Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.75
Gram Altın
2968.11
BIST 100
9726.91
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
13 Mart 2022

Mücadelenin ete kemiğe bürünmüş hali: KADIN!

8 Mart 1857 'de New York'ta, bir grup tekstil işçisinin düşük ücretlere ve ağır çalışma şartlarına başkaldırmasıyla başlayan protestolar sırasında, bir fabrikada çıkan yangında 129 kadın işçi hayatını kaybetti. Cenaze törenine 10 bini aşkın işçi katıldı. "Dünya Kadınlar Günü" bu elim olayla doğmuş oldu.

1889'da Paris'te "Uluslararası İşçiler Kongresi toplandı." Clara Zetkin'in çalışmaları ve önerisi ile her yıl bir günün, "Uluslararası Kadınlar Günü " olarak kutlanmasını önerdi. Öneri oy birliği ile kabul edildi. 19 Mart 1911'de.

Almanya, Avusturya, Danimarka ve İsviçre'de bir milyondan fazla kadının katılımıyla ilk "Uluslararası Kadın Günü" kutlamaları yapıldı.

1877'de Birleşmiş Milletler, 8 Mart'ı Dünya Kadınlar Günü ilan etti.

O günlerden bu güne hala kutlanıyor oluşu bile, aslında geldiğimiz noktayı, daha doğrusu ilerleyemediğimiz gelemediğimiz noktayı kanıtlar niteliktedir. Aslında bu bir trajedidir. Eşit haklar ile doğan kadınların, buna erişmesi için yüzyıllar boyunca mücadele etmesi...

Bu mücadelenin hâlihazırda devam etmesi...

İki asır geçmesine rağmen, kadının kendini 'var etme' çabasının devam etmesi...

Aslında en doğal hakları için dünyanın her yerinde ne mücadeleler vermedi ki kadın. Ve bu mücadeleyi hayatının her alanında vermek zorundaydı; İş, siyaset, sosyal hayat...

Ve her mücadeleden de üstün bir zaferle çıkıyordu. Şu örnek buna güzel bir kanıt niteliğinde:

1867'de İngiltere'de kadına 'oy hakki' isteyen bir kadın hareketi başladı. Buna sufregette adı verildi. Sufregetteler, bu anlamda mücadele için cesur adımlar attılar. Mitingler düzenlediler. Açlık grevi yaptılar. Mahkemelerde hakkını aradılar. En nihayetinde mücadele sonucunda kadınlara oy verme hakkını elde ettiler. Siyasal özgürlüklerini kazandılar.

Daha önce de değindiğim gibi, dünyanın her yerinde kadın, aslında doğuştan var olan haklarının gasp edilmesine boyun eğmemiş, tabiri caizse söke söke almıştır. Her fırsatta Avrupa'yı örnek gösterenlere yukardaki açıklamalar ispat olsun, şahitlik etsin orda da hayat altın tepsi ile sunulmamış kadınlara. En ağır acılar çekilmiş, mücadeleler verilmiş, bedeller ödenmiştir.

Söz konusu 'kadın' olunca şu gerçeği hatırlatmadan geçemeyeceğim. Hiçbir din ve medeniyette olmayan haklar, İslamiyet ile verildi. Kadına bütün haklarını teslim eden, onu 'analık' vasfı ile yücelten yine İslam dinidir. Öyle ya; hangi dinde, cennet anaların ayakları altına serilmiştir.

Kur'an ise kadın ve erkek arasında cinsiyet ayrımı yapmadan hitap eder. Kadını, erkeği eşit görmekte bundan iyi işaret, kanıt var mı?

Cinsiyeti sormaz, insanlık odaklı bir dil kullanır. Karşılıklı hak ve sorumlulukları hatırlatır. Her iki tarafın da birbiri üzerindeki haklara atıf yapar. Nisa suresi ile anar. Nisa suresinin kök anlamı insandır. Yani kadın insanlığın ta kendisidir. Bundan yüce bir değer hiçbir dinde vurgulanmamıştır.

Kadınların 'var olma çabası'ndan 'kadınlar güldür, çiçektir' hep aynı kalıp, tekdüze söylemlerine evrilen bir gün, farkındalık anlamında verimli olmayacaktır. Tüketim dünyasının amacına hizmet eden bir gün, kadının birey olduğu gerçeğine katkı sağlamayacaktır.

Böylece her yıl 9 Mart'tan itibaren hayat kaldığı yerden devam edecek, kadınlar ıssız yalnızlığına, derin kuyularına, hayatın hengamesine geri dönecek, iki yüzyıl boyunca gidemediğimiz bir arpa boyu yol kaderimiz olacaktır.

Farkındalık...

Sadece farkındalık...

Kutlama değil! Anlama...

Gidecek çok yolumuz,

Ödenecek bedelimiz

Olsa da biz dinimizin de bize bahşettiği haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz.

Bir kadını en güzel bir şiir anlatır diyoruz ve sözü usta Necip Fazıl'a bırakıyoruz.

KADIN

Kalıp değil bir fikir...

Elmas sorguçlu fakir...

Açıkta sırrı bakir;

Kadın...

Çölde kaçan bir serap;

Yönü kementli mihrap

Madeni som ıstırap

Kadın...

Dipsiz hasrete tuzak;

En yakınken en uzak

Tadı zehrinde erzak;

Kadın...