Mücahitler Neden Müteahhit Oldu
Türkiye’nin son yarım asrını, hatta çeyrek asrını takip edenler, İslami camiada ne tür savrulmaların yaşandığını çok iyi bilirler. Bir yandan fikri alanda tam tersi cenahlara savrulanlar. Bir yandan yorgun düşüp dava yolunda dökülenler. Ama en belirgin olanı, elbette mücahit iken müteahhitliğe kayanlardır.
Yani bir zamanlar İslami çalışmanın en iddialı, en uç noktasında iken kendisinden başkasını beğenmeyen ifratçı, hatta tekfirci olacak kadar rijit kişi ve gruplar. Ama şimdilerde iktidar, ikbal ve imkânlarla gaye, hedef ve ideallerinin tersi istikamette hızla yol alanlar... Konu sadece müteahhitlik ve ihale kovalamaca değil elbette. Asıl konu her türlü dünyevileşme sonucu ilkelerin unutulması ve istikametten sapılmasıdır. Hatta büyük oranda kapitalistleşmektir.
Bir önceki yazımızda efendimizin (sav) tarihin binlerce yıl derinliklerinden bir örnekle bizi uyaran bir hadisini paylaşmıştık. Şimdi o hadisten aldığımız onlarca dersin sadece bir kısmını paylaşalım. Dileyen kardeşlerimiz. “Nübüvvet Pınarından Damlalar” kitabımızdan hadisten alınan tüm dersleri inceleyebilir.
Hadisten Bazı Dersler:
1-Musibet de, Bolluk da İmtihandır: Hadiste geçen insanlar misali çevrenizde nice insanlar görürsünüz. Eğer bu insanlar eğitimsiz kalırsa, genelde üçte ikisi imtihanı kaybeder. Ancak üçte biri kazanır. Ayrıca şunu da unutmayalım ki bizler de şu anda imtihandayız. Böyle ilginç olmasa da doğal olarak davamızın bizden beklediği fedakârlıklar da bu imtihana dâhildir. Ancak böyle ilginçlerini de yaşayabiliriz. Şu halde dikkatli olalım. Zira bu imtihanın tekrarı yok ve bu imtihanın kaybı ebedi saadetin kaybıdır.
2-İnsanlar Değişik Fıtratlarda Yaratılmışlardır: Bunu insanların dünyalık olarak değişik değerlerden hoşlanmasında gördüğümüz gibi hemen her konuda değişik düşüncelere sahip olmasında da görüyoruz. İşte bu insanın fiziki yapısının yanı sıra ruhunun farklılığının da delilidir ki bu aynı zamanda yaratıcının yüce kudretinin açık bir delilidir. Hatta öyle ki var olmalarından beri insanların parmak izleri dahi farklı desenlere sahiptir.
3-Tüm Nimetleri Veren Allah'tır: İnsanlar ellerinde bulunan nimetlerin aslında bir emanet olduğunu bilmeli ve o nimetlerden yararlanmalarının Allah'ın lütfuyla olduğunu unutmamalıdırlar. Bazıları o nimetleri kendi çalışmalarıyla, zekâlarıyla ve birtakım üstün kabiliyetleriyle elde ettiklerini zannederler. Oysa o nimetleri veren Allah'tır ve Allah istediği zaman onu geri alma gücüne de sahiptir. Bu itibarla nimetin hakkını vermek gerekir. Nimetin Allah'ın emrettiği doğrultuda değerlendirilmesi ve O'nun emrettiği birtakım hakların sahiplerine ulaştırılması o nimetle ilgili sorumlulukların başında gelir.
4-Nimetleri Allah'tan Bilip Mağrur Olmama: Yoktan var eden ve bizi bizden daha iyi bilen Mevla, Kur'an-ı Kerimde konuya şöyle dikkat çeker: "İstediğiniz her şeyden size verdi. Allah'ın nimetini saymaya kalksanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür." (İbrahim, 14/34) Alak suresinde ise Allah (c.c.) insanı hiç yoktan var ettiğini anlattıktan sonra şöyle buyurur: "Hayır. İnsan gerçekten azar. Kendini ihtiyaçtan uzak gördüğü için." (Alak, 96/6-7)
5-Mal Sevgisi İnsanın Fıtratında Vardır Eğitilmezse Azdırır: Bu azgınlık maziyi inkâr ettirecek kadar sarhoş edebilir. Bunun en büyük sebebi murakabe ve ahret bilincinden gaflettir. Unutmayalım ki dünya kurulalı beri milyarlarca insan gelip geçti. Bunların içinde kim bilir ne kadar zenginler vardı. Servetin bu dünyada hakkı verilemeyip ahrette başımıza bela olacaksa olmasın daha iyi. Bu hadisi şerifte malla imtihan olunan üç kişiden ikisinin, geçmişini unutacak kadar servetperest olup imtihanı kaybettiklerini görüyoruz. Ancak üç kişiden birinin imtihanı kazandığını görüyoruz. Günümüzde bu oran onda bir var mıdır? Doğrusu oran çok değişmiş durumdadır. Subhaneke... Bihamdike... Esteğfiruke...