Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.74
Gram Altın
2961.22
BIST 100
9658.55
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
06 Aralık 2020

Mucizelerin En Büyüğü: Kur'ân-ı Kerîm-1

İmanın üçüncü rüknü, İlahî Kitaplara şeksiz ve şüphesiz olarak inanmaktır. Kur’an-ı kerim ise, son İlahî kitaptır. Dolayısıyla Kur’ân-ı Keri’me inanmayan veya ona karşı kuşkulu olan veyahut ona saygısızlık eden kişi, -isterse başı secdeden kalkmasın- dinden çıkıp düpedüz kafîr olur. Böyle bir kişi, -şayet tevbe etmeden ölürse-; yıkanmaz, kefenlenmez, cenaze namazı kılınmaz ve Müslüman mezarlığına defnedilmez.

Allahü Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’i kullarına dünya ve âhiret saadetine giden yolu göstermek için âhir zaman Nebisi Sevgili Peygamberlerimiz Hazret-i Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve selleme göndermiştir. Böylece insanlara, her iki dünyada da mutlu olmanın yolunu kesin olarak göstermiştir. Kur’ân-ı Kerim, insanın dünya ve âhirette mutlu olma prospektüsü, ideal yaşam rehberi ve hayat kanunudur. Yaratılmışların en şereflisi olan insanın, gerek Yaradan’ına, gerekse birbirlerine ve başka varlıklara karşı nasıl hareket edeceklerini ve nasıl davranacaklarını Kur’ân-ı Kerimi bildirmiştir.

İnsanlar; inanılması gereken meseleleri, ibadetleri ve ideal yaşam prensiplerini kendi akılları ile bulamazlar. Evet insanlar; öldükten sonraki hayat, âhiret halleri, iman esasları, ibadet şekilleri ve dünyada mutlu olmanın kuralları gibi pek çok konuda bilgilenmek için Kur’ân-ı Kerim’e muhtaçtırlar. Kur’ân-ı Kerim olmasaydı, insanlık çok büyük sıkıntılar yaşar ve okyanusun ortasında rotasını kaybetmiş bir gemiye dönerdi. Kur’ân-ı Kerim’den mahrum kişi ve kesimlerin nasıl da behimî bir hayat yaşadıkları herkesin malumudur.

Kuran-ı Kerim, Miladî 610 yılının 27 Ramazanında nâzil olmaya başlamış ve 23 senede tamamlanmıştır.

Sevgili Peygamberimiz, nâzil olan âyet-i kerimeleri Eshab-ı kirama okur, vahiy kâtiplerine yazdırır ve Kur’ân-ı Kerim’in hangi suresine konulacağını bildirirdi.

Cebrail aleyhisselam, her yıl bir defa gelip, o zamana kadar inmiş olan Kur’an-ı kerim âyetlerini, Levhi’l-mahfuzdaki sırasına göre okur, Peygamber Efendimiz de dinler ve tekrar ederdi. Efendimiz aleyhisselamın âhirete teşrif edeceği sene ise, iki defa gelip, tamamını okudular.

Hazret-i Ebû Bekr radıyallahü anhın halifeliği zamanında, Hazret-i Ömer’in teklifi üzerine vahiy kâtiplerinden Zeyd bin Sabit’in başkanlığında kurulan bir komisyon, çok titiz bir çalışma yaparak Kurân-ı Kerim’in bütün âyet-i kerimelerini, Peygamber Efendimizin vahiy kâtiplerine öğretip yazdırdığı tarz ve tertip üzere bir araya getirerek kitap haline getirdi.

Kur’an-ı Kerîm’in bu nüshası, vefatına kadar Hazret-i Ebû Bekir’de durdu, sonra ikinci halife Hazret-i Ömer’e, O’ndan sonra da Hazret-i Ömer’in kızı ve Peygamber Efendimizin hanımı Hazret-i Hafsa radıyallahü anha validemize geçti. Daha sonra da üçüncü halife Hazret-i Osman’a intikal etti.

Hazret-i Osman döneminde ilk nüsha esas alınarak altı nüsha daha yazdırıldı ve böylece nüsha sayısı yediye çıktı. İlk nüsha Medine’de kaldı. Diğer altı nüsha ise: Mekke, Yemen, Bahreyn, Şam, Bağdat ve Basra gibibüyük vilayetleregönderildi. Müslümanlar bir taraftan bu nüshaları esas alarak yeni nüshalar yazarken, hafızlar da baştan son kadar ezberlemeye devam ettiler. Bugün de dünyada Kuran-ı kerimi baştan sona kadar ezberden okuyan yüzbinlerce “hâfızü’l-Kuran”ın mevcut olduğu herkesin malumudur.

Böylece Kuran-ı Kerim hem yazılı hem de sözlü olarak günümüze kadar tek bir noktası dahi değişmeden geldi ve kıyamete kadar da değişmeden kalacaktır. Çünkü Allahü Teâlâ; “Kuran’ı kesinlikle Biz indirdik; elbette onu yine Biz koruyacağız,” (Hicr 9)buyurmuştur. Kuran-ı Kerim, Allah’ın son kitabı olduğu için O’ndan sonra hiçbir kitap gelmeyecektir.

Kur’an-ı Kerîm 30 cüz ve 114 suredir. Zemahşeri, İbn-i Huzeyme ve Şeyhulislam İbn-i Kemal gibi âlimlere göre âyet sayısı 6666’dır. Bu sayıyı farklı söyleyen âlimler de vardır. Bu farklılık; büyük bir âyetin birkaç küçük âyet sayılmasından veya birkaç kısa âyetin bir büyük âyet sayılmasından yahut surelerin başındaki Besmelelerin bir veya ayrı ayrı birer âyet sayılmasından veya bazı surelerin başındaki mukataa harflerinin bir kısmının müstakil birer âyet sayılmasından ileri gelmektedir.

(Devamı haftaya…)