Mucizelerin En Büyüğü: Kur'ân-ı Kerîm-2
Kur’ân-ı kerim; lâfzı, mânâsı, üslubu ve bütün yönleriyle Allah kelâmıdır. O, hiçbir beşer sözüne hiçbir yönden benzemeyen cihanşümul ve ebedî bir mucizedir.
O,hem sözü hem de mânâsı Allahü Teâlâ tarafından
vahyedilmiş kelam-ı ezelîdir.
O, tarihî belgelere ait bütün şartları içinde toplayan
yegâne Mukaddes Kitaptır.
O, nâzil olduğu günden zamanımıza kadar, tek noktası dahi
değişmeden hem yazılı hem de sözlü olarak korunarak gelmiştir.
O, kolayca öğrenme ve ezberlenme özelliğine sahiptir. Yedi
yaşındaki küçük çocuklar tarafından dahi kolayca ezberlenebilmektedir.
O, hem lafız, hem de mânâ bakımından mucize olup insanda
hayranlık uyandıran eşsiz bir özelliğe sahiptir. Bugüne kadar gelen şair ve
edebiyatçıların tamamı, O’nun nazmı ve mânâsı karşısında âciz ve hayran
kalmışlardır. İ’cazı ve belagati asla insan sözüne benzemez. Yani bir kelimesi
çıkarılsa veya bir kelime eklense, lafzındaki ve mânâsındaki güzellik bozulur.
Bir kelimesinin yerine koymak için başka kelime arayanlar, bulamamışlardır ve
bulamayacaklardır.
O, geçmişte olmuş ve gelecekte olacak nice gizli olayları
haber vermiştir.
O’nu, işitenler ve okuyanlar, tadına doyamıyorlar.
Yorulsalar da, usanmıyorlar.
Nice azılı İslam düşmanları, sadece O’nu dinlemekle kalbleri
yumuşamış ve imana gelmişlerdir.
İslam düşmanlarından ve zındıklardan O’nu değiştirmeye,
bozmaya ve benzerini söylemeye çalışanlar olmuş ise de, hiçbiri arzularına
kavuşamamış ve O’nun en küçük bir suresinin benzerini dahi yapamamış ve
söyleyememişlerdir.
O, dünyada çok büyük bir devrim yapmış ve yüzyıllar boyunca
kökleşip yerleşmiş olan putperestliği, yüzlerce ahlaksızlığı ve sayısız kötü
adeti kökünden söküp atmıştır.
O’nun rahle-i tedrisinde onbinlerce büyük âlim ve allame
yetişmiş ve yetişmeye devam etmektedir.
O’nun yaktığı ilim meşalesinin ışığında yüzbinlerce arapça
ilmî eser kaleme alınmıştır. Halbuki daha önce Arabın tekbir tane dahi kitabı
yoktu.
Bütün ilimler, tecrübe ile bulunamayacak güzel şeyler, iyi
ahlak, insanları dünya ve âhiret saadetine kavuşturacak iyiliklerin tamamı
O’nda açıkça veya kapalı olarak bildirilmiştir.
O, diri diri gömülen kız ve kadınları, horlanan köleleri ve
zulme uğrayan güçsüzleri korumuş ve onlara şerefli bir hukukî statü tanımıştır.
O, hayatın tamamını kapsayan ilim ve adalet temelli bir
hukuk sistemi getirmiştir.
O, insanlığı kendisi gibi mahluk ve fâni olan şeylere
tapmaktan kurtarmıştır.
O, bugün birbuçuk milyarı geçen ve her geçen gün artan bir
ümmet meydana getirmiştir.
O, sayısız bilimsel keşifleri yüzlerce sene önceden haber
vermiştir.
O’nun en mühim özelliklerinden biri de insan ruhunda meydana
getirdiği derin tesir ve buna paralel olarak insan kişiliğinde yaptığı büyük
olgunlaştırmadır.
O’nun çok kısa âyetlerinde, çok büyük ilmî hakikatler
mevcuttur.
O, belli bir millet ve belli bir zaman için değil, bütün
insanlar ve bütün zamanlar için gönderilmiştir.
Önceki peygamberlerin mucizeleri kendilerinin vefatlarıyla
sona ermiş, onları o zaman hazır bulunanlardan başkaları da görmemişlerdir.
Efendimiz aleyhisselamın mucizesi olan Kur’ân-ı Kerîm ise kıyamet gününe kadar
devam edecektir.
Büyük müfessir Allame Fahreddin-i Râzî hazretleri der ki:
“Sadece Fatiha sûresinin ihtiva ettiği yüksek mânâlardan on bin kadar mesele
çıkarmak mümkündür, işte bunun için Ben, şu önsözü yazdım.” (Tefsir-i Kebir. c.
1. s. 11, Daru’l-Fikir/Beyrut-1981)
O, en iptidaî insanlardan en yüksek ilim ve fikir
adamlarına, ekonomi ile uğraşanlardan hayatlarını zühd û takva ile yaşayanlara,
fakirlerden zenginlere kadar herkesi ilgilendiren ve onları derece derece yükselten
bütün düsturı ihtiva eder.
O, aile hayatından, milletlerarasındaki münasebetlere kadar,
selamlaşmaktan evlere izin alarak girme âdabına varıncaya kadar, toplumsal ve
medenî hayatın her safhasını ihata eden gerçek bir hayat nizamıdır.
O, düşünmeyi, körü körüne hareket etmemeyi, yerleri, gökleri
ve aralarındakilerini incelemeyi, ilim ve irfan sahibi olmayı, geçmiş
milletlerin ve memleketlerin hallerini incelemeyi ve bunlardan dersler
çıkarmayı tavsiye eder.
(Devamı haftaya…)