Müceddidler
Türkiye’de son 20 yıldaki en olumlu gelişmelerden biri de ilim, fikir ve irfan dünyasında görülmektedir. Bilhassa dinî neşriyat alanındaki bu iyileşme, dikkatle bakılınca hemen fark edilebiliyor. Bu vadide kaleme alınan ve yayımlanan değerli eserlerin bereketi, gözleri ve gönülleri kamaştırıyor, geleceğe dair ümidimizi de ziyadeleştiriyor.
Nurettin Taşkesen,son senelerde yakın tarihimizle,
İslam tarihi ve bilhassa Kudüs, Endülüs gibi Müslüman diyarlara dair kaleme
aldığı belge romanlarla adını duyuruyor. Mihrabad Yayınları’ndan çıkan kitapları,
meraklı okuyucuların geniş ve sürekli ilgisini çekiyor. Yazarımızın bugünlerde Zamanın Müceddidleri isimli farklı bir
eseri vitrinlere çıktı. “Yaşadıkları zamanı aydınlatan zirve şahsiyetler”
olarak kabul edilen Ömer Bin Abdülaziz, İmam-ı Gazzali, Abdülkadir-i Geylani,
MevlânâCelaleddin Rumî, Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbani, MevlânâHalid Bağdadi
ve Bediüzzaman Said Nursi,özlü hayatlarıyla, özgün fikirleriyle, seçkin eserleriyle,
yaşadıkları devirde toplumun üstündeki güçlü tesirleriyle anlatılıyor. Bir
edebiyatçı ve tarihçi olarak kitaplarında tarihî dönemleri ve şahsiyetleri en
doğru hâlleriyle aydınlatan yazar, bu eserinde de dinî kimlikleriyle
yaşadıkları devirlere mühürlerini vurmuş ve “müceddid” olarak tanımlanmış olan
âlimleri ve mutasavvıfları,okuyucuların önüne derinlemesine, ihatalı biçimiylegetiriyor.
Ön söz’de, kitabın fikrî oluşumdan yayın safhasına çıkmasına
vesile olan yarım asırlık kadim dostu Halukİmamoğlu’na teşekkür eden Taşkesen, ‘müceddid’lerinasıl
vazifelerini şu ifadelerle izah ediyor: “Hadisi Şerif’te her asırda geleceği
bildirilen müceddidlerin; bulundukları çağın maddi ve manevi hastalıklarına
tecdit, ıslah, irşad yoluyla çare bulmaları, ümmeti içine düştükleri
bunalımlardan kurtarmaları en belirgin özellikleridir. Müceddidler, dinde
olmayan şeyleri ortaya atarak yenilik yaptıklarını iddia eden günümüz
reformcularıyla karıştırılmamalıdır. Çünkü onlar bid’a denilen Kur’an’a ve
sünnete aykırı unsurları dine sokmaya uğraşırken, müceddidler, bid’aları
temizleyip, İslâm’ı Asr-ı Saadet’teki saf hâline döndürmeye çalışmışlardır.”
Sekiz öncü şahsiyetin tespitinde “ümmetin sıkıntılı
dönemlerini ve getirilen çözümleri göz önüne alarak” seçim yaptıklarını
belirten yazar, İslâm âleminin iki büyük tarikatı olan Kadiriye ve
Nakşibendiye’nin kurucuları olan Gavs-ı Azam Abdülkadir-i Geylani ve Şah-ı
Nakşibend’i anlattığı bölümlerde, menkıbelere de yer veriyor. İmam-ı
Gazzali’nin felsefe ve Bâtıni fitne hareketine karşı mücadelesi,Mevlânâ
Celâleddin Rumi’nin Moğol istilası ile sarsılan Müslümanların manevi
hastalıklarına çare bulması ve İmam-ı Rabbani’nin Hindistan’daki sapık
fikirleri çürüterek Nakşiliği yeniden canlandırması, hep bu bakış açısıyla
değerlendiriliyor. Son iki asır incelenirken de Mevlânâ Halid Bağdadi ile BediüzzamanSaid
Nursi’nin 19. ve 20. yüzyıllardaki bunalımlaranasıl çözüm ürettikleri ortaya
konuluyor. ‘Takdim’ini okuduğumuz Haluk İmamoğlu, kitapta her asrın, nifak,
küfür ve dalalet fırtınalarına karşı muazzam biçimde direnen inançlıve cesur önderlerimizin
anlatıldığını belirtiyor.
‘Büyük fırtınanın usta kaptanı’ Ömer Bin Abdülaziz
ile başlıyoruz. “Beşinci Halife” ve “İkinci Ömer” unvanlarıyla meşhur olan bu
zatın Devlet gemisini kayalıklara oturtmadan nasıl selametle yüzdürdüğünün
efsanevi hikâyesini okuyoruz. Emevi Saltanatının sancılı yılları anlatılırken
Ömer Bin Abdülaziz’in İslam’a uygun hakkaniyetli, adaletli ve ölçülü davranışları
önem arz ediyor. Bilhassa idarecilerin bu örnek hayattan alacakları mühim dersler
vardır. İslâm’ın üzerindeki Bâtıni gölgesini ve felsefe şüphesini kaldıran ve
‘Hüccetü’l İslâm’ olarak kabul edilen İmam-ı Gazzali ise inanç semamızdaki bir
başka parlak yıldız.Moğollar’ın ve Haçlıların hücumlarına maruz kalan
Müslümanların yaşadıkları acılar. Ve bir mutasavvıf âlimin eserleriyle bir
toplumu ayakta tutuşu! “Dünyaya ihtiyacın kadar bağlan, kalpten sevme. Nasibin
ne ise gelir, üzülme.” diyen Gavs-ı Âzam Abdülkadir-i Geylani de İslam âleminin
güneşi…
Abide şahsiyetler
anlatılırken yaşadıkları dönemin diğer uleması, fakihleri ve sultanları da dile
getiriliyor. Bu mukayeseli ve ufuklu anlatım, neredeyse İslam tarihini muhtasar
hâliyle önümüze seriyor. “Mum olmak kolay değildir. Işık saçmak için önce
yanmak gerekir.” diyen Gönüller Sultanı Mevlânâ Celâleddin Rumi’yi bugün herkes
tanıyor. Şah-ı Nakşibend, Muhammed Bahâeddin Buhari ve Müceddid-i Elfisani
İmam-ı Rabbani,diğer bölümler. Halidiyye’nin kurucusu Mevlânâ Halid Bağdadi ile
Risale-i Nur’un müellifi Said Nursi son iki kısmı teşkil ediyor. Yazar, “İnsanın
bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi: Hâlık-ı kâinatı tanımak ve O’na
iman edip ibadet etmektir.” diyen Bediüzzaman’ı,destansı hayatı, vatanperverliği,
yaşadığı çileler, yazdığı risaleler ve iman hizmetindeki mücadeleci ruhunu yansıtıyor.
İstifade ederek okuduğum eser, önemli bir boşluğu dolduruyor, tavsiye ediyorum.
(Folıant Yay.)