Mücerred
Kelimeler vardır bizi varlık sahnesinde var eden. Kelimeler vardır, onlarla düşünür ve düşündürürüz. Biz, kelimelerle şiir kurarız, kelimelerle cümle inşa ederiz. Peki bundan bir kaç asır öncesinde kullanılan kelimeler şimdiki anlamında kullanılıyormuydu? Hayır... Bu hayır cevabını uzun cümlelerle örneklendirmek gerekiyor. Yoksa kullandığımız kelimelerin bir kıymet-i harbiyesi kalmayacak.
Orta Asya’da İslam diniyle tanışan Türkler, İslami terminolojiyi Arapça üzerinden değil Farsça üzerinden almıştır. Bugün oruç, Farsça ruze kelimesinden, namaz Farsça abdest kelimesinden gelmiştir. İlginçtir abdest kelimesi Farsça’dan Türkçe’ye geçmesine rağmen bu gün Farsça’da abdest kelimesi unutulmuş. Yerine Arapça “vuzu” kelimesi kullanılmaktadır.
Şimdilerde daha çok erkek eş anlamında kullanılan “koca” kelimesinin bundan bir kaç asır öncesinde anlamı böyle miydi? Hatta kelimenin etimolojik kökenine indiğimizde bugün Farsça’daki “Hoca-hwace” kelimesinden geldiğini öğrendiğimizde düşüncemiz ne olurdu? Türkler, İran coğrafyasından Anadolu’ya gelirken ulu, üstad anlamındaki hoca kelimesinin yanında koca kelimesini de getirmiştir. Daha sonra kelimeler birbiriyle iletişime geçer ve yine farklı kelimeler daha üretilir. Örneğin hoca-koca kelimeleri, “kocaman” kelimesini, kocaman kelimesi de “kodaman” kelimesinin üretilmesine vesile olmuştur. Ama kavramlar ve anlamlar farklılaşıyor. Yani “kodaman” kelimesi, kocaman kelimesinden tamamen ayrı anlamda bir yerin ileri geleni, mevki, makam ve para sahibi kimseler için kullanır olmuş. Burada şöyle bir nükte hasıl olur. Şimdi biz camii hocasıyla şehrin kodamanlarını nasıl bir tutacağız.
Bugün Türkçede öyle kelimeler varki bırakın beş asır öncesini, elli yıl öncesinin anlamından bile uzaklaşabiliyor. Bu, yerine getirilmek istenen kelimenin fikrî ve felesefi alt yapı sorunuyla alakalıdır. Somut bir örnekle ifade etmek gerekirse şunu söyleyebiliriz. Bugün “Talim ve Terbiye kurulu başkanlığımız var.” Buradaki terbiye kelimesi eğitim kelimesinin eş anlamlısı olarak hepimiz kabul ediyoruz. Okul’da eş anlamlı kelimeleri öğrenirken ilk önce bize bu iki kelime örnek verilirdi. Terbiye-eğitim, mekteb-okul...gibi. Mesela siz bir kişiyi işe alacaksınız ama o kişi bu işi bilmiyorsa ona bu elemanımız eğitimsiz, onu eğitime göndereceğiz diyebilirsiniz. Ama bu elemanımız terbiyesizdir, onu terbiyeye göndereceğiz diyemezseniz, Çünkü terbiye burada ahlak kisvesine bürünmüştür.
Türkçedeki kelimelerin mecra değişikliklerini ve bazı kelimelerin Türkçeleşme süreçleri bazen bizim bilmediğimiz zamanlarda da olabiliyor. Bu durum bizim bilgimiz dışında olduğu için ilgimizin de dışındadır. Ama yıllarca Türkçe metinlerde kullanılan rüzgar kelimesi Farsça’da hâlâ zaman anlamında kullanılıyor. Bu nedenle klasik edebiyat metinlerinde derinlikli okuma yapmayanlar rüzgar kelimesi gibi kelimelerle karşılaştığında afallanıyorlar. Çok sevdikleri Baki’yi, Nabi’yi hatta Yunus Emre’yi bile anlamakta güçlük çekiyorlar. Rüzgar kelimesi gibi endişe kelimesi de Farsçada fikir anlamındadır ve klasik Osmanlı metinlerinde de fikir-düşünce anlamında geçmektedir.
Bugün Arapça’dan hem Türkçeye hem de Farsçaya geçen mücerred kelimesi var. Bu kelime bugün Farsçada “bekar” anlamında kullanılmakta iken Türkçe sahasında “soyut” kelimesinin eş anlamlısıdır. Mücerred, kelimesi Osmanlı sahasında kısmen bekar anlamında kullanıldığı olmuşsa da bekar kelimesi kadar bekarlık kavramına eş anlam olamamıştır. Bekar kelimesi daha çok somut yalnızlığa hitap ederken mücerred kelimesi soyut anlamdaki yalnızlığa çağrışım yapmış. Daha doğrusu soyut anlamını korumuş.
Bu kelimeler üzerinde neden böyle bir inceleme ihtiyacı hissettim. Yakın bir zamanda Ay Vakti Dergisi genel yayın yönetmeni Dr. Şeref Akbaba’dan bir mektup aldım. Mektup, 2009 tarihinde Ay Vakti dergisinde yayımlanan Necati Bey’in Edebî Muhitleri adlı makalemle ilgiliydi. Bir okuyucu, Ay Vakti dergisine hitaben “Bu makaleyi siz falanca siteden almışsınız, ayrıca yazıda şu beyit de günümüz Türkçesine yanlış çevrilmiş” ......diye uzunca bir mektup yazmış. Bir itham da söz konusu. Dr. Şeref Akbaba, bu mektuba cevap vermemi istediydi. Çok ilginç olacak ki mektubun uzunluğu “mücerred” kelimesi yüzündendi. Çünkü okuyucu;
Dilâ ceride-i ülfetden adun eyle traş /Kalender ol ki mücerredler ideler şapaş
(Ey gönül ülfet sayfasından adını sil, kalender ol ki abdallar gelip bahşişini alalar.)
Beytinde geçen “mücerredler” kelimesinin abdallar (dervişler) anlamında kullanılmayacağını sözlüklerde geçen on bir anlamını yazarak anlatmış. Okuyucuyu ikna etmek biraz zor oldu. İnşallah bir sonraki yazımızda okuyucuyu ikna mektubumuzu burada paylaşacağız.