Mücadelemiz, yeni bir dünya kurulana dek sürecek
Geçen pazartesi günü yazdım, Türkiye, kendisine bir saldırı olması durumunda savunmamıza yardımcı olmayı taahhüt eden müttefiklerin saldırısı altındadır.
Kandil’de silah fabrikası olmadığına göre,
Kandil’de insansız hava araçları üretilmediğine göre PKK’nın bize karşı kullandığı silahlar, havada uçurduğu dronlar bir yerlerden temin ediliyor. Bakıyoruz, evet; Türkiye’nin, hem de fazlasıyla parasını ödemek suretiyle ABD ve NATO’dan aldığı silahlar en gelişmiş versiyonu ile PKK’nın elinde.
Türkiye kendi müttefikleri tarafından parçalanma tehdidi ile karşı karşıya. Bunu kimi uçuk kafalıların hamasetle yazdıkları gibi değil, dünyanın gitmekte olduğu akıbeti okuyarak yazıyorum, yetkililerin ağzından duyduklarımdan hareketle yazıyorum.
Türkiye, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Türklerinin, yani Türkiye’nin uluslararası hukuka uygun olarak garantör devlet olduğu Kıbrıs Türklerinin ve kendisinin yine uluslararası hukuka göre haklarını korumak için sondaj faaliyetlerinde bulunduğunu açıklıyor, hooop! AB ve aynı zamanda NATO’ya da üye ülkeler bir araya geliyor ve “Türkiye’ye yaptırım uygulayacağız” diyor.
Fransa Akdeniz’in en son ucundan gelip Kıbrıs açıklarında faaliyette bulunuyor, İngilizler laçkalaşan garantörlük hakkından dolayı Avrupa’nın en batısından Doğu Akdeniz’de faaliyet icra ediyor, İtalya, İsrail, Mısır gibi ülkeler Doğu Akdeniz’de istedikleri gibi haltlar karıştırıyor bir tek NATO ve AB ülkesi, “Neler oluyor?” demiyor. Söz konusu Türkiye olunca yaptırım tehditleri ile karşımıza çıkıyor ortaklarımız.
Anlayacağınız Türkiye, müttefikleri tarafından ihanete uğruyor.
Suriye’den üzerimize dolu gibi füzeler yağıyor, şehirlerimiz vuruluyor, sivillerimiz şehid oluyor, NATO ülkeleri Patriotlarını kapalı tutuyor. Bu da yetmemiş ki, “Türkiye’deki Patriotlarımızı çekeceğiz” diye tehdit ediyorlar.
Stratejik ortağımız, NATO’da müttefikimiz ABD neredeyse saat başı, Türkiye’ye yaptırım yapmakla alakalı açıklamalarda bulunuyor, NATO’dan çıkarılmamızı isteyen bir ABD Meclisi ve Senatosu ile uğraşıyoruz.
Başkan Erdoğan’ın ABD ziyareti öncesi Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brien, “Türkiye’yi NATO’nun içinde tutmak için elimizden geleni yapacağız” diyor, ama öbür taraftan da S-400’lerden dolayı Türkiye’ye yaptırım uygulayacağını söylemeyi de ihmal etmiyor.
Keza geçtiğimiz haftalarda Trump'ın Suriye harekatı için Ankara'ya gönderdiği Yardımcısı Pence Başkan Erdoğan'la görüşürken Beyaz Saray'dan açıklama gelmişti. Danışman Kudlow, "Türkiye'yi hizaya getirmek için fazladan yaptırım uygulayabiliriz" demişti.
ABD Temsilciler Meclisi ile Senato’sunun ‘Kandil’e dönüşmesi ayrı bir sorun.
Burada Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyip Erdoğan’ın, “Yaptırım yapsan ne oluuur, yapmasan ne olur!” sözünü hatırlamamak olur mu?
70 milyon Kızılderili’yi katlederek vatanlarını gasp eden ABD Türkiye-Ermeni mukatelesini “soykırım” olarak kabul yolunu seçti. Türkiye R. Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde tam bağımsızlık ilanı ile kimseye, -velev ki Amerika da olsa- asla payanda olmayacağını deklare ettiği için eski defterleri karıştırıyorlar.
Rusya Dışişleri bakanı Lavrov, “Türkiye’nin kendi sınır güvenliği ile ilgili meşru kaygılarını anlıyoruz ve haklı buluyoruz...” diyerek Türkiye’nin haklılığını kabul ediyor, ama dost, müttefik, stratejik ortaklarımız bizi bu meseleden dolayı tehdit ediyorlar.
Kendileri işgalci, girdikleri devletleri tarumar etmişler Türkiye ise mesela en son Suriye’de 3 şehirde fakülteler kurdu, hastane yaptı, okul yaptı, yol yaptı…
Yalnız bu mu?
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un Washington Post’ta yazdığı gibi, Türkiye o şehirlerin yönetimiyle ilgili çalışmada demografik yapıyı esas alıyor:
“Afrin gibi Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerlerde Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerel yönetimlerin kurulmasını sağladık. Bu durum, Suriye’nin kuzeydoğusunda Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerlerde değişmeyecektir…”
Ya ABD girdiği yerlerde ne yaptı?
İngilizler? Fransızlar?..