk ile
ifade edilir.
İbni Arabi’ye göre muhabbetin son ve
gayesine aşk denilir. Onun için muhabbet avamın, aşk da havâssın makamıdır. Her
ne kadar aşk, ilahi ve mecazi olarak tasnif edilse de kulun Allah’a olan
sevgisinin adıdır aşk. Kulun kula olan sevgisi demek olan mecazi aşk ise
aslında muhabbet ve meveddettir ve onu ilahi aşka hazırlayan bir süreçtir. Muhabbet,
saliki aşk makamına hazırlayan bir mekteptir.
ed-Dekkak; “Sevgide aşırılık ve
ölçüyü aşmak anlamına gelen aşk, Allah için düşünülemez. Bu yüzden Allah’ın
kuluna olan sevgisine aşk denemez. Yine kulun da Allah’a duyduğu sevgi ne kadar
güçlü olursa olsun yine de O’nu yeterince ve lâyık olduğu ölçüde
sevemeyeceğinden kulun Allah sevgisi de aşk diye adlandırılamaz.” dese de
mutasavvıfların ekserisi kulun Allah’a olan sevgisine aşk demişlerdir.
İbn-i Arabi; “ilâhi sevgide Allah,
bizi, hem bizim için hem kendisi için sever. Bizim yaratılış gayemize ve
tabiatımızın özüne uygun düşmeyen işlerden kurtuluşumuzu sağlayacak ve bizi
mutlu edecek amelleri bize tanıtmakla, bu sevgi, ifadesini bulmaktadır.” der.
İnsandaki sevgiyi de insanın hakikatinin
ona verdiği özellik bakımından ruhanî ve tabii sevgi olarak ikiye ayırır. Ona
göre kulun Allah'a duyduğu sevgi bu iki sevgiyle birlikte var olur. Allah’a karşı duyulan sevgi de dört şekilde
tezahür eder. Ya Allah’ı sadece O’nun için severiz; Ya Allah’ı kendimiz için
severiz, Ya Allah’ı hem O’nun için hem kendimiz için severiz, Ya da Allah’ı
severiz ama bu saydıklarımızın hiçbiri için değildir bu sevgi.
İnsanlar da birbirlerini Allah için
severlerse buradan muhabbet hâsıl olur. Bu yüzden birbirlerini Allah için seven
kişilere de muhabbet ehli denir. Dünyevi menfaatler için duyulan sevgiden hâsıl
olan ise muhabbetten ziyade adi bir ticarettir. İşi biten gözünü yola diker.
Yan yana olunsa da, konuşulsa da artık bu konuşmada muhabbet yoktur.
Birbirlerine olan muhabbeti tükenenler artık birbirinden habersizdir. Bir gün
görmese özleyenler artık birbirlerini hatırlanmaz hale gelirler. Yeni dostlar
ile yeni meselelere dalınmıştır. Bu durumda yokluğu hissedilmeyenin varlığının
da bir kıymeti olmadığından gönüller arasına mesafeler girer. Artık firak
vaktidir ve firakta muhabbet olmaz.