Müfredat değişti mi?
1973 yılında yürürlüğe sokulan 1739 sayılı MEB Temel Kanunu Madde 10'da "Eğitim sistemimizin her derece ve türü ile ilgili ders programlarının hazırlanıp uygulanmasında ve her türlü eğitim faaliyetlerinde Atatürk inkılap ve ilkeleri ve Anayasada ifadesini bulmuş olan Atatürk milliyetçiliği temel olarak alınır" der. Bu yasaya göre eğitim alanında köklü bir müfredat değişikliğine gidilemez. Bu burada dursun.
Geçen hafta Çarşamba günü Milli Eğitim Bakanlığı'nın Sabancı Öğretmenevi'nde yeni müfredatın tanıtımıyla alakalı düzenlediği basın toplantısına davetliydim. Bakan İsmet Yılmaz, 2016-2017 eğitim öğretim yılının başından bugüne kadar 51 müfredat ekseninde kapsamlı bir şekilde bir yenileme, güncelleme, gözden geçirme, ikmal ve değişiklik çalışmasının yapıldığını ifade etti.
Toplantıya Doğan Medyası, Sözcü, Reuters dahil hemen her kesimden basın yayın organları gelmişti. Haliyle sorular da genelde evrim teorisi, cihat ve Atatürkçülüğün müfredattan kaldırılmasına yönelik oldu. Hatta bir basın mensubu DHKP-C'li iki öğretmenin grevini hatırlatarak "Bu arkadaşlar ne zaman görevlerine dönecek" şeklinde sitem dolu bir sual bile etti.
İsmet Yılmaz sorulara tek tek cevap verdi. Bilhassa Atatürkçülüğün müfredattan kaldırıldığına dair eleştirilere sert çıktı. Özellikle Müzik, Resim ve Beden Eğitimi gibi derslerden örnekler vererek Atatürkçülüğün kaldırılmadığını tam tersi bundan böyle de aynı seviyede verileceğini ifade ederek kafalardaki soru işaretlerini giderdi.
Bendeniz Cumhurbaşkanımızın eğitim meselesinde yaptığı özeleştiriyi ve başta yazdığım kanun maddesini hatırlatarak müfredatın değişmediğini hatta bu gidişle değiştirilmesinin mümkün olmayacağına vurgu yaptıktan sonra asıl sorunun eğitim hayatını tanzim eden kanun maddelerinde olduğunu ifade ettim. Bu eski kanunların ne vakit revize edileceğini sorduktan sonra da yeni bir eğitim sisteminin artık tesis edilmesinin gerekli olduğunu vurguladım. Tatmin edici bir cevap alamadım ama 15 Temmuz'un ders kitaplarında yer alacak olmasına çok sevindim.
Çünkü bu ülkenin çocukları ihaneti, kurulan tuzakları, kirli ittifakları da bilmeli vatanları uğruna şehit olan kahramanlarımızı da iyi tanımalıdır.
Şimdi asıl meseleye gelelim. Mevcut müfredatın gözden geçirildiğine ve kısmen de sadeleştirildiğine katılıyorum ancak köklü bir müfredat değişikliğinin/yeniliğin yapıldığını söylemek yanlış olur. Çünkü her şeyden evvel ilgili kanun maddesi bu yeniliğe manidir.
Müfredat çalışmaları için 37 komisyon kurulmuş. Yaklaşık 130 akademisyen, uzman, uzman yardımcısı ve branş öğretmeni de müfredat çalışmalarına dahil olmuş. Bakan Yılmaz açıklamasının bir yerinde Atatürk'ün "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir/fendir. İlim ve fenden başka yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir" sözünü hatırlatarak müfredatın bu anlayış doğrultusunda hazırlandığını ifade etti.
Komisyonda bulunan 130 uzmandan biri de çıkıp "Hayatta başka hakikatler de vardır. Bu ifade pozitivist düşüncenin rehber edildiği aklın ve bilimin putlaştırıldığı 19.yüzyılın felsefi atmosferinde sarf edilmiştir" dememiş. Malumunuz Cumhuriyetin kurulduğu dönemlerde çağdaş bilimsel yaklaşım pozitivizm idi ama bugün pozitivizme modern dünyada ve akademide fazla itibar edilmiyor.
Ayrıca günümüzde bir sürü yorumu da esas alan farklı bilimsel yaklaşımlar gelişti. O halde 2017 yılında neden tek bir bilimsel yaklaşımı tek bir hakikatmiş gibi takdim etme çabasında olalım ki!
Diğer taraftan ''Atatürk milliyetçiliği" gibi tarihte doğrudan kişiye özel bir milliyetçilik türü var mıdır, merak ediyorum. Hatırlarsınız Time Dergisi 1999 yılının sonuna doğru yüzyılın en etkili insanı anketi düzenlemişti. Türkiye'deki ankette Atatürk sadece en büyük siyaset adamı değil aynı zamanda en büyük bilim adamı, sanatçı, sporcu, serüvenci vs olarak çıkmış ve anket yürürlükten kaldırılmıştı.
Bu tür enteresan örnekler 80 yıldır tek bir hakikatin peşinde koşan milli eğitimin bir neticesidir dersek sanırım abartmış olmayız.
Demem o ki eğitimi batı değerlerine, içerideki muhalefetin felsefi dünya görüşüne ve memnuniyetine göre şekillendirmemeliyiz. Bu ezikliği artık ürerimizden atmak durumundayız. Bu ülkenin çocuklarına yerli, özgün, tarihi ve kültürel gerçeklere yaslanan sahici bir eğitim sistemiyle tanıştırmalıyız. Yoksa işimiz zor.